Orta Doğu bir bataklıktır; insan yutan bir bataklık… Bunu söylerken halkları küçümsüyor ya da oryantalist bir yaklaşım sergiliyor değiliz. Ancak bu bölgenin hangi durum içinde olduğunu ve en çok ne ürettiğini de görmemiz gerekmektedir. Bir yandan dinci gericiliğin, diğer yandan emperyalizmin insanlığı boğduğu bu topraklar bir bataklığa dönüşmüştür ve sürekli canlı bomba üretmektedir, terör üretmektedir, katil üretmektedir… Yani insanlıktan uzak ve insanlığa düşman ne varsa gezegende en çok burada, bu bölgede üretilmektedir. Bugün Orta Doğu bütün insanlık için bir karanlık dünya, bölge imgesidir. Bütün dinlerin çıktığı; ama aynı zamanda yine bu dinlere inananlarca cehenneme çevrilen bir bölge… İnsanlığın en temel birikimlerinin, insanlığın yön arayışlarına öncülük ettiği bir coğrafyadan söz ediyoruz. Ama aynı zamanda bunu sürekli kaybeden, sadece terör ve katil üreten bir çölden…

Türkiye hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde Orta Doğu ile ilişkilerini her zaman diplomatik bir mesafe üzerinden yürütmüştür. Atatürk’ün bu coğrafyayı yakından bilmesi, bölgeye ilişkin politika ve ilişkileri belirlemede çok etkili olmuş, bunun neticesinde komşuluk ilişkisi dışında bir ilişki kurulamamıştır. Bunun elbette o halklara saygıdan kaynaklandığını ama aynı zamanda onların kendi ulusal kurtuluşlarını gerçekleştirmemiş, emperyalizm ile hesaplaşmasını tamamlamamış olmasının da sonucu olduğunu belirtelim.

AKP’nin iktidarı ve yeni Osmanlı fantezileri bu ülkeye tarihinin en büyük acılarını yaşatmıştır. Emperyalizmin her karışına hakim olduğu, bütün örgütlerini ürettiği ve yönlendirdiği bir coğrafyaya müdahale etmek, sınırlarını bunun için açmak ve kullandırmak tarihin en büyük hatasıydı. Şimdi o sınırlardan yeni bir rejim Türkiye’ye girmeyi başardı. Yaşadıklarımız bu yeni rejimin sonuçlarıdır. Emperyalizm ve işbirlikçisi dinci gericilik bir taraftan darbe girişimlerinde bulunurken diğer yandan katliamlar uygulamaktadır ama birilerinin söylediği gibi bununla yaşamak zorunda değiliz.

Çıkış yolu; Türk ve Kürt Halklarının seküler birlikteliğidir

Türkiye’nin tarihselleşmiş ne kadar sorunu varsa bunlar çoğunlukla Kürt Sorununun çözülmemesinden kaynaklanmaktadır. Bütün sorunların kökeninde Kürtler vardır gibi yanlış bir algı ortaya çıkmasın. Ama Türkiye eşit yurttaşlık temelinde Kürt Sorununu çözmüş olsaydı bugün bu yaşadıklarımızı yaşamıyor olurduk. Kürtlere karşı emperyalizm ve dinci gericilikle işbirliği yapmanın sonuçlarını yaşıyoruz. ABD’ye yalvarmamızın da, Rusya’ya her türlü tavizi vermemizin de temelinde Kürt Sorunu bulunmaktadır. Bütün motivasyonunu Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasını engellemek üzerine kurmuş bir politikanın iflası kaçınılmazdır. Oysa bunun yerine Kürtlerin insan ve yurttaş olmaktan kaynaklı hakları tanınmış olsa, eşit bir birliktelik kurulsa bugün Orta Doğu başka bir çehreye kavuşurdu. Bu coğrafyadaki en kitlesel seküler halklar, Türkler ve Kürtlerdir. Bu iki halkın birleşmesi hem emperyalizme hem dinci gericiliğe karşı tarihin en büyük zaferi olacaktır. Bundan başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır. Bu birliktelik Orta Doğu’da ve Müslüman coğrafyasında yeni bir aydınlanma hareketi yaratacak bir potansiyel üretecektir. Başbakan’ın deyimiyle “dostu çoğaltıp, düşmanı azaltmanın” yolu Kürtlerle barışmaktan, eşit bir biçimde yaşamaktan geçmektedir.