Muhalefetin yeni bir otoriterlik sorumluluğu
Tarik Çelenk
Yeni bir dönemde muhalif aktörlerce farkına varılarak veya varılmadan kullanılacak mevcut yöntemler bugünkü gerginlikleri yaratacaktır. Sorunun kişilerin/kişinin değil bir metodoloji sorununun olduğu görülmesi gerekmektedir.
Bugünlerde muhalefet cephesi kendi iç tartışmalarıyla ülke içinde gündemdeki yerini korumakta. Bu açıdan baktığınızda iktidarın fazla da gündem yaratmasına ihtiyaç gözükmemekte. Altılı Masa’daki tartışmalar üst düzeyden ziyade danışmanlar veya analistler tarafından yürütülmekte. Bu tartışmaların özellikle yapısal boyutta olanlarının seçim takvimi yaklaştıkça gündemde yoğunlaşmasının Altılı Masa fikri hayata geçilirken yapılmaması ters bir orantıyı da teşkil etmekte.
Altılı Masa tartışmalarındaki hareketliliğin artmasının başka bir yönü de muhtemel bir seçim zaferine partililer, yakın çevreler ve destek veren analistlerce artık yaklaşıldığının var sayılması. Tartışmanın ilkesel özünde, temsilde adalet ve çoğunlukçu demokratik yaklaşım gibi hususlar yatmakta. Bu durumu seçim zaferi ile gelecek kamu dahil birtakım imkanların değerlendirilmesindeki hakkaniyet olarak niteleyenler de mevcut.
Yaşandığı gibi ülkemiz belki de demokrasi tarihimizin en gergin ve otoriter son 10 yılını geçirmekte. Siyasetin ve medyanın finansman yöntemi otoriterliğin önemli bir bileşeni. Bir fikrin veya idealin değil kişilerin o anki politik çıkarlarına göre yayın ve filtre yapan medya gurupları sistemin taşıyıcıları. Adeta buralarda roller ayrı ayrı iktidar veya muhalefet adına konuşanlar için belirlenmiş gibi.
Cumhuriyetin II. Yüzyılına girerken toplumun beklentisi otoriterlik ve kutuplaşmanın girdabından kurtulmak yönünde. Korkulan ise tarihimizde Abdülhamit istibdadından kurtulduğunu zanneden ülkemizin tekrar yıllarca sürecek 1908 İttihat ve Terakki’nin istibdadına yakalanmasının acı deneyimi ışığında 2023 sonrası yeni bir otoriterliğe yakalanması.
Yeni bir dönemde muhalif aktörlerce farkına varılarak veya varılmadan kullanılacak mevcut yöntemler bugünkü gerginlikleri yaratacaktır. Sorunun kişilerin/kişinin değil bir metodoloji sorununun olduğu görülmesi gerekmekte. Özellikle, 2019 yerel seçimlerinden sonra ana muhalefetin başarısıyla seçimi kazanan aktörlerce, benzer yöntemlerin medyanın ve düşünce kuruluşlarının dolaylı finansmanında kullanıldığı konuşulmakta. Bunun benzer sonuçlarının, kısıtlamalarla, gerginliklerle, tasfiyelerle, kısmi otoriterlikle, ilgili medya ve aktörlerde görebilmekteyiz. Bu zihniyet yapısının iktidar ile sınavını düşününce yeni bir otoriter dalga için endişelenebilmekteyiz.
Birkaç yazım önce otoriter sert yönetimlerden normalleşme dönemlerine geçerken “Geçiş dönemi adalet” diye bir kavramdan bahsetmiştim. “Transition Justice “denilen bu kavramda geçiş döneminde kalıcı barışın önün açılabilmesi için mutlak bir adalet kavramının yetemeyeceğinden bahsedilir. Bugün aynı şekilde geçiş dönemi adaleti gibi belirli yaraları onarabilmek için geçiş dönemi siyasetine de ihtiyaç gözükmektedir. Bu siyaset çoğunlukçu demokrasiden ziyade uzlaşmacı-çoğulcu bir demokratik geçişi kapsayabilir. Şu an zaten denetlenemeyen çoğunlukçu ve sandık demokrasisinin yıkıcı yönünü birlikte yaşamaktayız.
Son 20 yılda kutuplaştırıcı siyaset muhafazakâr, Kürt ve laik seçmeni 3 ayrı, geçirgenlikleri zor olan bloklarda tanımlamış durumda. Gözüken o ki seçimlere girerken iktidarla füzyona girmiş muhafazakâr seçmende beklenen yüksek oranda kopma gerçekleşemeyebilecek. Ancak bu tabanı hedefleyen ilgili partilerin temsilleri, kimlik ve ideoloji bazlı bir şekilde Masa’da olacaklar.
Ülkede başta Kürt sorunu olmak üzere temel reformlarda muhafazakâr tabanın ikna zorunluluğu vardır. Yeni bir döneme girerken muhafazakâr tabanın kaygısının izale edilebilmesi için ilgili partilere bir temsil ve icraat şansı verilmesi gerekecektir. Beklenti bu yeni dönem reform uygulamalarıyla siyasetin tüm doğal denklemine 2 yıllık geçiş döneminden sonra ulaşılması yönündedir.
Aksi takdirde muhalefet, muhtemel iktidarında yeni bir otoriterliğin kapısını açma riskini taşıyacaktır. Eğer muhalefet kaybeder ise de bu iç polemikler, kaybetmenin nedenlerinden biri olacaktır. Kaybeden muhalefet de halk nezdinde mevcut otoriterliğin devamının sorumlusu kabul edilecektir.
Yorumlar