Benim Arter’de sevdiğim şeylerden biri, genç ve komşu üyelik kategorileri. 25 yaş altı bireylerin ve çevre mahallelerde yaşayan veya çalışanların Arter’e ücretsiz üye olmaları ve çeşitli indirimden yararlanmaları mümkün.Yalnızca eserin üretilmesi değil sergilenmesinin arkasında da emek çok büyük. Bu vesileyle sergilerin küratörleri olan Eda Berkmen (“Bugün de Yaşıyorum” ve “Bir Balıkmışım Bacakları Olan”) ve Emre Baykal’ı (“OyunBu” ve “Large de Vue: Hommage à Erik Sati”) bu yazıda analım. Peki sergi gezme tecrübesi nasıldı? Arter’in ziyaretçi dostu olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, sergilere geçmeden kilitli dolaplara eşyalarınızı bırakabiliyorsunuz. Yurt dışı müzelerinde çok sık gördüğüm “dolap/locker” uygulamasını Türkiye’de ilk defa burada gördüm. Bu vesileyle çanta/mont gibi ağırlıkları da taşımak durumunda kalmıyorsunuz. Bunun dışında, Arter hem ferah ve büyük olması hem de çok kalabalık olmaması sebebiyle rahat gezilebilir bir alan. Mekânda bulunan küçük kafeteryada kahve molası vermek ve kitapevini gezmek de keyifli. Tabii buraların sergi girişi kadar uygun fiyatlı olduğunu söyleyemiyorum. Bu arada göstergelerden anladığım üzere çocuk tuvaleti hem kadın hem de erkek tuvaletlerinde bulunuyor. Yani sevgili babalar, çocuklarınızı tek başınıza sergiye getirebilirsiniz (!). Bu arada Arter’de çeşitli etkinlikler, seminerler ve atölyeler de düzenleniyor. Mesela 23 Nisan’da çocuklar için maske yapım atölyesi var. Bu yazıyı yayınlandığı gün okuyor ve yarını bir çocuk dostunuzla geçirmeyi planlıyorsanız, bu atölyeye bir göz atın derim. Peki Arter’i gezmek için ne kadar ücret ödemeniz gerekir? Özel bir kuruluş olmasına rağmen bilet fiyatları sanata erişime imkân sunuyor. 24 yaş altı veya engelli ziyaretçiler ile üyeler için ücretsiz olan sergi girişinin bilet fiyatı 65+ bireyler ve öğretmenler için 30 TL, diğerleri için 60 TL. Perşembe günleri ise herkes için ücretsiz. Yani Arter’i gezmek, daha önce PolitikYol’da paylaştığım bazı kamuya ait alanları gezmekten daha uygun. Yukarıda bahsettiğim sesli rehber için ise 30 TL. Bu arada, bazı müzelerden farklı olarak sergi broşürlerini almak için de para ödemeniz gerekiyor. Geri planında çevrenin korunması olduğunu düşünüyorum. Benim Arter’de sevdiğim şeylerden biri, genç ve komşu üyelik kategorileri. 25 yaş altı bireylerin ve çevre mahallelerde yaşayan veya çalışanların Arter’e ücretsiz üye olmaları ve çeşitli indirimden yararlanmaları mümkün. Sanatın erişilebilirliğini kıymetli bulduğumu çok kez söylemişimdir. Arter’de ayrıca sanatın bulunduğu çevreyi geliştirme ve kalkındırma rolünü de görebiliyoruz. Bu yüzden de özel olarak paylaşmak istedim. Bu yazı vesilesiyle ayrıca okuyucularımın hem Ramazan Bayramı’nı hem de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarım. Bir sonraki tecrübede görüşmek üzere.
Arter’de bir gün
Ayşegül Kula
Arter, 2019 yılından beri Dolapdere’de 18.000 metrekarelik bir alanda farklı sergilere, performanslara ve etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Ben Arter’le o henüz açılmadan Vehbi Koç Vakfı’nda yaz stajı yaparken tanışmıştım. Yani bu projede çok ufak da olsa benim de tuzum var diyebilirim!
Bugün sizi İstanbul’daki bir sanat alanı ile tanıştırmak istiyorum: Arter. Kendisini “kültür ve yaşam platformu” olarak tanımlayan ve bir Vehbi Koç Vakfı kuruluşu olan Arter 2010’da İstiklal Caddesi’nde açıldı. Görece küçük olan bu sergi alanını daha sonra Meşher’e bırakan Arter, 2019 yılından beri Dolapdere’de 18.000 metrekarelik bir alanda farklı sergilere, performanslara ve etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Ben Arter’le o henüz açılmadan Vehbi Koç Vakfı’nda yaz stajı yaparken tanışmıştım. Yani bu projede çok ufak da olsa benim de tuzum var diyebilirim!
Uzun süredir kültür/sanat gezisi yapmadığımı fark edince ben de Arter’deki güncel sergileri gezmek ve yaklaşık bir buçuk saat süren tecrübemi sizlerle paylaşmak istedim.
İlk olarak, iki kata yayılmış Cengiz Çekil’in eserlerinden oluşan “Bugün de Yaşıyorum” adlı sergiyi gezdim. Burada gazete kağıdından kola şişesine, sarı temizlik bezinden farklı saatlere kadar çeşitli malzemelerden sanat eserlerini görüyorsunuz. Bazı eserlerin arka planında yer alan politik yansımalar tarihe ışık tutucu nitelikte. Kimi eserde 12 Eylül Anayasası’nı kimi eserde Vietnam Savaşı’nı görüyorsunuz.
Tabii bu arka planları ya da sanatçının amacını/düşündüklerini – özellikle de söz konusu çağdaş sanatsa – her zaman anlamayabiliyorsunuz. Burada da galeri girişindeki QR kodları okutarak erişeceğiniz bilgiler ve sesli rehber yardımınıza koşuyor. Ben Arter’i sesli rehber eşliğinde gezdim. Hem sanatçının hayatını hem eserlerin üretim süreçlerini ve geri planındaki düşünceleri hem de eserler ve sanatçı hakkındaki görüşleri dinlemek sergi gezmeyi daha keyifli hâle getiriyor. Üstelik, tek başınıza gezerken fark edemeyeceğiniz bazı detayları da öğrenmiş oluyorsunuz. Cengiz Çekil bakımından “12” sayısı benim için bu detaylardan biriydi.
Gezdiğim ikinci sergi, çok sayıda sanatçının eserlerine yer veren “OyunBu” oldu. Burada çocukluktan ve oyunlardan esinlenen/oluşan eserlerle karşılaşıyor, galeriye adımınızı attığınızda kendinizi oyun alanında hissediyorsunuz. Bu sergide benim dikkatimi çeken farklı seslerin aynı anda rahatsız etmeden var olabilmesiydi. Ağustos böceği sesini de videolardan gelen insan konuşmalarını da eserleri gezerken dinleyebiliyorsunuz.
Serginin en sevdiğim kısmı ise kendi çocukluğumdan kalma anıların anlam yüklenerek sanatlaştırılması. Babaannemin evinde gördüğüm üst üste konulan farklı motifli yorgan ve yastıkların arasına insan figürünün saklanması bunun bir örneğiydi. Bu sergi çağdaş sanatı sorgulatan bir sergi kanımca. Mesela ben satranç tahtası sanat eseri hâline ne zaman/ne şekilde gelebilir diye düşündüm.
Üçüncü sergi ise Eva Koťátková’nın “Bir Balıkmışım Bacakları Olan” adlı sergisi. Battaniyeden sandalyeye farklı kostümlerden bez bebeklere kadar birçok eser alana yayılmış durumda. Bu mekân aynı anda hem oyun alanına hem de bir kafese benzeyebiliyor. Sergiyi bir yandan gezerken bir yandan da çocukların ağzından öyküler dinleyebiliyorsunuz. Benim bu sergide en sevdiğim sanatçının eserlerini hem kızı hem de annesiyle birlikte üretmiş olmasıydı.
Gezdiğim dördüncü sergi ise diğerlerine göre daha küçük bir alanda yer alan Elina Brotherus’un “Large de Vue: Hommage à Erik Sati (Geniş Bakış: Erik Satie’ye Saygı)” adlı fotoğraf ve video sergisiydi. Bu serginin sevdiğim kısmı ise sanırım farkı manzara fotoğraflarının arasına sanatçının kendi fotoğraflarını da yerleştirmesi oldu. Sergiyi gezerken yalnızca sanatı değil sanatçıyı da görmüş oluyorsunuz.
Yorumlar
Popüler Haberler
Lise öğrencisi sınıfta arkadaşı tarafından bıçaklandı
CHP'li başkadan Bahçelievler Belediyesi başkan yardımcısına Ağaoğlu tepkisi
Üniversitenin salonu MHP'nin rozet törenine tahsis edildi: Rektör de katıldı
İki kadını katleden Semih Çelik'i protesto eden öğrencilere soruşturma açıldı
RTÜK'ten Arka Sokaklar'a 'tarikat' cezası
Saymaz: AFAD aracında 12 kilo kaçak altın, 188 cep telefonu yakalandı