Aklın bu toprakları terk ettiği zamanları yaşıyoruz. Hangi olayın ya da eylemin neden, kimin tarafından ve niçin yapıldığına anlam verilemediği kaotik bir süreçten geçiyoruz. Elbette bunun bir nedeni var. Türkiye AKP döneminde devlet olma vasfını yitirmiştir. Gücünün, potansiyelinin çok ötesinde yaptığı hamleler ülkenin bütün askeri, bürokratik, siyasi, ekonomik ve sivil kurum ve yapılarını çökertmiştir. Bu süreçlerde kaosun derinleşmesi doğaldır. Zira çatışan ve çarpışan güçler vardır. Bir taraf egemen oluncaya kadar bu durum devam eder. Aslında yaşadığımız bölgesel bir iç savaştır. Bu iç savaşın ülke sathına yayılması önündeki tek engel Kemal Kılıçdaroğlu, CHP ve ona oy veren kitledir. Bu noktada CHP’yi ve liderini sıradan bir parti konumuna indirgememek gerekmektedir. Ülkenin kurucu partisi olması, Cumhuriyetin ve demokrasinin temel kodlarını taşıması, solun en büyük partisi olması, hem ülkede hem de dış dünyadaki itibarı onu farklı bir noktaya taşımaktadır. Bu ülkenin kurucu partisi onun kurucu değer ve felsefesini taşır. Buradan hareketle ulus olma, ortak bir vatanda yurttaşlık temelinde yaşamı var eden (elbette bu alanlarda aşılamamış sorunlar vardır; ama bu durum Cumhuriyet devrimini değersizleştirmez) bir hareketin/partinin önemi teslim edilmelidir. Dolayısıyla CHP liderine saldırı, aslında CHP’nin ürettiği değerlere saldırıdır. Nihayetinde bu saldırı Kürt illerinde ve o illere komşu olan Kürt coğrafyasındaki çatışmayı Türkiye geneline taşıma amacı taşımaktadır. Bu nedenle saldırı PKK eliyle gerçekleştirildi. PKK yaptığı açıklamada hedefinin Kemal Kılıçdaroğlu olmadığını söylemekte ve oradan askeri bir birliğin geçeceği bilgisi aldığını dile getirmektedir. Asıl mesele bu bilgi kim tarafından PKK’ya verildi ve kimler PKK eliyle böylesi bir büyük felaketi bu ülkeye yaşatmak istedi? Sayın Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı sonrasında tweet atan Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, Tahir Elçi’nin böylesi bir çatışma ortamında katledildiğini belirtti. Yani bir çatışma varmış gibi yapmak ve o esnada bir hedefi yok etme planı… 

Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan bu saldırıda en temel sorumlu AKP’dir. Gerekli güvenlik önlemini almamak bu saldırıya zemin hazırlamaktır; bilerek ya da bilmeyerek bu saldırıya ortak olmaktır. PKK ve Kürt hareketinin bütün unsurları bu saldırı karşısında gerekli ciddi tepkiyi ortaya koyamamıştır. Son olarak CHP kitlesi liderlerine yönelik saldırıyı sıradan bir olaymış gibi algılamış ve gerekli demokratik tepkiyi örgütleyememiştir. Oysa CHP kitlesi, örgütü, MYK ve PM üyeleri, milletvekilleri, belediye başkanları bu saldırıyı bir milat olarak kabul edip, bir daha böyle bir olayın yaşanmaması için milyonları sokağa dökmeliydi. Bu başarılamamıştır. Kendisine yapılan en büyük ve en korkunç saldırı karşısında CHP tarihin verdiği rolün ve sorumluluğun gereğini bir bütün olarak yerine getirememiştir. Buradaki kastımız bu büyük felaketten rant devşirmek değil; hala uçurumun kenarında olduğumuzun bilgisi ve bilinciyle ülkeyi ve toplumu oradan çekip almaktır. Yani yeni bir direniş iklimi yaratıp; kaosu, terörü, iç savaşı, bombaları kanıksamış bir topluma başka bir kapı açma becerisidir. Başarılamayan budur. Ancak başarılması zorunlu olan da budur. CHP bu ülkedeki demokratik çıkışı sağlayacak tek aktördür. O yüzden lideri hedef alınmıştır. Bu nedenledir ki CHP artık parçası olduğu bu kaderi değiştirmek için devrimci bir ruhla hayatın her alanında yeni bir ülke inşa etme tarihi sorumluluğuyla karşı karşıyadır…