Eski ampulleri kullanan azınlığın gözleri, tasarruflu ampulü kullananların aksine görüyormuş. O yüzden onlar kitaplarını okumaya devam etmişler ve bu tasarruflu ampullerden nasıl kurtulacaklarını düşünmeye başlamışlar. ‘’Bu kapının öte yanında aydınlık, hür bir dünya vardı; insanlar, bütün insanlar gibi yaşarlardı. Ama duvarın bu yanındakiler için o dünya yalnızca bir masaldı. Burada bambaşka, hiçbir yerdekine benzemeyen bir âlem vardı; kendine has kanunları, elbiseleri, ahlak ve âdetleri olan bir yaşayan ölüler evi; hiçbir yerde olmayan bambaşka bir hayat ve bambaşka insanlar. Ben de işte bu, bambaşka köşeyi yazmaya başlıyorum.’’ Fyodor Dostoyevski Şimdi size bir masal anlatmak istiyorum. Eminim bu masalım size çok tanıdık gelecektir. Kim bilir belki kendimizden bir şeyler bulduğumuz için yazılmıştır. Bir zamanlar bir ülkede eski ve parlak ampuller varmış… Ne yazık ki bu ampuller sık sık arızalanıyor ve patlıyormuş.  Bunu fırsat gören bazı ampul üreticileri tabii hemen işe koyulmuş. Halka daha çok hitap eden, daha uzun ömürlü ama çok az ışık yayan ampuller icat etmişler. Üstelik bu ampullerin rengi eskisi kadar parlak ve sıcak değilmiş tam tersi bir morg soğukluğunda korkunç bir renkmiş. Yine de halk yavaş yavaş alışmış. Ne de olsa daha az para ödüyorlarmış. Önce bazı odalarda kullanılan bu ampul zamanla bütün ülkeye yayılmış. İlk birkaç sene halk gayet mutluymuş çünkü ampulleri hiç bozulmuyormuş. Gel zaman git zaman bu ampulün ışığı o kadar azalmış ki halk kitap bile okuyamaz hale gelmiş. Evleri daha aydınlık olsun diye sürekli televizyonu açmak zorunda kalmışlar. Kitap okuyamadıkları için de televizyonda ne gördülerse hemencecik inanmışlar. Zamanla ışık gözlerini de bozmaya başlamış ve televizyonda olanları bile doğru düzgün görememeye başlamışlar. Ses ne derse ona inanıyorlarmış üstelik eski parlak ampulleri özleyenlere ise vatan haini diyorlarmış. Halk, daha az ödediğini sansa bile ülkenin yerel saati değiştiği için sabah karanlığında kalkıp ışıkları açtıkları için daha fazla ödüyorlarmış ama buna bir türlü inanmıyorlarmış. Her ay fatura yükselse bile gözleri bozuk olduğu için bunu göremiyorlarmış. Birgün ampul üreticisi adam eski ampulleri, ülkenin ışığını söndürmek için çalışan teröristler olarak nitelendirmiş… Bunu duyan halk elbette eski parlak ampulleri hala kullanan azınlık kesime öfkelenmiş ve her fırsatta ampul üreticisinin dediklerini tekrarlamış. ‘’Ülkemizi bölemeyeceksiniz!’’, ‘’Bu ampul sönmeyecek!’’, ‘’Teröristler, hainler.’’ Eski ampulleri kullanan azınlığın gözleri, tasarruflu ampulü kullananların aksine görüyormuş. O yüzden onlar kitaplarını okumaya devam etmişler ve bu tasarruflu ampullerden nasıl kurtulacaklarını düşünmeye başlamışlar. Önce kendi ampullerinin üreticileriyle görüşmüşler. Artık ampullerde arıza ya da patlamak istemediklerini, bunu parlaklığı düşürmeden yapmanın mümkün olup olmadığını sormuşlar. Üstelik artık üreticinin çok yaşlandığını, onun yerine bu aydınlık ampulü üreticinin öğrencilerinden birinin devralmasını istiyorlarmış. Üretici ‘’Elbette  parlaklığı korumak mümkün ama ben yerimden kalmam, sabretmeliyiz.’’ demiş. Azınlık beklemiş, beklemiş… En sonunda tasarruflu ampulü kullananların parası elektrik faturasını ödemeye yetmemeye başlamış. Bir kısmı fikrinde diretse bile bazıları eski ampulü özlediklerini fark etmiş. Aydınlık kesime geçmek ve yeniden görmek istiyorlarmış. Üretici değişirse bizde bu ampulü alırız diyorlarmış ama üretici, firmaya 5 ortak almış ve yeni üreticiye ortak karar verecekmiş. Şimdi ülkenin aydınlığı, karanlığı ampul üreticilerine kalmış ve halk çaresizce bekliyormuş. Körü, aydını 14 Mayıs’ta bir şeylerin düzeleceğini umarak bekliyormuş… Masal da burada son bulmamış aksine yeni başlamış.