Dün yaşanan tartışmalar sonrasında yeni bir yazı yazmak içimden gelmedi. “Kazanacak aday” kavramı üstüne tek yazım bu değil. Ama gündeme dair fikrimi yansıttığı -ve hala aynı fikirde olduğum- için üç ay önce yazdığım yazıyı yeniden yayınlıyorum. Tutturmuşlar bir “kazanacak aday” lafı, sürekli dillendiriyorlar. Bazı insanların dilinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kazanacak aday” olmadığına dair bir rivayet var. Bunu o kadar çok yinelediler ki artık kendi yarattıkları bu hurafeyi hakikat zannedip inanmaya başladılar. Oysa, oranlar ortada… Altılı Masa’nın geçiş sürecinin yol haritası belli olmadan aday konuşmayacağını artık sağır sultan duydu. Kimin yöneteceği değil, ülkenin nasıl yönetileceği önemli çünkü. Erdoğan’ın karşısına bir “anti-Erdoğan” çıkmayacak, “bana bak Recep, e sana baktım Muharrem” aculluğu olmayacak. Böyle yaparak öfkeli kitleyi harekete geçirmek kolaylaşır ama ülke yönetilemez; o yüzden Altılı Masa’nın sürekli itidali, aklıselimi çağıran tavrı çok mühim. En son Saraçhane’de gördük, oradaki heyecanı çok yüksek kitleyi bile iktidarın isteğinin aksine galeyana getirmekten kaçınan bir akıl vardı. Öte yandan, seçim yaklaşıyor ve adayın kim olacağı da herkesin dilinde. Geçiş sürecinin belirlenmesi bu ay Gelecek Partisi’nin ev sahipliğindeki toplantıda yapılacak ve sanırım bir sonraki buluşmada altı lider artık isim üstüne de tartışmaya başlayacak. Altılı Masa’nın adayının kim olacağını altı lider beraber belirleyecek, bunun aksi mümkün değil. Gelgelelim, bazılarının Masa’ya aday dayatmaya çalıştığı gibi bir izlenim her geçen gün kuvvetleniyor. Tutturmuşlar bir “kazanacak aday” lafı, sürekli dillendiriyorlar. Bazı insanların dilinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kazanacak aday” olmadığına dair bir rivayet var. Bunu o kadar çok yinelediler ki artık kendi yarattıkları bu hurafeyi hakikat zannedip inanmaya başladılar. Oranlar ortada; HDP, Kılıçdaroğlu’nun aday olması durumunda tam destek vereceğini açıkladı. CHP’nin de tarihindeki ilk seçim zaferine bu kadar az kalmışken tulum çıkaracağı ortada. Sadece bu iki partinin oy oranlarının toplamı 38-40 bandına ulaşıyor. Buna bir de Altılı Masa’daki diğer beş partinin oyunu ekleyin. Oranın 55’in altında kalması sizce mümkün mü? Daha önemlisi, bakmayın anketlerde Gelecek ile DEVA’nın oy oranının sürekli düşük gösterildiğine, bunlar küçük değil yeni partiler. Denenmediler, daha önce bir seçime girip oylarını ölçtürmediler. Özellikle Gelecek Partisi’nin AKP’den -şimdilik- kopan yüzde 17’lik kesim için en cazip alternatif olacağı kesin. AKP’liler seçimi kaybedecekleri fikrini satın aldıklarında geniş halk kitleleri kopabilir ve buradaki seçmen başta Gelecek olmak üzere Altılı Masa’ya akabilir. Yani, bütün o yandık bittik tezviratına kulak asmayıp soğukkanlı bir şekilde bakarsanız, Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığının dahi Altılı Masa için bir sorun teşkil etmediğini görürsünüz. Neymiş, Erdoğan son aylarda toparlanmış da seçimi yeniden kazanmaya çok yaklaşmış. Hangi seçim acaba bu, diye anketlere bakınıyorum, yok böyle bir şey, sadece erime durmuş, oyları da bir miktar artmış ama MHP 4.9’a düşmüş. İttifak içinden oy almış yani, ama bu oran AKP’yi şimdilik birinci parti yapsa da Erdoğan’a 50+1 getirmiyor, meclisi de kaybetmelerine yol açıyor.
Kolay kazanılacak bir seçim düşüncesi muhalefetin en büyük hatası olur, ama bu seçimi kaybettik diye düşünmek de en az bu kadar büyük bir hatadır. Muhalefet kararlı oldukça ve seçim tarihi yaklaştıkça psikolojik iklimi de ele geçirecek.
Peki, muhalefetteki bu panik ortamı neden? Altılı Masa’da böyle bir panik yok, dışardakilerde var, bu da iyi bir şey zira en büyük handikap rehavet olur. Kolay kazanılacak bir seçim düşüncesi muhalefetin en büyük hatası olur, ama bu seçimi kaybettik diye düşünmek de en az bu kadar büyük bir hatadır. Muhalefet kararlı oldukça ve seçim tarihi yaklaştıkça psikolojik iklimi de ele geçirecek. Üstelik, seçim atmosferinde Altılı Masa’dan birinin aday olduğunu ve diğer isimlerin de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görev yaptığını, partilerin bakanları olduğunu, kabinenin açıklandığını düşünün. Örneği bozmamak için adayın Kılıçdaroğlu olduğunu varsayalım. Mesela, normal şartlar altında Kılıçdaroğlu’na asla oy vermeyecek Konyalılar, Ahmet Davutoğlu’nun ve Gelecek Partisi’nin daha güçlü olması için; Sivaslılar, Saadet’in otuz sene sonra bakanlık elde etmesi için, Uşaklılar, Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve İYİ’nin kabinedeki bakanlıkları için Kılıçdaroğlu’na oy verecekler. Tersinden söylersem, muhafazakârları ikna etmek Gelecek’e, Sünnileri ikna etmek Saadet’e, milliyetçileri ikna etmek İYİ’ye düşecek. Altılı Masa’nın adayı kim olursa olsun, herkes kendi tabanını partisinin daha güçlü olması için o kişiye oy vermeye çağıracak. Bu da Cumhurbaşkanı Yardımcılarının ve kabinenin kendisinin adayın kim olacağından bile aslında daha önemli olduğunu gösteriyor. Seçimi hiçbir parti kendi başına veya kendi adayını dayatarak kazanamaz çünkü, bu mümkün değil. Türkiye, Cumhuriyet’in 100. yılında Altılı Masa’nın akılcı seçim politikaları sayesinde vizyoner bir sistem ve sürdürebilir ekonomi politikalarıyla yönetilecek. Adayın kim olduğu değil, nasıl yöneteceği, kabinesi, yardımcıları, geçiş sürecinin ayrıntıları önemli. O yüzden de “Kılıçdaroğlu kazanamaz” safsatasını yayanları anlamakta zorlanıyorum. Hesap ortada. Büyük bir hata yapılmazsa ve seçim güvenliği sağlanırsa seçimi Altılı Masa’nın adayı kazanacak. Ha tabii şahsi istikbal beklentileri yüzünden Masa’ya aday dayatmaya kalkan anketçi görünümlü algı manipülatörlerini saymıyorum. Onların seçimden sonra söyleyecek sözleri, sokağa çıkacak yüzleri olmayacak.