Her şey bu kadar göz önündeyken, “Altılı Masa”nın içindeki aktörlerin tutumlarına ve iktidarın “Altılı Masa”yı çıkmaza sokma girişimlerini görememiş olmalarına şaşıyorum.Adamın cevabı, “hayır” olur. Yollarına devam ederlerken, rivayet bu ya, İsa yerde üç külçe altın bulur. “Bu üç külçeden biri senin, biri benim” der yol arkadaşına. Yol arkadaşı da merakla, “peki ya üçüncüsü?” diye sorar. İsa der ki “üçüncü külçe kayıp olan üçüncü ekmeği yiyenin hakkıdır”. Adam bu kez, itiraf eder: "Sen dua ederken, üçüncü somunu ben yedim.” İsa, yolculuğuna onunla devam etmek istemez; "Üç külçe de senin olsun o zaman" der ve yoluna yalnız başına devam eder. Birden bire üç külçe altın sahibi olan adam, altınları almak için hamle yapar ama bir türlü kıpırdatamaz külçeleri. Tam o sıra yanından geçen üç kişi, durumu fark eder ve altınlara sahip olmak için onu öldürürler. Sıra aralarında pay etmeye gelir ama bu arada acıktıklarını fark ederler. İlk ikisi, üçüncüsüne, “git bize yiyecek bir şey bul; altınları sonra paylaşırız.” O gidince diğerleri, “gelince üzerine çökelim ve onu öldürelim; altınları da kendi aramızda pay ederiz” diye kendi aralarında anlaşır. Yiyecek bulmaya giden de, "yiyeceğin içine zehir koyarım. Onlar yediklerinde zehirlenip ölürler. Altınların hepsi bana kalır" şeklinde plan yapar. Geri döndüğünde, arkadaşları, onun üzerine çöküp öldürürler. Sonra da onun getirdiği yiyeceği yerken zehirlenip ölürler. Rivayet edilir ki o sırada, orada geçen İsa, insanları ölmüş, altınları sahipsiz olarak görür ve der ki, "işte, dünyanın da, üzerinde yaşayan insanların da düzeni bu.” Gelelim günümüze… Herkese yetecek kadar “ekmek” bulunur; herkesin istediği kadar “altın” da üretilebilir ama güven bir kez sarsıldı mı, yenisini inşa etmek olanaksızlaşır. Siyaset, sonuç alma sanatıdır. Sonuç alınmak isteniyorsa, tarafların, tıpkı İsa’nın yol arkadaşı gibi birbirlerinden “ekmek” gizlemeyi yahut bulduklarını sandıkları “altın”ın göz kamaştırıcı etkisiyle yol arkadaşlarını bertaraf etme hırsını bir yana bırakıp somut bir hedefe yönelmesi gerekmektedir. Bu somut hedef, yalnız başına Cumhurbaşkanlığı makamı değildir; olmamalıdır. Türkiye’nin ihtiyacı, “fevkalade müsaadeye mazhar” insanları bulup, bizi yönetmeleri için yetkilerle donatmak değil; güçlendirilmiş, demokratikleştirilmiş ve özgürlüklerle tanımlanmış yeniden parlamenter sistemdir. Odaklanılması gereken nokta, kişiler değil, kurulmasını öngörülen sistemdir. O halde bir kez daha dikkat çekelim: “Yiğitlik, sen cehennem olsan bile Fedayı kabul etmektir, Cennet yapabilmek için seni, Yoksul ve namuslu halka. Bu'dur ol hikayet, Ol kara sevda.”
Cümlenin muradı dünyada cennet
Yüksel Işık
Türkiye’nin ihtiyacı, “fevkalade müsaadeye mazhar” insanları bulup, bizi yönetmeleri için yetkilerle donatmak değil; güçlendirilmiş, demokratikleştirilmiş ve özgürlüklerle tanımlanmış yeniden parlamenter sistemdir.
Başlık, Pir Sultan’dan…
Ben, Ahmed Arif’in dizelerini ölçü alırım; şöyledir o dizeler:
"’Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.’
Yiğitlik, sen cehennem olsan bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.”
Yapılacağı varsayılan seçimler yaklaştıkça muhalefetin adayının kim olacağına ilişkin tartışmalar, içinden çıkılmaz bir hâl aldıkça bu dizeleri söylüyorum içimden. “Altılı Masa”nın içindeki tartışmalara, İmamoğlu hamlesine bakılırsa iktidarın taraf olmuş olması da bu şiirde vücut bulan anlayışa daha güçlü sarılmayı gerektiriyor.
Öte yandan iktidarın hamlesi, bir yanıyla da “Altılı Masa”nın iç çelişkilerini ve hatta CHP içerisindeki “gizli güçleri” de açığa çıkartmışa benziyor.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin geleceğinde etkili bir konumda olabileceğini göstermek amacıyla dünyanın vitrinine çıkma hamleleri yaparken, iktidarın İmamoğlu hamlesinin, içerideki muhtemel direncin epey yol aldığını göstermesine vesile oldu.
Akşener’in ve diğerlerinin hamleleri anlaşılabilir; siyaset nihayetinde güç kazanmak için yapılır. Öyle ya da böyle Cumhurbaşkanlığı seçimini “Altılı Masa”nın adayının kazanacağını gören Akşener’in, o sürece güçlü bir biçimde girmek istemesinde şaşılacak bir şey yok. O süreç, Akşener’in istediği kişinin aday olmasıyla da sonuçlanabilir; fazladan birkaç bakanlık almasıyla da…
DÜNYANIN EFENDİLERİ, EFENDİLERİN DÜNYASI…
Deniyor ki “Kürt ve Alevi bir Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin travmaları açısından gereklidir”. Normal şartlar altında doğru bir belirleme olabilir bu düşünce ama öte yandan “dünyanın düzeni” diye bir şey de var. Üstelik Türkiye’yi de o “düzen”den bağımsız düşünmek zor görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun “o düzenin merkezleri”ni ziyareti de, Akşener’in “kazanacak aday” ısrarı da bu kanaati güçlendiriyor.
“Dünyanın efendileri”nin ülkedeki işbirlikçilerini korumakta ısrar etmelerinde şaşılacak bir taraf görmüyorum.
Ben asıl, her şey bu kadar göz önündeyken, “Altılı Masa”nın içindeki aktörlerin tutumlarına ve iktidarın “Altılı Masa”yı çıkmaza sokma girişimlerini görememiş olmalarına şaşıyorum.
Meramımızı anlatmamızı kolaylaştıracak aşağıdaki mesele uzanalım:
Rivayet edilir ki, İsa, dünyayı dolaşmak için yanına birini alarak yola çıkar. Bir süre sonra acıkırlar. Yanındakini ekmek bulmak üzere yakındaki bir köye gönderir. Adam geri döndüğünde İsa’nın ibadet ettiğini görür; biraz bekler ama uzaması üzerine getirdiği ekmeklerden birini yer.
İbadeti bitince adamın getirdiği ekmeklerden birini alan İsa sorar:
“Üçüncü ekmek nerede?”
Adamcağız, "üç değil iki ekmek getirdim" cevabını verir.
İsa, sesini çıkarmaz. Devam ettikleri yolda karşılarına bir kör çıkar. İsa, köre, “Allah’a tapmak kaydıyla gözlerini geri vermemi ister misin?” diye sorar. Kör, kabul eder, rivayet o ki körün gözleri açılır.
İsa bu arada, birlikte yola çıktığı kişiye tekrar sorar:
"Bu güce sahip olan Allah adına sana soruyorum, kayıp ekmeği sen mi yedin?"
"Hayır," diye cevap verir adam.
İsa bir şey demez ve yollarına devam ederler. Bu sırada karşılarına felçli bir adam çıkar. İsa, felçliye, “Allah' a tapmak kaydıyla seni ayağa kaldırmamı ister misin?" diye sorar. Felçli kabul eder; rivayet o ki felçli iyileşip ayağa kalkar.
İsa, yanındakine tekrar sorar; “üçüncü ekmeği sen mi yedin”?
Adam, tekrar, “hayır” cevabını verir.
SİYASET, SONUÇ ALMA SANATIDIR…
Yolculuklarına devam ederlerken, karşılarına öyle bir akarsu çıkar ki ne bir geçidi var ne de yararlanabilecekleri bir sal…
İsa, aşılmaz durumdaki bu nehri aşabilmesi için arkadaşına yardım edip karşıya geçtikten sonra tekrar sorar:
“Bana bu gücü veren Allah’ın hakkı için soruyorum, üçüncü ekmeği sen mi yedin?"
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi