Ülke bütün alanlarda bir çöküş içindeyken farklı siyasal alanlardan farklı öneriler gelmekte ve bu çöküşten kurtuluş reçeteleri sunulmaktadır. Ancak siyasal tarihimizde daha doğrusu siyasal tarihe yön veren entelektüel tarihimizde hiç bu denli kısır bir dönem yaşanmamıştır. Elbette ki bu çölleşmenin temel sorumlusu AK Parti’dir. Entelektüel damarın ne denli sağlam olup olmadığı ayrı bir tartışa konusu olsa da, entelektüel açıdan yaşanan çöküşün bir benzeri görülmemiştir. Baskıyla, zorla sindirilen aydınlar, susturulan üniversiteler ve ihraç edilen akademisyenler, ülkede hep bir okul işlevi gören ve aydın yetiştiren gazeteler tümüyle iktidarın kurmak istediği ama başaramadığı hegemonyanın kurbanı oldular. Entelektüel bir müdahale, arka plan ve zenginlik olmadan hegemonyanın tesisi mümkün olmuyor. Zira Gramsci’nin hem hegemonya kavramı hem de onu yerleşikleştiren organik aydınların AK Parti iktidarı dönemindeki vasatlığı yeni bir siyasal iklim yaratmak yerine tümüyle entelektüel ortamı terörize etmiştir. Bu tür dönemlerde yani çöküş zamanlarında güçlü karşı çıkışlar, sorumlu tarih ve toplum bilinci olan aydınlar tarafından yapılmış ve güçlü siyasal dönüşümlere zemin hazırlanmıştır. Bugün itibariyle ne AK Parti‘nin, ne de onun organik aydınlarının ülkeye, topluma vereceği herhangi bir şey kalmamıştır. Mesele yeni olanı üretebilecek bir entelektüel müdahale ve mücadelenin gerektiği ölçüde örgütlenemeyişi, fikir/teori ve kurtuluş reçetelerini pratikleştiremeyişleridir. AK Parti’nin muazzam çıkar ağları içine koyduğu ve kirlettiği, düzenle ilişkisini yeniden kurduğu organik aydınların bugün için tek vasıfları farklı düşünce ve eylemleri iktidara jurnallemeleridir. Cumhurbaşkanına bağlı ve onun siyasal kariyerine endekslenmiş bu kişilerin toplum nazarında bir hükmü  bulunmamaktadır. Ancak bu konumlanma sorunsalı maalesef bütün aydın çevreleri etkilemiş, aydın ve entelektüel çaba, siyasal parti ve liderlere yedeklenen bir hal almıştır. Oysa kendi inşa ettiği bir iktidar olsa da aydınların görevi ‘göreli özerkliklerini’ korumalarıdır. Yani kendi üretimlerini, gündemlerini siyasal olana tümüyle yedeklendirmemeleridir. Bu sebeple bugün Türkiye’de yerel ve genel iktidar odaklarının bir parçası olmayan entelektüel bir meydan okuma zorunludur. Yeniden tarihi ve toplumu tartışan, yeniden sınıfsal pozisyonlar üzerinden çözümlemeler yapan, yeniden tarihsellerde sorunlara cesurca müdahalelerde bulunan bir entelektüel yapı zorunludur. Hiçbir toplum salt siyasal programlarla veyahut iktidar değişimleriyle sağlıklı bir gelecek inşa edemez. O nedenle hem yaşanan eşitsizliklerini, olumsuzlukları gündeme getirmek ve kamuoyu oluşturmak ötesinde ise eşit ve özgür bir geleceğin inşasında sorumluluk üstlenmek tümüyle bir aydın tavrıdır. Ülkemizin bugün en çok ihtiyaç duyduğu, eksikliğini hissettiği ve o nedenle umutsuzluğa kapıldığı durum mevcut aydın tavrının yetersizliğidir. Ülkenin cesur çıkışlara, umutvari tavırlara ve yeni tartışmalara ihtiyacı bulunmaktadır. Politikyol olarak bu yeni tavrın, yeni mecrası olmak için sonsuz bir emek ve çaba içindeyiz. Üç ay içinde değerli yazar, aydın ve entelektüellerin ortaya koydukları üretim son derece değerlidir. Sürecin derinleşmesi noktasında yeni adımları hep birlikte atacağız. Bu ülkenin bir entelektüel tavırdan, kadrodan ve gelecek tahayyülünden eksikliğini kabul etmeyerek doğru olanın, eşit ve özgür olanın, adil olanın yanında durmaya, üretmeye devam edeceğiz. Daha yoğun bir entelektüel üretimlerle deyim yerindeyse bu meydan okuyuşumuzu sürdüreceğiz. Bu vesileyle aramıza yeni katılarak bu arayışa destek veren yazar, yorumculara ve önümüzdeki dönemde katılacaklara şimdiden teşekkür ediyoruz.