İYİ Parti’nin bir değil, birden fazla yönden kendini anlatması gerekiyor. Bir kere sadece genç Türk milliyetçileri ve genç ülkücüler hedeflenmemeli. Çünkü artık modası geçmiş olan bu ideolojik parti modeliyle gidilecek bir yer yok.
Aslında seçim yenilgisinden sonra muhalefetin umursamaz tavrı karşısında Türkiye siyaseti ile ilgili yazmama kararı almıştım. Benim düşündüğüm ve üzüldüğüm kadar düşünmeyen ve üzülmeyen muhalefet liderleri için niçin mesai harcayayım? Açıkçası CHP’nin şu hâliyle bırakın Türkiye’ye, kendisine dahi bir faydası olabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Çok ciddi kurumsal problemleri var ve sadece kişilerin değişmesi ile bu sorunun çözülebileceğini düşünmüyorum.
Öte yandan, her ne kadar henüz genç ve kadroları da gençliğe açık sayılabilecek bir parti olarak İYİ Parti’nin Türkiye’nin muhalif seçmeni için son bir umut olabileceğini düşünsem de, onların da bazı eksikleri olduğunu görüyorum. Bu yüzden bu hafta İYİ Parti’yle ilgili bir eleştiri yazısı yazmak istedim. Bu yalnızca benim dışarıdan bir göz olarak yaptığım değerlendirmedir, kimseyi bağlamaz.
İYİ PARTİ’NİN ÖDEDİĞİ DİYET
Meral Akşener’in senelerdir Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı ahde vefa örneği gösterdiğini düşünüyorum. Evet, Kılıçdaroğlu İYİ Parti kuruluş mücadelesi verirken çok destek çıktı doğrudur ama Ömer Seyfettin’in Diyet hikayesinde olduğu gibi bu diyetin ödenmesinin de bir süresi var. Artık bu kolu kesmenin zamanı gelmedi mi? CHP’nin özellikle seçim ittifakı sürecinde baltalayıp durduğu ve bir gün öyle bir gün böyle sürdürdüğü politika ile İYİ Parti’nin artık bir yere gitmesi mümkün değil.
CHP’ye dair hiçbir şey yazmayacağım için HDP konusunda yapılan yanlışları da değerlendirmeyeceğim. Ancak işin İYİ Parti’yi ilgilendiren tarafına değinmek zorundayım. Akşener ve kurmaylarının her Allah’ın günü ekranlarda ve meydanlarda anayasanın ilk dört maddesinin tartıştırılmayacağını ve terörle hiçbir şekilde aynı safta yer alınmayacağını söylemelerine rağmen, HDP ile gizli kapaklı ve siyaseten müthiş kazanımlara yol açacak bir ortaklık varmış havası yaratılması büyük bir hata oldu.
Üstelik Kılıçdaroğlu’nun HDP’li liderlerle kamera karşısında gülümseyerek poz vermesi, İYİ Parti’nin milliyetçi seçmeni ikna etme çabasını tamamen sonuçsuz hâle getirdi. Onunla da yetinmeyip İzmir İktisat Kongresine Sırrı Süreyya Önder’i çağırıp Atatürk’ün dış politikasını alaya aldırmak gibi bir saygısızlığa imza atılması da milliyetçilerin gözünden kaçmadı. Sonuçta ne Türk milliyetçileri ikna oldu ne de Kürt milliyetçileri. Nereden baksanız İYİ Parti’ye atılan büyük bir gol oldu.
Bundan sonrası için, İYİ Parti’nin CHP ile ittifakı bitirmesinin son derece hayırlı olduğunu düşünüyorum. Yeni bir ittifak yalnızca partiye fayda sağlayacaksa düşünülmeli. Yoksa tutturduğu yolla yaptığınızı yıkan bir ortağınız olursa, bu partiyi kurmak için ödediğiniz bunca bedele değer mi?
İYİ PARTİ’NİN İNTİHARI
Bir kere bir noktayı netleştirmek istiyorum. Dolaylı olarak da olsa siyasetle ilgilenen bir ailenin kızı olarak Meral Akşener’i ilk gençlik dönemlerimden beri bir ölçüde takip edebilmiş ve tavrını tarzını bilen birisiyim. Masadan kalktığı süreçten bir süre önce kendisi ile görüştüğümde, hiç alışık olmadığım bir kaygı ifadesini yüzünden okumuştum. Bu seçimin mutlaka kazanılması gerektiğini ifade etti ve bunu söylerken kaygısında samimiydi.
Masa krizinin yaşanması üzerine birçok insanın Akşener’in kapris yaptığını düşünmesi sadece temelsiz bir argüman değildi; aynı zamanda durumun ciddiyetinin maalesef muhalif basın ve medya tarafından yeterince anlaşılamadığının da bir göstergesiydi. İmamoğlu ısrarı boşa atılmış bir kurşun değildi. Eğer Akşener İYİ Parti’nin oylarının azalması ihtimaline rağmen masadan kalkmasaydı muhtemelen bugün muhalefet bu aldığı oyun yarısını ancak alabilmişti.
Akşener’in partinin yeni MHP olmasını istemediğini ve merkez sağda yer alacak ve belki de Türkiye’nin yeni siyasi gücü olabilecek bir partiyi hayal ettiğini biliyorum. Ancak henüz potansiyelini tam olarak gösteremediğini düşünüyorum.
Bu yüzden İYİ Parti bir kamikaze gibi üzerine düşeni yaptı ve masayı sarstı. Ne yazık ki bunun sonucunda partide bazı çalkantılar oldu ve hatta oyları düştü ama buna mecbur bırakılmasına götüren süreci iyi değerlendirmek gerekir. Eğer ben aday olacağım diye inat edilmeyip gerçekten kazanma potansiyeli olan bir aday düşünülseydi, neden böyle bir intihar girişimine gerek duyulsun? Reste rest mecburiyeti doğduğu için bu bedeli de yine İYİ Parti ödedi.
ÇOCUKLAR GİBİ ŞEN
Şükürler olsun ki, seçimden beri muhalif partilerin milletvekillerinin mazbata alıp, yemin etmeleri sürecini takip etmekteyiz. Milletvekili olan arkadaşlar öylesine mutluluk içindeler ki birkaç gün önce büyük bir hayalkırıklığı ve karanlık içinde bıraktıkları milyonları unutmuş gibiler.
Meclisin çoğunluğunu elde edememiş bir muhalefet, hangi somut değişimi gerçekleştirebileceğine inanıyor? Az sayıda olan milletvekilinin ciddi manada bir iş ortaya koyabilme ihtimali var mı? Neye seviniyorsunuz anlamakta zorlanıyorum, bunca insana söyleyecek hiç mi bir sözünüz yok? Zaten artık bu sistemde parlamentonun eskisi kadar bir değeri olmadığı için milletvekili olmanızın da sizden başka kimseye faydası yok. Bu durumda bizlere de size “hayırlı olsun” demekten başka bir sözümüz kalmıyor. Şaşkınım ve çok üzgünüm.
Çünkü benim bulunduğum yerden bakılınca, tüm bu seçim kampanyasında estirilen demokrasi rüzgârının hiçbir anlamının olmadığı ve tüm bu çabanın nihai hedefinin sizleri milletvekili yapmak olduğu fikri uyanıyor bende. Tabii herkes için böyle bir niyet okuması haksızlık olur ama muhalefetin seçmenine destek olmakta çok eksik kaldığını ve artık işin saygısızlık boyutuna geldiğini düşünüyorum.
GELECEK İÇİN
Artık seçim bitti. Bari “bundan sonra ne yapabiliriz?” buna bakalım. İYİ Parti Türkiye siyasetinde henüz genç bir oluşum ancak biraz kafasının karışık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Akşener’in partinin yeni MHP olmasını istemediğini ve merkez sağda yer alacak ve belki de Türkiye’nin yeni siyasi gücü olabilecek bir partiyi hayal ettiğini biliyorum. Ancak henüz potansiyelini tam olarak gösteremediğini düşünüyorum. Bunun böyle olması bence büyük ölçüde Türkiye genelinde yeterince aktif üyesinin olmamasıdır. Aktif üye derken gerçekten projeler geliştiren ve bu projelerde canla başla çalışacak ve elini taşın altına koyacak bir üye profilinden bahsediyorum. Gördüğüm kadarıyla, bu nitelikte insanları partiye katmak için daha çok çaba sarf etmek ve onların teşvik edilmesi için daha çok çalışmak gerekiyor. İnsanlar özellikle de gençler bir değişim beklentisi içindeler ancak gidecek bir yer bulmakta zorlanıyorlar.
İYİ Parti’nin bir değil, birden fazla yönden kendini anlatması gerekiyor. Bir kere sadece genç Türk milliyetçileri ve genç ülkücüler hedeflenmemeli. Çünkü artık modası geçmiş olan bu ideolojik parti modeliyle gidilecek bir yer yok. İdeoloji olmaması prensipsizlik anlamına gelmiyor. Daha kapsayıcı bir milliyetçilik tarifi, kurucu değerlerin savunulması ve CHP’nin artık kaybettiği cumhuriyetçiliği kucaklayarak bir temel prensipler bütünü oluşturmak mümkün. İYİ Parti’nin zaten çıkış noktası bu. Ancak bunu daha derli toplu anlatabilmek ve daha somut şekilde ortaya koyabilmek gerekiyor.
Bize sadece sarılıp sevgi göstermesi için değil, bizi canı pahasına koruyacak bir mücadeleyi verecek bir anneye ihtiyacımız var. Partililer size kulağa hoş geldiği için “Devlet Ana” demediler. Bu halk her yüzyılda “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” ne demek öğrenmek zorunda kalmasın.
Öte yandan, partinin kalkınmayı hedefleyen politikaları yeterince anlatılamadı; halk nezdinde iyice bilinmiyor. Yapılması düşünülen projeler ağırlıklı olarak sosyal medyada ve belki ülkenin bir kısmında da tanıtıldı ama sokağa çıktığımızda bunun gerçekten bir yansıması var mı? Bunun değerlendirilmesi gerekiyor. Ben şahsen şüpheliyim. Elinizde Ümit Özlale gibi birisi var ama projeleri ne kadar tanıtılabildi? Tanıtmaktan kastım gerçekten sıfır eğitimi olan insanlara da yapmak istenilenlerin anlatılabilmesidir.
Bununla beraber, tüm dünyayı bekleyen küresel bir gıda ve iklim krizi var. İYİ Parti bunlarla ilgili de politikalar geliştirdi. Bu meseleler eğitimli gençler arasında karşılık buluyor. Ülkemizde Yeşiller Hareketi maalesef son derece yetersiz ve başarısız. HDP bu konulara sahip çıkma iddiasında ancak o da Kürt siyasal hareketinin çizdiği çembere sıkışmış durumda bu yüzden iki grubun da ekoloji ile ilgili somut bir adım atma ihtimali çok düşük. İYİ Parti bu boşluğu niçin dolduramıyor? Bu konuda yazılacak daha çok nokta var ama yazıyı uzatmamak adına çok kısa geçmek mecburiyetindeyim.
Bir önemli nokta da kadınlar. Kendi lideri bir kadın olan İYİ Parti’nin kadın hareketinde çok daha aktif olması icap eder. Kadın hareketi günümüzde tamamen liberal sola bırakılmıştır. Bu grubun zaman zaman Türk toplumu nezdinde marjinale kayan düşünceleri sebebiyle bu kadar haklı bir dava halka istenildiği ölçüde aktarılamamaktadır. Tam da bu noktada, İYİ Parti için bir alan açılmaktadır. Bu yüzden bu alana girmek gerekiyor. Mutlaka kadın kolları çalışıyorlar ama daha fazlası yapılmalı.
İYİ Parti’nin potansiyeli var ama topluma kendini yeterince anlatamamış durumda ve bu hâliyle kalırsa Türk seçmeni için büyük bir kayıp olur. Benim şimdilik söyleyebileceğim en önemli noktalar bunlar.
DEVLET ANA
Son söz ise Meral Akşener için. Muhalefetin en önemli iki bileşeninden biri İYİ Parti. Bu partiyi kurarken çok ciddi bedeller ödediğinizi ve mücadele ettiğinizi biliyorum. Bir kadın olarak neler yaşadığınızı ve nasıl hissettirildiğinizi tüm Türkiye ile paylaştınız. Ülkenin ekonomisinin dibe vurduğu, gençlerinin gelecek kaygısı sebebiyle intihara sürüklendiği, aşıklarının parası olmadığı için evlenemediği, çocuklarının artık geçim derdi sebebiyle okulu terk etmek zorunda kaldığı, hayvanlarının sokaklarda dayak yediği, kadınlarının öldürüldüğü, tecavüze uğradığı, dininin yozlaştırıldığı, milli kültürünün talan edildiği, kimliğinin değersizleştirildiği ve milli onurunun ayaklar altına alındığı böyle bir süreçte bizim bir anneye ihtiyacımız var.
Bize sadece sarılıp sevgi göstermesi için değil, bizi canı pahasına koruyacak bir mücadeleyi verecek bir anneye ihtiyacımız var. Partililer size kulağa hoş geldiği için “Devlet Ana” demediler. Bu halk her yüzyılda “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” ne demek öğrenmek zorunda kalmasın.
Bunun önüne geçebilecek ve “Ben buradayım” diyecek anne figürü sizsiniz. Sizin bu süreçte geride durmaya hakkınız yok çünkü tarihi bir göreviniz var. Hükümetler gelir geçer ama Türk devletinin kurumlarıyla ayakta kalması için önce bu milletin bir arada kalması lazımdır. Bu birliği sağlayabilecek ve direnebilecek bir yol açmak sizin ve kadınların çabasına bağlı. Türk milleti bir arada duracaksa bir annenin birleştirici eline ihtiyacı var. Bu çağrıyı ıskalamamanızı ümit ediyorum.