Haberler ve analiz yazılarında, Erdoğan için bu kez üstesinden gelemeyeceği büyüklükte zorluklar bulunduğu belirtiliyor. Ekonomik çöküş, yüksek enflasyon ve deprem sonrası yaşanan fiyaskolar...GURBETÇİ OYLARI Gelelim gurbetçi oylarına. Gurbetçi vatandaşlar için sandıklar açıldı ve oy verme işlemi devam ediyor. "Diasporadaki vatandaşların oy tercihleri nasıl şekillenir?" diye soracak olursanız, kendi adıma 2018'de ortaya çıkan tablonun üç aşağı beş yukarı bir benzerinin yaşanacağını düşünüyorum. Sol partiler arasında oy geçişkenliği elbette olacaktır ama AKP'nin oy oranlarında büyük değişiklikler olacağını düşünmüyorum. Bana göre diasporadaki vatandaşlar somut politik durumlardan ziyade olayın duygusal ve ideolojik tarafındalar. Türkiye'de yaşanan ekonomik yıkım, derinleşen yoksulluk onları direkt olarak ilgilendirmiyor. Çoğu, bugün hâlâ oy kullanma davranışı ve parti sadakatini şekillendiren Anadolu'nun kırsal muhafazakâr yapılarından geliyorlar. Bu bağlamda, Erdoğan'ı daha fazla benimsedikleri anlaşılıyor. Bir diğer önemli nokta, örneğin Almanya'daki vatandaşlar güncel siyasi gelişmeleri iktidarın kontrolündeki gazete ve TV'lerden takip ediyorlar. Alman basını bu kitle tarafından neredeyse hiç takip edilmiyor. Bu nedenle iktidar medyası tarafından yaratılan manipülasyon alanının burada daha etkili olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak, Avrupa medyası ve kamuoyu seçimleri ilgiyle takip ediyor. Politikacıların köşeli açıklamalarına pek şahit olmuyoruz ama geçenlerde Almanya'nın Türkiye kökenli Tarım Bakanı Cem Özdemir, "Kılıçdaroğlu kazanırsa Türkiye yeniden demokrasiye kavuşur" dedi örneğin. Bu arada, Berlin sokaklarında yapılan ve seçimin sorulduğu bir röportajda, çok sayıda Alman'ın, "Türkiye'de seçimin eşit şartlarda gerçekleşeceğini ve adil bir şekilde sonuçlanacağını düşünmediğini" öğrendik. Avrupa'da seçime ilişkin durum bu. Nefretten, ötekileştirmeden ve dinbazlardan arınmış, huzur dolu, özgür günlerin yaşanacağı bir ülke diliyorum.
Avrupa medyasında seçim: Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu?
Özgür Çoban
Birçok ekonomist, "Kılıçdaroğlu ile birlikte ülkenin demokratik standartlarının yükseleceği ve hukuk devletinin güçleneceği" tespitinde bulunarak, bunun da "Türkiye'yi yabancı yatırımcı için yeniden cazibe merkezi hâline getireceğini" ifade ediyor.
Türkiye'de, sonuçları itibarıyla gelecek onlarca yılın nasıl şekilleneceğine ilişkin önemli veriler içeren 14 Mayıs seçimleri, Avrupa medyası tarafından ilgiyle takip ediliyor. Tabii olarak diasporanın en geniş olduğu Almanya'da medya seçimlere daha yoğun bir ilgi gösteriyor.
Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa ya da İspanya medyalarına kuşbakışı göz attığımızda seçimlere ilişkin 3 ana tema göze çarpıyor. İlk etapta hemen hemen tüm analizlerde, İstanbul'daki belediye başkanlığı seçimlerinin temelsiz bir iddiayla tekrarlanması anımsatılarak, "Acaba Erdoğan, nezaket ve zarafetle koltuğunu devredebilecek mi" sorusuna yanıt aranıyor. Birçok yorumcu, "20 yıllık iktidarın ardından Erdoğan'ın huzur içinde sarayı bırakacağına inanmadıklarını" dile getiriyor.
Göze çarpan ikinci başlık ise "Erdoğan'ın, Avrupa'da ilk kez oyun kuramadığı" ana fikri üzerine inşa ediliyor. Doğrudur. Bu seçimde, Avrupa medyası daha çok Kemal Kılıçdaroğlu'na fokuslanmış görünüyor. Sık sık Kılıçdaroğlu'nun "sağlam bir demokrat" ve "aydın bir entelektüel" olduğu vurgulanıyor.
Gazeteler, Kılıçdaroğlu'nun biyografilerine yer veriyor. Üçüncü ana tema ise "Erdoğan'ın otoriter yönetim tarzının kitlelerde bıkkınlığa neden olduğu" ifade ediliyor. Otoriter baskının sonucunda iktidar partisinin Ankara ve İstanbul başta olmak üzere elindeki birçok büyükşehir belediyesini kaybettiğine dikkat çekiliyor. Birçok medya organı "Kılıçdaroğlu'nun 20 yıl sonra Erdoğan'ı yenebileceği" ana fikrinde birleşiyor.
Diğer yandan Avrupa medyasında, Erdoğan'ın troller, bot hesaplar ve sahte hesaplarla seçimi kontrol altına almaya çalıştığına dair haberlere de yer veriliyor. "Erdoğan'ın kontrolündeki trol ordusuyla toplumsal yaşamın her alanını kontrol altına almaya çalıştığı" öne sürülüyor. Avrupa medyasında ayrıca, Türkiye'ye ilişkin "hukuk devleti ilkesi" ve "demokrasi"ye atıfta bulunulan çok sayıda analiz ve habere rastlıyoruz.
Birçok ekonomist, "Kılıçdaroğlu ile birlikte ülkenin demokratik standartlarının yükseleceği ve hukuk devletinin güçleneceği" tespitinde bulunarak, bunun da "Türkiye'yi yabancı yatırımcı için yeniden cazibe merkezi hâline getireceğini" ifade ediyor. Avrupalıların "önemli bir pazar" olarak algıladıkları Türkiye'de antidemokratik gelişmeleri yakından takip ettiğini biliyoruz.
Bununla birlikte seçim süreci başladığından bu yana "Avrupa, ortada bir mülteci anlaşması varken Erdoğan'ın gitmesini ister mi" sorusuna sıkça muhatap olduk. Suriyeli mültecilerin Türkiye'ye iyice yerleştiğini hatta bir kısmının vatandaşlık aldığı biliniyor. Bununla birlikte mülteci anlaşması olsa da olmasa da Avrupa göç yollarını nihai noktası.
Ukrayna da dahil olmak Afrika ve Ortadoğu'dan göçmen akışı devam ediyor. Ayrıca Türkiye'den de Avrupa'ya geçişler devam ediyor. Buradan hareketle Avrupa için göçmenleri insani koşullar altında vatanlarına göndermeyi vadeden Kılıçdaroğlu'nun daha iyi bir seçenek olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan, haberler ve analiz yazılarında, Erdoğan için bu kez üstesinden gelemeyeceği büyüklükte zorluklar bulunduğu belirtiliyor. Ekonomik çöküş, yüksek enflasyon ve deprem sonrası yaşanan fiyaskolar... "Tüm bu etmenlerin 6'lı masayı bir orkestra şefi gibi yöneten Kılıçdaroğlu'nun hanesine artı puan olarak yazıldığı" kaydediliyor.
Örneğin, İtalyan La Republica gazetesinda yer alan seçimlere ilişkin bir analizde, "Erdoğan, seçimi kendisiyle ilgili şahsi bir referanduma çevirdi. Ülkeyi etkisi altına alan ekonomik yıkımın olumsuz etkilerini ve bunun bedelini kendi popülaritesini kullanarak hafifletmeye çalışıyor" ifadelerini kullanırken, Alman Franfurter Rundschau gazetesi "Kaybetmek Erdoğan için artık ciddi bir olasılık" görüşüne yer verdi. İspanyol El Mundo ise "Ekonomik yıkım sandığa mutlaka yansıyacaktır" görüşünü savundu. Avrupa medyasında durum bu özetle.
Yorumlar