Saklanmaması gereken yazar kadınlar
Ayşegül Kula
Günümüzde birçok kadın yazarı raflarda görebiliyoruz. Geçmiş erkek ismini kullanan kadın yazarlarla dolu. Eserlerini yayınlatabilmek, belki de toplumsal cinsiyet rollerine tepki göstermek için bu yazarlar kendi isimlerinden vazgeçtiler.
Kadınlar özgür bir yaşam sürebilmek için dünyanın dört bir tarafında yıllardır mücadele ediyorlar. Yazı yazabilmek ve edebiyat camiasında kendi adlarıyla yer alabilmek de bu özgürlüklerden. 19. yüzyıl şairlerinden Robert Southey’nin, Charlotte Bronte kendisine şiirlerini gönderdiğinde verdiği edebiyatın kadın mesleği olamayacağına ilişkin cevap bir zamanlar edebiyat alanında var olmanın kadınlara uygun görülmediğini açık bir şekilde gösteriyor.
Günümüzde ise kitap raflarında birçok yazar kadın görebiliyor ve onları tanıyoruz. Fakat karşıma çıkan bir haberle kendi adıyla var olabilme özgürlüğünün içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda tam olarak sağlanamadığını fark ettim. Bu habere göre romanının ilk 50 sayfasını hem kendi isminde hem de erkek ismiyle gönderen yazarlarından Catherine Nichols, erkek ismini kullandığında daha çok yayıncının kendisiyle iletişime geçtiğini belirtmiş.[1] Maalesef şaşırmadığım bu haberle karşılaşınca bu konuyu biraz araştırmaya başladım.
Geçmiş maalesef erkek ismini kullanan yazar kadınlarla dolu. Jane Eyre romanını hepimiz biliriz. Romantizm akımının örneklerinden olan bu eserin yazarı yukarıda da andığım Charlotte Bronte. Meğer, Charlotte Bronte ve kardeşleri Emily ve Anne Bronte, ilk olarak eserlerini erkek adları ile yayınlamış. Bronte kardeşler istisna da değil. Amantine Lucile Aurore Dupin, Louisa May Alcott, Mary Ann Evans, Violet Paget, Karen Blixen, Katharine Burdekin, Alice Bradley Sheldon, June Tarpe Mills bu yazarlardan bazıları.
Eserlerini yayınlatabilmek, eserlerine önyargı ile yaklaşılmasını önlemek, belki de toplumsal cinsiyet rollerine tepki göstermek için bu yazarlar kendi isimlerinden vazgeçtiler. Yaşadığımız ülkede mesleğimiz, yaşımız ya da inancımız ne olursa olsun birçoğumuzun “erkek olsak hayat daha kolay olurdu” dediğimiz olmuştur. İşte bu yüzden ben de bu yazarlara bir yakınlık hissedip kendime dönemlerinde bir süre saklanan ama saklanmaması gereken yazar kadınları okuma hedefi koydum. Bu hedefime de George Sand adını kullanmış olan Amantine Lucile Aurore Dupin’in Lavinia adlı eseri ile başladım.
George Sand ya da Dupin – nasıl hitap etmek isterseniz- Flaubert, Proust ve Balzac gibi ünlü yazarları etkileyen 19. yüzyılın en önemli yazarlarından biri. Kendisini araştırınca ünlü besteci Frederic Chopin’in sevgilisi olduğunu da öğreniyorsunuz. Bir kadın hakkında araştırma yaparken karşılaştığınız bilgilerden ilkinin “ünlü” sevgilisi olması da biraz üzücü.
Lavinia’da erkeklere tanınan “büyük zevk peşinde koşma” ayrıcalıklarını, bu ayrıcalıkların genç kadınların “şerefine” gölge düşürebildiğini ve terk edilmenin bir kadın üzerine “leke bırakabildiğini” okuyup dönemin kadınlara bakışı hakkında fikir sahibi olabiliyorsunuz. Bir erkeğin eşi olabilmek için kadınlardan iyi huylu, dertsiz, aşka tutulmamış, evlilik görevlerini yerine getirebilen biri olmalarının beklendiğini ve özgür bir ahlak anlayışına ve liberal fikirlere sahip kadınlarla evli erkekler ile alay edileceği düşüncesinin hâkim olduğunu görüyorsunuz. Kitabın sonunda ise ana karakterin belki de Dupin’in bu toplumun karşısında durabilen bir kadın olduğunu okuyorsunuz. Daha fazla detay vermem spoiler olur. Okuyup görebilirsiniz.
Saklanan yazar kadınlar üzerine benim küçük hedefimden daha somut adımlar atan başkaları da var. Kurgu yazarı kadınlara verilen ödüllerinden olan “Women’s Prize for Fiction,” 2020 yılında 25. yılını “Reclaim Her Name” (İsmini Geri Al) başlıklı koleksiyonuyla kutlamış.[2] Bu proje kapsamında, isimlerini saklamış olan kadınların 25 eseri yazarların kendi isimleriyle basılmış. Bu girişimin yazarların tercihlerini göz ardı ettiğini düşünenler tarafından eleştirildiğini de söylemek gerek.[3]
Bu yazının sonuna doğru sizler cinsiyet ayrımı gözetmeden sevdiğimiz eserleri okumalıyız diyebilirsiniz. Benim cinsiyetçi yaklaştığımı da düşünebilirsiniz. Belki de doğru. Fakat ben kendi adıyla var olmaya çalışan kadınları okuyarak destekleyebileceğimizi düşünüyorum. Üç sene önce yeteri kadar yazar kadın okumadığımı fark edip, yeni yılda kendime daha çok yazar kadın okuma hedefi koymuştum. Bu hedefimi yerine getirince çok mutlu olmuştum. Bu sefer de saklanmak durumunda kalan yazarları okuma hedefim için heyecanlıyım.
Umarım sizler de bu yazı vesilesiyle kendinize yeteri kadar yazar kadın okuyor muyum ya da saklanmaması gereken kadınları tanıyor muyum sorusunu sorarsınız.
Bir sonraki tecrübede görüşmek üzere.
---
[1] https://www.csmonitor.com/Books/chapter-and-verse/2015/0806/Female-author-submits-novel-under-man-s-name.-You-will-totally-believe-what-happens-next
[2] https://bust.com/books/197539-reclaim-her-name-project-publishing-25-books-written-by-women.html
[3] https://lithub.com/the-reclaimhername-initiative-ignores-the-authorial-choices-of-the-writers-it-represents/
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi