Açıktır ki bu seçim güçlü parlamenter sistemin nasıl olacağı, nasıl bir anayasa yapılması gerektiği gibi konular üzerinden kazanılamaz. Ama azınlıkların ve demokratların sorunlarına nasıl çözüm getirileceği ile ilgili sözlerin ve anlayışların konuşuluyor olmasıyla kazanılır. Gerçekten ben siyasi elitimizin ne yaptığını ve nasıl düşündüğünü anlayamıyorum. Ben mi çok naifim bu insanlar mı bu denli duyarsız onu da değerlendiremiyorum. Ülke nüfusunun dörtte birinden fazla bir nüfus olan Kürtlerin taleplerini hiçbir biçimde dikkate almayın, Kürt sorunu yoktur deyin, Kürtlere yapılan vahşete duyarsız kalın, onların benimsediği partinin siyasetçilerine elinizden gelen kötülüğü yapın, bütün hukuk kurallarını ve teamülleri çöpe atın, partilerinin kapatılması ile ilgili orta oyunu kıvamında mahkemelere söz söylemeyin ve seçime gitmekteyken devlet yardımları kesilsin ve siz sadece karnınızda konuşun, ondan sonra da “Vay kendi adaylarını göstereceklermiş de bu hareket Erdoğan’a yararmış da, gördünüz mü Kürtlerin yaptığını” diyerek etrafı velveleye verin! Böyle bir siyaset olur mu? Bizde siyaset kimlikler üzerinden yapılır ve neredeyse her kimliğin bir siyasi partisi ve bir siyasi eliti bulunur. Kısaca söyleyecek olursak, AKP; daha çok Osmanlıcı, Siyasi İslamcı ve muhafazakâr kimliğin partisidir. CHP, daha çok Kemalist, Atatürkçü, laik ve Batılı değerlere kendini daha yakın hissedenlerin partisidir. Bunlar iki önemli damardır. Bunlara bir de MHP’yi katmak gerekir. Bu parti de Türkçü milliyetçi bir kimliğin partisidir. Tabii bir de HDP vardır. HDP de Kürtler başta olmak üzere bütün ötekileştirmiş kimliklerin, Aleviler, Süryaniler, Ermenilerin, solcuların ve demokratların desteklediği bir partidir. Tabii ki bu kimliklerin içinden çıkmış olmakla birlikte başka partilerde olan insanlarımız vardır ama söylem düzeyinden bakınca bu dört partinin ülkedeki temel kimlikleri ve siyaset yollarını temsil ettiğini söylemeliyiz. HDP’nin çok kimlikli yapısı ve bu çok sayıda kimliğin taleplerini temsil etme iddiası onu diğer partilerden bir ölçüde farklılaştırmaktadır. Diğer 3 parti de aslında devlet çıkarlarını gözeterek siyaset yapan partilerken HDP, devletin şu ya da bu nedenle dışladığı gerçek muhalif kimliklerin partisidir. Bu söylediğimi bir başka biçimde de söyleyebilirim. Gerek Millet İttifakı (6’lı Masa) ve gerekse Cumhur İttifakı (AKP+MHP)’nın aralarındaki kavga esas olarak Türkiye Cumhuriyeti adlı “ulus devletin” kimin olduğuna, ya da kimin yönetmesi gerektiğine ilişkin bir kavgadır. Oysa bu iki grup partinin ve 3 kimliğin dışında bu ülkenin yönetiminde en az diğerleri kadar söz sahibi olması gereken kimliklerin partisi HDP vardır. Bir başka ifadeyle 6 milyonun üzerinde desteği olan HDP’nin yokmuş gibi davranıldığı bir seçim sahici bir seçim olabilir mi? Bence olamaz! O nedenle de HDP, biz de buradayız, nasıl bir oyun oynayacaksanız biz de bu oyunu bozabiliriz demek isteyen bir yerden bu son açıklamayı yapmış ve aday çıkarabiliriz demiştir. Bu son derece normal ve bence seçimin gerçek bir seçim olmasına sağlayabilecek önemli bir adımdır. Unutmayın ki HDP gerek 7 Haziran 2015’de ve gerekse 31 Mart 2019 Mahalli Seçimlerinde bu siyasi partilerin kurguladıkları oyunu bozan taraf oldu. Bu adımıyla da bu seçimlerin ülkenin gerçek sorunlarının taraflarını kapsayan kimliklerin taleplerinin seçimin çerçevesi içine girmesine yardımcı olmuştur. Çünkü açıktır ki bu seçim güçlü parlamenter sistemin nasıl olacağı, nasıl bir anayasa yapılması gerektiği gibi konular üzerinden kazanılamaz. Ama Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin, solcuların ve demokratların sorunlarına nasıl çözüm getirileceği ile ilgili sözlerin ve anlayışların konuşuluyor olmasıyla kazanılır. Evet şimdi artık gerçek siyaseti konuşabiliriz! Önümüzdeki bahis de bence budur!