Ne yazık ki Türkiyede siyasal İslam’ın insanlara dayattığı çalma, yolsuzluk, adaletsizlik, ötekileştirme gibi bütün bu çarpık değerler sistemi kurumsallaştı ve toplumda kabul gördü. Bu toplumsal kabullenme ile beraber ahlak dışı, yasa dışı olan her şey normalleşti, toplumsal kabul hâline geldi. 28 Mayıs tarihinde yapılacak 2. tur cumhurbaşkanlığı seçiminde gözler Sinan Ogan’a çevrildi. Muhalefet ve iktidar kanadı da Ata İttifakının oylarına talip. Sıkı pazarlıklar yapılıyor, bakanlıklar, cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları teklifleri havada uçuşuyor. Yani demokrasi ve hukuk adına geleceğimiz pazarlık konusu... Muhalefet, iktidarın kendisini terörle ilişkilendirmesine dair algıları yıkmaya çalışıyor. Gerçekliği olmayan videolar insanlara izlettirilerek insanlar kandırılmaya çalışılıyor. Adeta siyaset için birbirleri ile aynı havayı soluyan insanlar düşmanlaştırılıyor. Aynı binada yaşayan ama farklı partilere oy veren milyonlarca insan birbirine düşman ediliyor. Ne uğruna? Basit bir oy uğruna! İnsanlara mikrofon uzatılıp kime oy verecekleri sorulduğunda verilen cevap “Elbette cumhur ittifakına oy vereceğim. Teröristlere oy verecek değilim” gibi akıl almaz bir cevap veriyor vatandaş. Siyasilerin topluma verecekleri en büyük zarar da bu olmalı. Oysa siyasetçiler neden siyaset yapar? Siyaset neden vardır? Siyasi kurumlar niçin ortadadır? İnsanların aralarındaki sorunları çözsün, birlikte yaşamayı kolaylaştıracak adımlar atsın diye... Fakat öyle bir noktaya getirildi ki siyaset, maalesef kişisel çıkarlar ülkeyi ve toplumu uçuruma sürüklüyor ve adeta toplumun temeline dinamit konuluyor. İşin en kötü tarafı ise bunun Siyasal İslamcı bir iktidar eli ile yapılıyor olması. Oysa İslam nedir diye sorulduğunda, “Barış, kardeşlik, yardımseverlik” falan diye cevap vereceklerdir. Ancak ne yazık ki İslam’ın içi öyle boşaltıldı ve yerine suni ve çıkara dayalı öyle saçmalıklar dolduruldu ki, vatandaş oy vermeyi dinin bir parçası sanıyor. Oy verdiği kişiyi peygamber zannediyor. Siyasi bir partide olmayı ise bir tarikata mensubiyet olarak görüyor.
Siyasetin insana hizmetten koparak pazarlık hâline getirildiği böyle bir toplumda, gerçek anlamda var olması gereken değerler anlamlı bir yere oturmuyor ve ahlaki hiçbir değer toplumda karşılık bulamıyor.
İşte Siyasal İslam dediğimiz bu tehlikeli düşünce, toplumu hiç olmadığı kadar atomlarına ayırdı, ayırmaya devam ediyor. Şu an iktidarın ortaya koyduğu bu siyaset biçimini gören sıradan bir insanın, bu siyasetçilerin derdinin vatan, millet, din olmadığını anlaması gerekiyor. Daha düne kadar kendi komşusu ile sorunsuzca yaşayan kişiler bugün siyaset marifeti ile düşman oldular. Bu siyasi anlayışın insanlara fayda amacı ile yapılmadığı ortada. Kaldı ki siyasetçiler kendi aralarında pazarlık bile yapmaya başlamışken, bu siyasi anlayışın insanlara fayda sağlayacağına kim neden inansın? Sinan Oğan ile yapılan pazarlıklar, siyasetin olması gereken zeminden kaydığını gösteriyor. Bu pazarlıkların insan için değil çıkarlar, makam ve mevki için olduğu açıkça ortada. Muhalefetin bu siyasal İslamcıların oyunlarını görmesi ve akıllı bir strateji geliştirmesi gerekli. Asıl gündemde tutulması gereken konu Sinan Oğan değil; eksik kalınan ve anlatılması gereken mesajlardır. Ne yazık ki Türkiye’de siyasal İslam’ın insanlara dayattığı çalma, yolsuzluk, adaletsizlik, ötekileştirme gibi bütün bu çarpık değerler sistemi kurumsallaştı ve toplumda kabul gördü. Bu toplumsal kabullenme ile beraber ahlak dışı, yasa dışı olan her şey normalleşti, toplumsal kabul hâline geldi. Zira toplumu oluşturan bireyler bu kabullenme ile beraber toplumda bir yerlere gelinebileceğine inandı. Siyasetin insana hizmetten koparak pazarlık hâline getirildiği böyle bir toplumda, gerçek anlamda var olması gereken değerler anlamlı bir yere oturmuyor ve ahlaki hiçbir değer toplumda karşılık bulamıyor.