Alancuma’ya bu benim ilk gelişim, bir daha da yolum düşer mi bilmem, ama burada, işte tam karşımda, dallarında küpe küpe meyveler sallanan bir kiraz ağacı var. Aklıma Villon’un o unutulmaz “meyveler, çiçeklerin vaat ettiğinden de güzel oldu” dizesi geliyor. Bugün çarşamba, uzun zaman sonra ilk kez doğru düzgün bir öğle yemeği yedim. Ne kötü bir cümle oldu di mi? Oysa, “bugün pazar, beni ilk kez güneşe çıkardılar” deseydim, muhtemelen beğenecektiniz. O gün illa pazar olmalı, bizim çarşambanın bir kabahati yok ama bozuk patikada gidermişçesine o kadar takır tukur bir sesi var ki ne yapsın, en iyisi çarşamba günü yazmaya değer hiçbir şey yapmamalı. Hayatım son günlerde hep böyle ilerliyor, mesela ben şu an Ankara’ya gitmek için çıktığım yolculukta Sakarya’nın Alancuma mahallesinde oturuyor, tamircinin arabayı yeniden yola çıkılabilir hale getirmesini bekliyorum. Alancuma’ya bu benim ilk gelişim, bir daha da yolum düşer mi bilmem, ama burada, işte tam karşımda, dallarında küpe küpe meyveler sallanan bir kiraz ağacı var. Aklıma Villon’un o unutulmaz “meyveler, çiçeklerin vaat ettiğinden de güzel oldu” dizesi geliyor. Bugün burada Villon’la aramda sadece benim bildiğim bir tuhaf bağ var: İkimiz de Alancumalıların umurunda değiliz. Ama ben kiraz ağacına bakarken onun dizesini düşünüyorum. Ben çiçeklenmiş kiraz ağacını çok severim. Hele Koşuyolu’nda bellediğim bir tanesi var ki, her mayısta… Evet, ben bir de aylardan en çok mayısı severim, hatta katmerli severim. Mayıs geldi mi erik çıkar, bir de kiraz ağaçları çiçeklenir. Bembeyaz çiçekleri hiç bıkmadan hayran hayran izleyesim gelir. Hıdrellez’de, istediğin ne varsa çiziktirip bir kâğıda, beklersin bütün sene. Şu oniki ayın onbirine gerek yok, bir düşünün bakın bana hak vereceksiniz, takvimin mayısta sabit kaldığını hayal edin, ne kadar güzel di mi? Zaten mayıs bu kadar güzel olmasaydı, sevdiğim kadın da başka bir ayda doğmayı tercih ederdi. İşbirlikçi bir nüfus memuru siz bu mayısın ne kadar olağanüstü bir ay olduğunu anlamayın diye onun doğum tarihini haziran diye kayda geçirmiş. Benden duymuş olmayın, sakın ha kimselere de söylemeyin ama eğer memurun yazdığı doğru olsaydı, erikler de haziranda çıkardı, kiraz ağaçları da haziranda çiçeklenirdi. Alancuma’daki bu ağaç nasıl çiçeklendi acaba? Bizim Koşuyolu’ndaki nazenin kadar güzel olamaz ama oto sanayinin orta yerinde verdiği varoluş mücadelesine bakarsak onun da güzel çiçekler verdiğini düşünebiliriz. İyi de, gidip dalından koparmadım, haliyle tadına da bakmadım ama sanki Villon haklı, şu meyveler göründükleri kadar lezzetliyse “meyveler, çiçeklerin vaadinden de güzel” demektir. O dönüşüm esnasında kimbilir ne çok acı çekiyordur çiçekler. Acı çekmeden bembeyaz çiçeklerden koyu kırmızı meyveler çıkmaz. Ama çiçekler o korkunç acıyı göğüsleyebilirse, vaat ettikleri o güzelliğin de fevkinde, yepyeni, çok daha büyük, tahayyül edilmesi neredeyse imkânsız bir güzelliğin parçası olarak buluverirler. Karşımdaki ağaç bana bu mucizeyi kanıtlıyor yeniden. Çiçeklendiğini görmedim ama gözümün önüne getirebiliyorum, gene de bu meyvelerin vaadin çok ötesinde olduğuna eminim. Hıdrellez dilekleri de böyle; öncesinde büyük acılar yaşanacak ama nihayetinde, meyveler, çiçeklerin vaat ettiğinden de güzel olacak. Bir an için, çizmeye elinizin gitmediği şeyler gerçekleştiğinde neler hissedeceğinizi düşünün. Hayali bile ne kadar güzel di mi? Bir de gerçekleştiğini düşünün… Demiştim ben size diğer aylar takvimi fuzuli işgal ediyor, şu mayıs ayından iyisi, şu mayıs ayından güzeli mi var? E yok işte, söylüyorum ben size. Neyse, ne diyordum? Bugün çarşamba, beni ilk kez Alancuma’da bir kiraz ağacının karşısına oturttular. Yine ne kötü bir cümle oldu di mi? Siz siz olun, mayıs ayının güzelliğinden ve çarşambaları yazmaya değer bir şey yapmama kararlılığınızdan asla vazgeçmeyin.