Festivalin benim için ilginç yanı, bilet alırken “festival dışında ne oyunlar var acaba” sorusuyla festival kapsamında olmayan oyunlara da bilet almaktı. Bu da festival atmosferinin festival programı ile sınırlı kalmadığını gösteriyor. İstanbul Tiyatro Festivali’nin 26.sı bu sene 25 Ekim – 26 Kasım 2022 tarihinde gerçekleştiriliyor. İlk kez 1989 yılında gerçekleştirilen İstanbul Tiyatro Festivali, 2002-2017 yılları arasında iki yıl arayla mayıs aylarında düzenlense de 2017 yılından itibaren her yıl Kasım ayında izleyiciyle buluşuyor. İKSV tarafından düzenlenen bu festivalde hem ulusal hem de uluslararası oyunları izleme şansı bulabiliyorsunuz. Ben de festival kapsamında beş oyun izledim ve tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Ben açılışı, Zülfü Livaneli’nin ilk tiyatro oyunu “Duvar” ile yaptım. Tiyatro eleştirmeni olarak değil ama bir seyirci olarak bu oyunu beğendiğimi söyleyemiyorum. Berlin Duvarı, Maraş Katliamı ve Suriye savaşı gibi birçok önemli konunun 80 dakikalık tek perde oyunu ile anlatılmasının zor olduğunu düşündüm, naçizane. İzlediğim son oyun ise Shakespeare’in III. Richard oyunundan hareketle Okan Bayülgen’in yazıp, yönetip oynadığı “Richard” adlı oyundu. Bu oyuna karşı ne hissettiğimden henüz emin değilim. Fakat bir nevi oyun içinde oyun izlediğimizi düşündüğüm dinamik bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Benim en sevdiğim oyun İngiliz tiyatro topluluklarından Lost Dog’un İngilizce olarak ve Türkçe üst yazıyla sahnelenen Juliet ve Romeo (evet, Romeo ve Juliet değil) adlı tiyatro oyunuydu. Shakespeare’in kahramanları Romeo ve Juliet ölmeseydi ve günümüzde 40’lı yaşlarında olsaydı nasıl olurdu sorusunun cevabını etkileyici müzik ve danslar eşliğinde izliyorsunuz. İzlerken hem kahkaha attığım hem de gözümün dolduğu bu oyuna denk gelirseniz izlemenizi öneririm. Bu sene ayrıca komedinin ölümsüz isimlerinden Moliere’in 400. doğum yılı kutlanıyor. Bu kapsamda İKSV tiyatro festivalinin açılış oyunu Kibarlık Budalası Remix’ti. Ben açılış oyununa gidemesem de “Moliere’in Evi” olarak da anılan Fransız tiyatrosu Comedie-Française’in sahnelediği oyunların beyazperdede gösterildiği “Moliere Maratonu”’nu izleyebildim. Bu kapsamda “Hastalık Hastası” ve “Kibarlık Budalası” oyunlarını Atlas Sinemasında izleme şansına eriştim. “Hastalık Hastası” gösterimi sırasında, bir seyircinin salonu sinirli bir şekilde terk etmesi üzerine bir kedinin kablolar arasında sıkıştığını; fakat seyircinin filmin durdurulması talebinin reddedildiğini öğrendik. Bunu öğrenince salondaki çoğu seyirci gösterime ara verilmesini talep etti ve kedi kablolar arasından (sanırım) kaçtı. Kablolar arasında bir kedinin kalmasının “kesintisiz” seyir zevkinden daha önemli olduğu düşünüldüğünde (hemfikirizdir diye düşünüyorum), ilk talep üzerine gösterimin durdurulmaması biraz eleştiriye muhtaç. “Kibarlık Budalası” gösteriminde ise oyun öncesinde yönetmen ve oyuncularla gerçekleştirilen röportaj da paylaşıldı. Hareketli ve renkli bir oyundu. Bu gösterimler tabii ki de tiyatroda izlenmiş hissi vermiyor. Fakat köklü bir tiyatro topluluğunun oyununu büyük ekranda izlemek ve başka ülkelerin oyunlarına fiziksel olarak gidemesek de erişebilmek kıymetli. Ben maalesef üçüncü oyun olan “Tartuffe ya da İkiyüzlülük” gösterimine gidemedim. İzleyenlerin görüşlerini bekliyorum. Bu arada, bu oyunlar Fransızcaydı ve Türkçe altyazılı olarak sergilendi. Juliet ve Romeo oyununda üst yazı ile oyun izlemenin hiç dikkat dağıtmadığını düşünsem de bu oyunlarda biraz dikkatim dağıldı. Bu vesileyle bilmediğim dilde bir oyun izlemenin çok kolay olmadığını da tecrübe etmiş oldum. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında en merak ettiğim fakat bilet fiyatı itibariyle (600 TL) gitmekte tereddüt ettiğim gösterim ise Semaver Kumpanya’nın “İstanbul Mon Amour” adlı projesi. Bu oyunun bende büyük bir merak uyandırmasının sebebi tüm gün sürecek ve Süreyya Operası’ndan vapur, İMÇ, Kanyon AVM, Galatasaray Lisesi ve Salon İKSV’ye kadar birçok mekânda gerçekleşecek olması. Farklı gösterileri farklı mekanlarda izlemek eminim ki güzel olacaktır. İstanbul Mon Amour 26 Kasım’da. Gider de bana yazarsanız çok sevinirim! Peki biletler ne kadar sorusunun tek bir cevabı söz konusu tiyatro olunca yok. Benim bilet almayı düşünüp baktığım oyunların bilet fiyatları 100 TL ile 450 TL arasında değişiyordu. Bu arada, öğrenci bileti olan Eczacıbaşı Genç Bilet 10 TL. Bu vesileyle öğrencilerin sanata erişiminin desteklenmesini çok kıymetli bulduğumu söylemek istiyorum. Bu yazıyı yazarken sergilenmeye devam edecek oyunlar yerine yalnızca festival kapsamında erişebileceğim oyunlara mı odaklansaydım diye de düşünüyorum. Örneğin Duvar ve Richard’ın gösterimleri devam edecek. Benzer bir düşünceye vizyona girecek filmleri Filmekimi’nde izlerken de sahiptim. Fakat merakla beklenen oyunları festival kapsamında izlemenin zevki de ayrı sanırım. Festivalin benim için ilginç olan yanı, bu süreçte bilet alırken “festival dışında ne oyunlar var acaba” sorusuyla festival kapsamında olmayan oyunlara da bilet almaktı. Bu da festival atmosferinin festival programı ile sınırlı kalmadığını gösteriyor. Belki festival dışında izlediğim ve etkilendiğim Gebe adlı tiyatro oyunu üzerine ayrıca bir yazı yazarım. Ben yazamasam da siz bu oyuna da bir bakın derim. Bir sonraki tecrübede görüşmek üzere.