Bence Serdar Ortaç hep mutsuzdu, kumarbazlık, o mutsuzluğu para karşılığında unutmaya çalışmak içindi. Hayatından mutlu olan biri neden bütün servetiyle kumar oynasın ki? Ama o mutsuzdu, belki de gerçek anlamda hiç mutlu olamadı, sayılı gün haricinde hep o yalnızlığı sırtlandı. O son videosunu da izledim, bitmiş tükenmiş, ne dediğini bilmiyor. Ertesi sabah, güçbela çıktığında yataktan, bir başkası gibi izleyecek kendini muhtemelen. Utanacak, pişman olacak. Belli ki çok yalnız, hatta yapayalnız. Ve yalnızlığın en tehlikeli halini yaşıyor, kalabalıklar arasında yapayalnız çünkü. Robin Williams, intihar mektubunda, “hayattaki en kötü şey şeyin yalnız kalmak olduğunu sanırdım, değilmiş,” diye yazmıştı, “hayattaki en kötü şey, sizi yapayalnız hissettirenlerle birarada olmaktır.” Ahmet Altan da Tehlikeli Masallar’da “yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebilecek kimsem olmadığı için yalnızım ben,” diye feryadını duyurmuştu. Edebiyat, son kertede, bu yalnızlığı anlama çabasıdır. Serdar Ortaç’ın da bu haletiruhiye içinde debelendiğini görüyorum. Bence Serdar Ortaç hep mutsuzdu, kumarbazlık, o mutsuzluğu para karşılığında unutmaya çalışmak içindi. Hayatından mutlu olan biri neden bütün servetiyle kumar oynasın ki? Ama o mutsuzdu, belki de gerçek anlamda hiç mutlu olamadı, sayılı gün haricinde hep o yalnızlığı sırtlandı. Şimdi besbelli ki ağır geliyor, yalnızlığı taşıyamıyor. Hastalık bir yandan, hesabı tutulamayan para, pişmanlıklar… En unutulmaz şarkılarından biri olan “Yapraklar”da “yenilmedim yalnızlığa, bugün yine tek başıma sabahladım,” derdi, on küsur sene önce. O gün yalnızlık karşısında sağlığı, gençliği, umudu ve parası vardı; bugün hayatı, karşısında yenilmedim diyecek kadar umursamıyor. Bir “grand star”dı, herkesin gözü önünde, günden güne ve bir ölçüde bile isteye her şeyi yitirdi. Evliliği de çarpıcıydı. Evlendiğinde kimse yakıştırmadı onları, bunu biliyordu, denedi, gene mutlu olamadı. Adeta mutlu olamamaya lanetlenmişti. Eskiden de altı, yedi, kimi zaman on kadınla gece kulüplerine gider, hep en zampara, çok mutlu adamı oynardı. An geldi, bu süfli oyunun başaktörü olmaktan vazgeçti. Bir daha da kimse onu gece kulüplerinde bilmemkaç kadınla -güya- eğlenirken göremedi. Bir gün Türkçe konuşan kalmasa ve sadece arkeologlar bu dille ilgilenseler, Serdar Ortaç’ın en az otuz tane muhteşem şarkısı ortaya çıkar. “Çok seneler geçti senden sonra, ben hep yalancı aşklar yaşadım,” diye başladığı “Yaz Yağmuru” alelade bir pop şarkısı değil, ciddi bir şiirdir. Ahmet Kaya’nın linç edilmesinde başroldeydi, sahneye çıkıp marşın sözlerini değiştirerek okudu. Sahne hakimiyeti ve söz yazmaktaki hüneri ortadaydı, kitleyi anında galeyana getirebilecek bir yeteneğe sahipti.
Onun Ahmet Kaya’yla bir sorunu olmadığı belliydi, Serdar Ortaç’ın sorunu kendisiyleydi, mutlu olamıyordu. Şöhretti, büyük bir söz yazarı ve bestekârdı, milyonlarca seveni vardı ama şöyle biraz eşelense, o süperstar kimliğinin altında onulmaz acılar bulunacağına eminim.
Oysa, Ahmet Kaya’yla hiçbir meselesi yoktu bence, muhtemelen dinliyordu, seviyordu, ama mutsuzdu. Üstelik gençti ve geniş kitleler tarafından sevilirse şayet, bu mutsuzluk illetinden kurtulabileceği sanrısına kapıldı. Bunun için Ahmet Kaya’yı kurban adadı. Sonra pişman oldu, yüzlerce kez özürler diledi, nedamet getirdi. Samimiydi söylediklerinde. Zaten onun Ahmet Kaya’yla bir sorunu olmadığı belliydi, Serdar Ortaç’ın sorunu kendisiyleydi, mutlu olamıyordu. Şöhretti, büyük bir söz yazarı ve bestekârdı, milyonlarca seveni vardı ama şöyle biraz eşelense, o süperstar kimliğinin altında onulmaz acılar bulunacağına eminim. Çok yaralıydı, başka bir hayatı yaşamak zorunda kalmıştı. Herkes onun şarkılarını istiyor, yaz, son cemre adeta Serdar Ortaç’ın yeni şarkısının çıkmasıyla düşüyordu. Oysa Serdar Ortaç bence yaz şarkıcısı değildi, hayat onu oraya sürükledi. Müthiş bir slow yazarıydı: “Mesafe”, “Mutsuzsun”, “Bilsem ki”, “Başıma Bela”, “İsmi Lazım Değil”, “Ayrılık İnsanlar için”… Ama o hep “beldeki gamzeye” şarkı yazan adam olarak bilindi, bugün hâlâ “Karabiberim” de, “Ben Adam Olmam” da “Zakkum” da diskolarda çalıyor. Serdar Ortaç bu şarkılardır, “poşete atacağım” ya da “jötem, ille de jötem” diyen kişi o değil, toplumun onu getirdiği yer. Bambaşka şeyler yazmış ve yazabilecek büyük bir yetenektir. Kaç senedir, bir tane doğru dürüst şarkı çıkaramadı. Farkında olduğuna eminim. Bir dönem arka arkaya muhteşem şarkılar yapan, kime şarkı verirse meşhur eden Serdar Ortaç, en sıradan şarkılarla yazı geçirmeye, daha doğrusu masraflarını ödemeye çalıştı. Kimse ona sahip çıkmadığında, hor görüldüğünde Cumhurbaşkanı Erdoğan ona bir el uzattı, o da yıllardır beklediği şefkate sarındı.
Serdar Ortaç’ın yeniden iyi besteler ve iyi sözlerle hayatını anlamlandıracağını ve hep arayıp hiç ulaşamadığı o mutluluğu en azından bu yaşında bulacağını temenni ediyorum.
Yine çok eleştirildi, yerden yere vuruldu ama kimse ona o eli uzatmadı, borçları ötelendi, o da devlete en yakın takıma şarkılar yazdı. Sibel Can’dan Ajda Pekkan’a, Muazzez Abacı’dan Ayten Alpman’a… herkes onun şarkılarını büyük bir sevgiyle söyledi. Bundan bir ay kadar önce de “benim şarkım çıkmış ama çıksa ne olur, canım çıkmış,” dediği bir hâlde görüldü. Sefile yakın perişandı. Üstünde iğrenç bir atlet, elinde telefon, “çok mutsuzum” diyerek insan arıyordu yalnızlığını paylaşabileceği. Aramakla bulunamayacağı için o da bulamadı. Git gide kötüledi, elden ayaktan düşecek duruma geldi. Amy Winehouse gibi gözlerimizin önünde tükendi, kendi ölümünü inşa etmeye karar verdi. Türk müziğine damga vurmuş büyük bir stardan bir roman kahramanına dönüştü-dönüşüyor. Serdar Ortaç’ın silkinebileceğini, onu gerçekten seven birkaç kişinin yardımıyla ayağa kalkabileceğini ve yeniden o şarkıları yazabileceğini umuyorum. Başka türlü ne hastalığın üstesinden gelebilir ne de mutsuzluğun. Kumarbaz değildi, Ahmet Kaya ile bir meselesi yoktu; ama çok mutsuzdu, bunun sebeplerini kendisi biliyordur ben romanlar yazmaya çalışan biri olarak sadece tahmin ediyorum, bunlarda bir süre kurtuluşu aradı. Serdar Ortaç’ın desteğe ihtiyacı var. “Hislendim kimsem yok sana geldim, baktım hiç kimsem yok sona geldim,” deme, ne de olsa “iki sohbet aralığı bütün mesafemiz”. Serdar Ortaç’ın yeniden iyi besteler ve iyi sözlerle hayatını anlamlandıracağını ve hep arayıp hiç ulaşamadığı o mutluluğu en azından bu yaşında bulacağını temenni ediyorum.