"Claudia Pechstein" olayı: Almanya'da yeni dönemin kodları
Özgür Çoban
Claudia'nın neonazi fantazilerini bir parti toplantısında kürsüden haykırmasının ardından ne olacak peki? Alman demokrasisi bunu da mı tolere edecek? Yani devlet üniforması içinde nefret söylemine ve sağcı popülizme izin verilecek mi? Bana sorarsanız, evet verilecek.
Almanya'da geçtiğimiz günlerde Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) tarafından düzenlenen toplantıda bir tabu daha tarihe karıştı. Olayın kahramanı Claudia Pechstein adlı bir polis memuru. Pechstein, aynı zamanda olimpiyat madalyalı sürat patencisi.
Doğu Berlinli polis memuru, bir önceki genel seçimde CDU'dan milletvekili adayı olmuş fakat parlamentoya girememişti. CDU, "spor" temalı toplantıda konuşma yapmak için Pechstein'ı da davet etmiş. Buraya kadar her şey normal görünüyor ancak Pechstein, konuşmasını polis üniformasıyla yapınca ortalık karıştı. Kamuoyunda, bir devlet memurunun parti toplantısına üniformasıyla katılıp konuşma yapması "yeni politik dönemin" işaret fişeği olarak kabul ediliyor. Konuşma da öyle sıradan bir konuşma değil hani. Aşırı sağcı/neonazi çevrede oldukça sempatizanı olan ve onların "bizim Pechimiz" diye onore ettiği Claudia, kürsüde faşist şov yaptı adeta. Pechstein'ın konuşması, "yaşlı insanların ve diğer vatandaşların göçmenler yüzünden toplu taşıma araçlarında kendilerini güvende hissetmediklerinden tutun da homofobik mesajlara" kadar birçok ırkçı ifade içeriyordu. Kürsüde resmi üniformasıyla faşistçilik oynayan bir polisin görüntüsü, Nazi Almanyası'na özlem duyanlar için az çok tatmin edici olmuştur diye düşünüyorum.
Geleneksel faşist yancısı ve hayranı Alman muhafazakârların hayranlıkla alkışladığı Pechstein ile faşistler bir engeli daha aşmış oldu. Biz zaten birçok faşistin utanç belasına CDU gibi partilerde yuvalandığını ve fırsat kolladıklarını biliyoruz. Şimdi, parti tüm nüveleriyle Pechstein'ın arkasında duruyor. Alman muhafazakârlar, kendilerinden epeyce oy koparan neonazi partisi Almanya için Alternatif (AfD) ile daha da sağcılaşarak mücadele etme yolunu seçmiş görünüyor. Bu bağlamda, artık eline mikrofonu alan asker, polis daha ne kadar silahlı eleman varsa neonazilerin parti toplantılarında boy göstermeye başlayabilir. Alman ordusu, polisi, itfaiyesi ve daha birçok kurumun neonazilerin kontrolünde olduğu gerçeğinden hareketle bu hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Claudia'nın neonazi fantazilerini bir parti toplantısında kürsüden haykırmasının ardından ne olacak peki? Alman demokrasisi bunu da mı tolere edecek? Yani devlet üniforması içinde nefret söylemine ve sağcı popülizme izin verilecek mi? Bana sorarsanız, evet verilecek. Bir Alman savcının bu işi kovalayacağına dair hiç umudum yok. Zira Alman yargısının neonazi teröristlere dahi son derece şefkatli davrandığının örnekleriyle dolu yargı geçmişi. "Federal polis olayı öğrendikten sonra hemen disiplin soruşturma başlattı" diye haberler geçiyor Alman medyası. Emin olun hiçbir şey olmayacak. Bundan birkaç ay önce, evini tekme tokat bastıkları mültecilere, "Burası benim ülkem" diye bağıran polis memuruna ne olduğuna dair hiçbir bilgi edinemiyoruz örneğin. Bu olay da sümen altı edilecek ve Pechstein işine kaldığı yerden devam edecek.
CDU GAYET MEMNUN
Asıl kötü olan, Pechstein kürsüden ırkçı ve homofobik söylemlerde bulunurken, parti lideri Friedrich Merz'in onu hararetle alkışlamasıydı. Aşırı sağcı eğilimli Merz'in, Pechstein'ın konuşması hakkında ne düşündüğünü soran bir gazeteciye, "harikaydı" demesi meseleyi daha da kaotize etmesi açısından anlamlıydı. Bu arada, yabancı düşmanı Almanların da Pechstein'ı neonazi motifli konuşmasından ötürü kutlamak için sıraya girdiğini söylemeden geçmeyelim. Örneğin, AfD'li ırkçı politikacı Beatrix von Storch, sosyal medya hesabından yaptığı konuya ilişkin açıklamasında, "devlet memurlarının üniforma ile parti toplantılarında katılmalarında hiçbir kısıtlama olmadığı" yalanını söyleyerek, "Pechstein, gerçekleri ifade ettiği için sol medya çetesi ona saldırıyor" ifadesini kullandı. Faşistler, ahlâktan yoksun hallerini her defasında arsız bir cüretle sergiliyorlar. Bu Claudia'nın, bir Arap mülteci ile sarışın Alman arasındaki basit bir ihtilafta dahi tarafsız davranacağına inanan tek bir vatandaş çıkar mı, bilemiyorum doğrusu. Almanya polisinin politik yelpazenin aşırı sağcı kanadında konumlandığı açık bir şekilde ortada. Claudia'nın konuşması malumun ilamı sadece.
Alman demokrasisi faşistler eliyle giderek yozlaşıyor. Faşistler güçleniyor. Bakın, Alman Federal Meclisi'ndeki neonazi partisi AfD'nin oy oranları tırmanıyor. Partinin oy oranının yüzde 20 bandında sabitlendiği görülüyor. Bu partinin parlamentoya güçlü bir şekilde girmesinin demokrasi için elbettte bazı sonuçları olacaktır. Ancak "bizde demokrasi var" diyerek her faşist azgınlığı ve taşkınlığı tolere etmeye çalışan Alman demokrasi cephesinin de bir bedel ödemesi gerektiği anlaşılıyor. Bu şekilde belki de "demokrasi var" diye demokrasiyi yok etmeye güdümlü, pespaye faşistlere göz yummanın yanlış bir şey olduğunu anlayabilirler.
Sorun şu, içinde bulunduğumuz zaman diliminde faşizmi üreten ve tahkim eden koşullar, iki dünya savaşı arası dönemi anımsatıyor. Demokrasi ve emekçiler için sıkıntı giderek büyüyor. Irkçılığı, zenofobiyi ve dinciliği birleştiren faşist hareketler, küresel düzlemde ya ülkelerde direkt iktidarı ele geçirdiler ya da bazılarında iktidar adayı haline geldiler. Almanya da neofaşizmin iktidar adayı olduğu ülkelerden biri. Unutmamak gerekiyor ki aktuel küresel siyasete, faşizmin geri dönüşü ve emperyalist paylaşım mücadelesinden kaynaklanan buhranlar yön tayin ediyor. Faşizmi artık tarihe gömülmüş, başka coğrafyalara özgü uzak bir tehlike olarak görmekten vazgeçmek gerekiyor. Neredeyse bir yüzyıllık tarihi olan ideolojiden bahsediyoruz.
Öte yandan, birçok Alman muhafazakârla Alman faşistler arasında renk değil ton farkı bulunuyor. Birisi biraz daha açık diğeri daha koyu kahverengi. Seçim istatistiklerine bakarsanız CDU seçmenlerinin “alternatif” partisinin de yine Almanya için Alternatif olduğu görürsünüz. Muhafazakârlar faşistlerden hiç rahatsız olmuyor. Claudia'nın faşist söylemlerini iştahlı bir şekilde alkışlamaları da bunu gösteriyor. Zaten faşist partinin kadrolarına bakarsanız önemli bir bölümü CDU’nun göçmen politikalarını zayıf bulup AfD’ye geçenlerden oluşuyor.
Ülke çok değil bundan 10 yıl önce söylense kimsenin olacağına ihtimal dahi vermeyeceği bir karanlığa sürükleniyor. Peki, süreci tersine çevirecek bir dinamikten söz edilebilir mi? Tabii ki hayır. Ekonomisi bütünüyle ihracata dayalı bir ülke için yaşanabilecek en kötü senaryolardan biri AB ve demokrasi düşmanı bir partinin ülke yönetiminde söz sahibi olacak güce erişmesi olmalı.
POLİSTE DURUM
Peki, giderek daha fazla aşırı sağcı ideolojinin etki alanına giren poliste durum nasıl? Yakınlarda yapılan ve Berlin polis teşkilatını kapsayan bir araştırma, çalışanlar içerisinde hiç de hafife alınmayacak miktarlarda aşırı sağcı görüşleri benimseyenlerin olduğunu ortaya koydu. Aslında temel sorun, ülke genelinde emniyet içerisindeki aşırı sağcı yapılanmalara ilişkin olarak üretilmiş sağlıklı rakamsal verilerin bulunmayışı. Ancak neonazi polisler çok rahat. Çünkü Claudia Pechstein örneğinde görüldüğü gibi Hristiyan "demokratlar" aslanlar gibi arkalarında duruyor, onları koruyor ve kolluyor. Geçtiğimiz yıllarda, neonazi polisleriyle meşhur Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti polis teşkilatında, WhatsApp gruplarından ırkçı paylaşımlar yaptığı belirlenen 29 polis görevden el çektirilmişti. Bu paylaşımlarda, küresel katil Adolf Hitler’in resimleri, gamalı haçlı bayraklar, mültecileri gaz odalarında gösteren animasyonlar vb. yer alıyordu ve daha neler neler…
Sonrasında politikacılardan hep aynı teraneleri dinliyoruz: “Utanç içindeyiz”, “Bunlara izin vermeyeceğiz”… Senden izin isteyen mi var kardeşim? Adamlar rahat rahat örgütlenip, rahat rahat çalışmalarını yapıyorlar. İnsanların en mahrem bilgileri bunlara bir “tık” uzaklıkta. Eski İçişleri Bakanı CSU'lu Horst Seehofer, ortaya çıkan bu kanserli vaziyete rağmen polis teşkilatı içerisinde kapsamlı bir araştırma yapılmasına asla izin vermedi. Gerekçesi neydi peki? Seehofer, “Polis teşkilatı içerisinde ırkçı yapılanmalar kanunla yasak zaten” diyordu. Polisler de bu yasağa harfiyen uyuyor belli ki.
Polis ve orduda neonazi terör kliklerinin sayısının giderek artması siyasilerin bu işin üzerine yeterince gitmediğini zaten gösteriyor. Polisler artık parti toplantılarında üzerlerinde üniformaları olduğu halde ırkçılık kusabiliyorlar. Bana göre asıl sıkıntı, ordu ya da polis içerisindeki neonazileri bilen ancak korktuğu için onları ihbar etmeyen ya da görmezden gelen diğer personelden kaynaklanıyor. Bazı siyasilerin desteğini arkasında hisseden neonaziler, içeride de ihbar edilme korkusu yaşamadıkları için kolayca örgütlenebiliyorlar.
Tüm bunlardan tek bir sonuç çıkıyor, Alman siyasiler, faşistler orduyu ve polisi kışla kışla, karakol karakol zapt ederken elleri ceplerinde seyredip, ıslık çalmışlar. Sorunun kontrol edilemez bir noktaya sürüklendiği şu halde dahi siyasilerden bu konuda keskin ve net bir söylem duyulmuyor. Siyasi konjonktürde oluşan boşlukları iyi yakalayan aşırı sağ/neonazi hareketin, ordu ve polis ölçeğinde gerçekleşen hücre tipi faşist örgütlenmeleri de yakından ve ilgiyle takip ettiğinden eminim. Bu kaynağın aşırı sağ havuza gürül gürül akmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı