31 Mart’ın anahtarı: Seçimi kaybettiğini anlamak…
Suat Özçelebi
Önümüzde milyonlarca seçmenin katılacağı bir yerel seçim var. Bu sorgulamayı en şeffaf biçimde yapmayı başaran, sorumluları ve nedenleri saptayanlar sadece çözüm için şans elde etmeyecekler, bundan sonra ortaya koyacakları her türlü politik motivasyon için de inandırıcı olabilecekler.
Bir seçimin en temel çıktılarından birisi, ortaya çıkan sonucu iyi anlamak ve değerlendirmektir. Sıcağı sıcağına yapılan analizler çoğunlukla, sonuca bağlı olarak belli tepkiler, duygusallıklar ve objektif kıstaslardan uzaklaşma yaratabilir. Ancak temel ölçü, sonucun sebeplerini kavrayabilmek, kaybettiyseniz, önce kaybettiğinizi anlamaktır.
Anlama süreci içinde çoğunlukla partinin ileri gelenlerinin verdiği yoğun mücadele ve sürece inanmışlık onlarda bir tür, “galiptir, bu yolda mağlup” anlayışı yaratabilir, bu riskli bir motivasyondur, gerçeklikten kopmanıza, durumunuzu anlamanıza engel olabilir.
Bu tutum, seçimin sadece son bir yılda ya da kampanya döneminde gerçekleşen kimi tercihler, hata veya eksikler nedeniyle ya da iktidarın kampanyasında öne çıkardığı unsurlar açısından değerlendirilmesine, daha derinlerde bulunan kök sebeplerin kavranmasını engelleyecektir.
Hele yenilgiyi bir “dava” mücadelesinde küçük bir aşama ve kendinizinde bu “davanın” vazgeçilmez neferi gibi sunma girişimleri kısa zamanda hüsrana, partiyi ve lideri bitip tüketen bir virüse dönüşebilir. Çok önemli bir seçim kaybedildi, kaybeden ne kadar çalışırsa çalışsın, ne kadar fedakarlık yaparsa yapsın, liderdir.
Örneğin, 2014 yılında neredeyse muhalif seçmenin tümünün şaşkınla karşıladığı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı oy %38,44, HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy %9,76, (katılım oranı %74,13), yani muhalefet toplam % 48,2 olmuştu. 28 Mayıs 2023 seçiminde Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu %47,82 oy aldı. (katılım oranı %87)
Kazanan rakibinizin 21 yıldır kazanmasının sebeplerini irdelerken, geçmiş seçim sonuçlarına bağlı olarak sürecin ayrıntılı değerlendirilmesi herkese ciddi veriler sunabilir. Son 9 yıl boyunca iktidarın adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşısında neden bir mesafe kaydedemediğinizi, muhalefet içindeki kopuşlar ve yeniden kurulan ittifaklara rağmen, sürekli aynı oranlarda buluşmanızın sebeplerini birlikte irdelemek, güncel verinin aslında çok da güncel bir sonuç olmadığının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Ancak mevcut aday ve kampanyalarında ortaya çıkan ya da çık(a)mayan birçok unsur, seçim yenilgisinin stratejik ve taktik sebeplerini oluşturdu. Bunları belki tek tek ele almak özellikle her seçimde olan ama her seferinde daha da ağırlaşan seçimin eşit koşullarda yapılmaması, devlet aygıtına ve olanaklarına karşı büyük bir mücadele verilmesi değişmez değişkenler olarak duruyor. Yani bunun böyle olacağı da yeni bir şey değil ve biliniyor. Buna karşı önlem almak elbette bir yere kadar mümkünken, olası yasak ve engelleri her mecrada nasıl aşılabileceğine ilişkin yeterli plan ve projeler hazırlandığını söylemek kolay değil. Bu konuda Millet İttifakı’ndan gelecek bir açıklama sonrası, yapılacak eleştiriler daha hakkaniyetli olacaktır.
Bu konuda en önemli unsur partilerin sorgulama aşamasında büyük bir şeffaflık sağlamalarıdır. Süreçlerin her aşaması için hesap vermek, sorgulamada hiçbir unsuru dışarda bırakmamak, seçmen ya da üyelerin katılımını sağlamak hayati derecede önemlidir. Bu sorgulama Türkiye’de çok mümkün olmasa da sivil toplum, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları gibi paydaşların da katkı sunduğu bir sürece dönüştürülebilse, değerlendirme bir kazanca da dönüşebilir. Bunu içine sindirebilecek demokratik kültür, siyasal elitlerimizde, toplumda ne kadar karşılık bulabilir, elbette bu da yerinde bir soru.
Önümüzde milyonlarca seçmenin katılacağı bir yerel seçim var. Bu sorgulamayı en şeffaf biçimde yapmayı başaran, sorumluları ve nedenleri saptayanlar sadece çözüm için şans elde etmeyecekler, bundan sonra ortaya koyacakları her türlü politik motivasyon için de inandırıcı olabilecekler. Güven vermeyen, hatalarından ısrarla ders çıkarmayan hiçbir siyasi yapı belki ayakta kalabilir ama seçim kazanamaz.
Kendi iç değerlendirmelerini, kıyasıya yaptığını gösteren, sadece isim değişiklikleriyle yetinmeyen, kaybetmenin sebeplerini kavradığını, bedelini ödemeye hazır olduğunu gösteren her siyasal hareket ve lider buradan avantajlı da çıkabilir.
14-28 Mayıs milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri tüm siyasal partiler ve liderleri büyük bir sorgulamanın eşiğine getirmelidir. Bir fatura çıkarmaya, günah keçisi yaratmaya, kimilerinin gönlünü rahatlatmaya, başka politik hesaplar yedekte bedel ödettirmeye çalışanlar olabilir. Bu tür niyetler, kendi siyasal hedeflerini gerçekleştirmek için yenilgileri fırsat görme anlayışı, maalesef siyasetin içinde olsa da kişisel bu yaklaşımlar, daha da büyük yıkımlara yol açar, ilk seçimde sadece hüsranı büyütür. Ne halkta ciddi bir karşılığı bulunan liderlerin yolunu kesmenin ne de Türkiye’de siyaset ben olmazsam olmaz anlayışını pompalamanın, algı yaratmaya çalışmanın zamanı.
Ortaya çıkan yenilgiyi, “bedeli lider öder” anlayışı ile sadece CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’na indirgeyenler de yakın bir vadede ana sorunun çok daha farklı boyutlarını olduğunu kavrayacaklar.
Sorgulanacak çok şey var: Genel anlamda bir “muhalefet” sorunu, kampanyaya dayalı stratejik hatalar, adaylaşma süreci, araştırma şirketlerinin yanlış yönlendirmeleri, kritik rejim değişimi ve “referandum” gerçeğini gösterememe, ittifak bileşenleri arasındaki seçim sonrası için hükümet pazarlıklarının negatif yansımaları, siyasal iletişim yetersizlikleri ve zamanlama açıkları, bir lider kültüne dönüşmüş Recep Tayyip Erdoğan’ın yani rakibin, kapasitesinin (devasa gücünün) iyi kavranamaması, oy geçişkenliğindeki düşüklük, seçmende ısrarla yaratılan güvenlik/ekonomik kaygılar ikileminin çözümlenemeyişi, algı manipülasyonları karşısındaki acemilikler, sosyal medyada yankı odaları anaforu, ittifakın bitmeyen sancıları, psikolojik üstünlüğü koruyamamak, depremin ve ekonomik krizin enkazından çıkamamak, ortak listede (#buseçimoseçimdeğil) doğru formülün bulunamaması, pazarlıklar ve evdeki bulgurun küskünlükleri, stratejik/taktik politika değişiminde ton ayarı yapamamak, seçmen gruplarını küstürmek gibi daha birçok başlığın eklenebileceği meseleler ciddi bir sorgulamaya ihtiyaç gösteriyor.
Evet, yukarda yazdıklarıma, neden kaybedildi sorusuna yanıt verecek daha fazla başlık da ekleyebiliriz. Ancak hiçbiri, seçmeninizi 31 Mart yerel seçiminde tekrar sandıkta görmek istiyorsanız, ilk başlığın yerini tutamaz: Önce seçimi kaybettiğinizi (kime/nasıl) anlamak, sonra şeffaf ve sorumlu bir biçimde hesap vermek…
Yorumlar