CHP; farklı kimliklerin arasındaki sorunları gidermeye yönelik attığı eksik adımları daha kapsayıcı bir hale getirerek, Kurucu Babaların başlattığı “ulus devlet” modelini çağın ruhuna da uygun olarak “kapsayıcı ve demokratik bir ulus devlet” yönünde geliştirmelidir. Konumuz CHP’de değişim. Seçimlerden sonra muhalefetin başı olarak yürüdüğü yolda biraz yalnız bırakılmış bir CHP var. Tabii onun arkasında kendilerini yalnız bırakılmış hisseden oldukça geniş bir halk kesimi. Evet CHP bir kez daha yenildi. Bu durumu içine sindiremeyen ve eli kalem tutan birçok yazar ve aydın (benim de içinde olduğum) bu yenilginin nedenleri üzerine yazmak zorunda hissediyor kendini. Bu insanların içinde yenilginin sebeplerinden en önemlisinin CHP’nin temel ideolojik pozisyonundan ayrılması olarak görenler var. Bunlar, Kılıçdaroğlu’nun özellikle “Sünnilerle” barış arayışının yenilginin de asıl nedeni olduğunu düşünüyorlar, Ekmeleddin’den, Abdülatif Şener’e oradan 6’lı masada birlikte oturulan Babacan’dan, Davutoğlu’na, Karamollaoğlu’na ve Uysal’a kadar sağ siyasi (Sünni) figürlerle yürümenin CHP açısından yapılan en önemli yanlış olduğunda hem fikir gibiler. Alın en açık kanıtlarını! Ekmeleddin’i Cumhurbaşkanı adayı gösterdik sonraki dönemde MHP’den İstanbul vekili adayı oldu!, 6’lı masaya davet ettiğimiz Babacan 15, Davutoğlu 10, Karamollaoğlu 10 ve Uysal 3 milletvekili alarak Meclise girdi, peki aldıkları oylar bu kadar milletvekili çıkarmayı sağlıyor muydu? Hayır! Bırakın bunları en son olay, Abdüllatif Şener’in partisine de parti liderine de oy vermediği ifşasını nereye koymalı! Bütün bunlar neyi ifade ediyor derseniz, açıkçası, bütün bunlar bir zamandan beri Kılıçdaroğlu’nun stratejik çabası olan ve “Sünnilerle barış” olarak ifade edebileceğimiz politikaların CHP’nin işine yaramadığı gibi aksine ona zarar vermiş olduğudur. O nedenle de bunlar, yine “katı-laik” bir siyasi pozisyon ile “anti-emperyalist”, devletçi, milliyetçi bir CHP’ye dönmek gerektiğini söylüyorlar. Yani Atatürk’ün izinden gitmeyi! Böyle düşünüyorlar. Doğrusu bana göre bu doğru bir yaklaşım değil. Böyle nitelememin birçok nedeni var ama kısaca açıklamak gerekirse, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Cumhuriyeti kurarken buldukları  yol zorunlu bir yoldu. Önlerindeki en iyi seçenek belki bu değildi ama en uygun olan buydu: Türklük ve Diyanet kontrollü bir Sünnilik. Kurucu Babalar tarafından, 1924’de aynı gün çıkarılan 2 kanundan birinin Tevhid-i Tedrisat Kanunu, diğerinin Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu olması tesadüf olamaz. Amaçları, biri eğitimin, diğeri de dinin merkezi devlete bağlanarak kontrolünün sağlanmasıyla farklı etnik ve inanç kimliklerinin bir potada eritilerek bir “ulus devletin” temellerini atmaktı. Öyle de yaptılar. Uzatmayayım! Ama bu amaç tümüyle onların istediği gibi gerçekleşmedi. Özellikle Kürtler ve Türkler arasında, Sünniler ve Aleviler arasında, Sünniler ve Hristiyanlar arasında ve daha bir çok kimlik arasında beklenen uyum sağlanamadı. İşin ilginç yanı hala da bu uyum sağlanabilmiş değil. Şimdi yukarıda bıraktığım yere dönersem Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, ilk defa merkezi ve katı bir “laiklik” anlayışını terkederek, siyasi olarak laik ve Sünni İslam arasındaki birikmiş sıkıntıları birlikte aşmak üzere bir adım atmıştır. Adım doğrudur ama eksiktir. Böyle bir demokrasi adımı her şeyden önce “kapsayıcı” olabilmeliydi. Yani toplumda, kimliğinden ötürü sıkıntı yaşayan, (daha doğrusu iktidarda kalmak üzere kimlikler arasında kutuplaştırıcı politikalardan medet uman AKP hükümetinin aksine) mağdur bütün kimlikler arasında bir türlü oluşamamış bir uyumu sağlamaya çalışması daha doğru bir adım olacaktı. Atılan adımın ikinci yanlış yanı, CHP’nin, bu ülke siyasetinde oldum olası varolan yanlış bir uygulamayı devam ettirmesi olmuştur. Bizde partiler kişilerin nitelikleri üzerinden bir tür temsiliyet varsayarak siyaset belirlerler. Alevileri de mi temsil etmeliyiz? O zaman tanınmış bir Alevi ailesinden birini listeye koyalım. Kürtleri de mi temsil etmeliyiz alırsın bir Kürtü vekil yaparsın olur biter! Ya da bir Ermeni’yi… Bu tutum aslında farklı kimliklerin var olan sorunlarını ve taleplerini siyasete taşımaktan çok uzak bir yaklaşımdır. Çünkü seçilen bu kişiler etnik ve inanç bakımından seçildikleri kimliklerin insanlarıdırlar ama o kimlikleri temsil etme yetenekleri çoğu zaman yoktur. O nedenle de Ekmeleddin bir sonraki seçimde MHP’den aday olması, Abdüllatif Şener’in de Sinan Oğan’a oy vermesine şaşırmamak gerekir. Özetle bence Kılıçdaroğlu’nun, Kurucu Babaların başaramadığı farklı kimliklerden oluşmuş Osmanlı bakiyesi bu toplumda barıştırıcı ve uyum sağlayıcı politikası önemli bir adımdı. Ancak CHP; bu konuda iki önemli hata yaptı. Birincisi; AKP’nin oyununa gelerek Kürtleri ve Alevileri yeterince kapsayamadı. İkincisi ise kapsama alanına girmesi gerekenler bizatihi mağdur kimliklerin insanları olmalıydı, o kimliklerin içinden seçilmiş “bazıları” değil. Bu nedenlerle CHP; farklı kimliklerin arasındaki sorunları gidermeye yönelik attığı eksik adımları daha kapsayıcı bir hale getirerek, Kurucu Babaların başlattığı “ulus devlet” modelini çağın ruhuna da uygun olarak “kapsayıcı ve demokratik bir ulus devlet” yönünde geliştirmelidir. Bence bu yön CHP’ye daha yakışan bir yön olacaktır.