Randevu sistemi öyle kötü çalışıyor ki bir randevu almaya çalıştığınızda en erken 15-20 gün sonraya alabiliyorsunuz ama o zamana kadar hastalığınızın semptomları ya hafiflemiş oluyor ya da dayanılamayacak kadar ağırlaşıyor.Tabii ki özel hastaneler de var. Ama gelir eşitsizliğinin had safhada olduğu ülkemizde bizler gibi altta olanların özel hastanelere gitmeleri ne mümkün! Oralar toplumun önemli çoğunluğunun ulaşamayacağı yerler. Ama küçük bir azınlık için de her imkanın bulunabildiği yerler. Kısacası bu rantçı düzen neredeyse bizim muayene olmamızın da önüne geçiyor. Randevu sistemi öyle kötü çalışıyor ki bir randevu almaya çalıştığınızda en erken 15-20 gün sonraya alabiliyorsunuz ama o zamana kadar hastalığınızın semptomları ya hafiflemiş oluyor ya da dayanılamayacak kadar ağırlaşıyor. Tabii randevu sırasını bekleyemeyecek kadar ağır durumda olan hastalar ise ancak hayatları boyunca biriktirdiklerini ödeyerek özel hastanelere gitmek zorunda kalıyorlar. Tam bir soygun mekanizması gibi! Bu durumda sizce kim suçlu? Muayene olamadığından dolayı söylenen hastalar mı? Hakkını alamayan sağlık çalışanları mı? Yoksa bizi bu düzene mahkum eden hükümet mi? Siz karar verin. ‘’ ...ve artık anlasınlar ki para ile her şey satın alınır, ama ahlak ve vatandaş satın alınmaz.’’ - Jean-Jacques Rousseau
Her cebin başı sağlık
İrem Kabataş
Bildiğiniz gibi geçen sene farkını vatandaşın ödeyeceği ilaçlar %75’e çıkmıştı, bu sene ise durum daha vahim. Kendi annemden örnek vereyim. Kendisi böbrek hastası ve kullanması gereken hayati ilaçlara yüksek bir miktar fark çıkıyor.
Bu hafta hepimizin mustarip olduğu bir konu olan ilaç farkları ve sağlık sistemi (?) hakkında yazmak hatta ondan yakınmak istedim. Bildiğiniz gibi geçen sene farkını vatandaşın ödeyeceği ilaçlar %75’e çıkmıştı, bu sene ise durum daha vahim. Kendi annemden örnek vereyim. Kendisi böbrek hastası ve kullanması gereken hayati ilaçlara yüksek bir miktar fark çıkıyor. Eczacımız, bu durumun hem eczanelerimizin kapanmasını önlemek hem de ilaç kıtlığını maskelemek amaçlı bir tür önlem olduğunu ima etti. Zaten ‘’Giderlerse gitsinler!’’ deyip ülkeden kovulan doktorlarımızın eksikliğinden dolayı aylarca sıra bekleyip hükümetin istediği beş dakikalık muayenelerimizi olduktan sonra bir de ihtiyacımız olan ilaçları alamamak durumunda kalıyoruz. İçine düşürüldüğümüz durum bu!
Eğer on sekiz yaşından büyükseniz ve işsizseniz muayene konusunda işiniz daha zor. Çünkü bu durumda GSS prim borcunuz olduğu ortaya çıkacak ve hele babanız da işsizse durum daha da vahim olacak, çünkü öğrenci olmak da sizi kurtaramayacak ve muhtemelen para ödemek durumunda kalacaksınız. Nitekim GSS Prim borcu mağdurları bu sene tamı tamına 9.4 milyon kişi!
Eskiden büyüklerimiz her şeyin başı sağlık derdi fakat artık her cebin başı sağlık olmuş durumda. Maalesef, eğer cebinde paran varsa sağlıklı bir yaşam hakkın var demektir. Fakat işin ve paran yoksa bir kenarda öl demeye getiren bir sistem yani AKP var karşımızda.
Peki neden ilaç kıtlığı yaşanıyor dersiniz? Bunun cevabı kapatılan ilaç fabrikalarında saklı.
Örneğin AKP Hükümeti, Bomonti'deki SSK İlaç Fabrikası'nı 2005'te kapattı. Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise kapatma kararını, ‘’Bizim ilaç fabrikamız olsun diye bir niyetimiz yok’’ diye terbiyesizce fakat amacını da belli eder şekilde savundu. Bu da git gide artan ilaç kıtlığının ilk habercisiydi. Artık ilaç alamaz, tedavi göremez duruma gelen biz halkın bu duruma düşmesinin en büyük sorumluları da elbette ‘’Ekonomi şaha kalkıyor’’ diyerek kur seviyelerini fahiş bir duruma yükselten hükümetti. Kurlar arttıkça alım gücümüz düştüğü gibi ithal edilen ilaçları da devlet hazinesi karşılayamaz hale geldi. Bu saçma durumdan dolayı bu senenin ilk yarısında ilaç kıtlığından ölen o kadar çok kişi oldu ki burada onları rahmetle anıyorum.
Sahi SSK’yı kim batırmış oldu bu durumda? Artık hastanede sıra bekleyip gün içinde tedavi olamıyor, onun yerine MHRS üzerinde randevu kovalıyor ve evde aylarca sıramızın gelmesini bekliyoruz. Sizce hangisi daha kötü? Bizi bu durumlara düşürenler en cafcaflı şekilde hayatlarına devam edip bize nefes aldığınıza şükredin diyorlar ama hepimiz biliyoruz ki insanlara en çok şükredin diyenler de en çok çalanlardır. İnsanları şükür edebiyatı yaparak susturmaya çalışıyorlar ama bizler susmuyoruz, korkmuyoruz ve bu taraflı düzene itaat etmek istemiyoruz.
Yorumlar
Popüler Haberler
Erdoğan'ın asgari ücret paylaşımına yorum yapan kişiye soruşturma
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
Devlet Memurları Kanunu Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi
Asgari ücretten sonra merakla bekleniyordu: Yılın son faiz kararı açıklandı
Bakan Işıkhan asgari ücreti açıkladı
İstanbul'da deprem meydana geldi