"Zenginin sözüne belli diyorlar Fukara söylerse deli diyorlar Zamane şeyhine veli diyorlar Gittikçe çoğalır delimiz bizim" Aşık Serdari İçinde bulunduğumuz dönemde tartışılan ve giderek daha yoğun şekilde ele alınacak Post-Truth/Post-Gerçek kavramı aslında bugünün siyasetinin nereye evrilmekte olduğunu daha doğrusu geldiği yeni düzeyi ifade etmektedir. Bu kavram bize yalanın iktidarını anlatmaktadır. Algıyla devlet yönetmeyi, gerçekliği ters yüz etmeyi başka bir deyişle bir gün söylediğini diğer gün inkar etmeyi anlatmaktadır. Diğer taraftan 19. yüzyılda ortaya çıkan ve 20. yüzyılda iktidar olan popülizmin yeni halini anlatır. Bir anlamda post-popülizmdir. Gerçekten keskin kopuşu ifade eder. Dünyanın genelinde yükselen ırkçı, otoriter, yabancı düşmanı, mezhepçi ve kimlikçi siyasetlerin toplamı Post-Gerçek dönemi anlatır. Bu dönemin ekonomi-politik çözümlemesini yaptığımızda karşımıza; yabancılaşmanın, sömürünün ulaştığı düzey çıkmaktadır. Elbette gerçeği ifade eden siyasetin ağır yenilgisini de… Yaşanılan ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel krizlerin insanı sürüklediği bir çağda çaresizce egemenlerin söylediği yalana biatı anlatır. İnsana gerçeği söyleyen siyasetin yani sol siyasetin gerçeği üretme, yayma ve iktidara taşıma yani bütünüyle başka bir dünya kurma mücadelesinin şimdilik yenilgisini anlatır. Althusser’e göndermede bulunursak devletin (siz egemenlerin diye okuyun) ideolojik aygıtları ile gerçeğe ağır bir saldırıyı anlatır. Buraya kadar anlatılanın yaşadığımız iklimi tanımladığı görülmektedir. Bu iklim içinde ne kadar kalacağımız ise doğruyu ifade edecek yeni kurumların, yapıların ve söylemlerin inşasına bağlıdır. Bugün Türkiye ve de dünya solu için temel mesele yaşadığı dönemi kavramaktan uzak çözümleme ve hareket tarzıdır. Memleketimiz solunun eleştirisi kolay bir iştir ve çoğunlukla da haksızca yapılır. Ancak bu yeni dönemin kendisini dayatan siyasetine karşı yeni bir siyaset inşa etmek için sağlam tutarlı bir eleştiri ve çözüm yollarının sunulması gerekmektedir. Sol siyasetin gerçeklikle ilişkisi; gerçeği gösterme, gerçeği söyleme, gerçeği örgütleme ve yalanı iktidardan etme çabasıdır. Dolayısıyla Post-Gerçek dönemde gerçeği ifade etmenin yeni kanalları bulunmalı ve bu çerçevede gerçekler halkla buluşturulmalıdır. Post-Gerçek dönemde siyaset için yeni kurumlara ihtiyaç var derken aslında Gramsci'nin hegemonya kavramına müracaat ediyoruz. Düşünce kuruluşlarından, araştırma enstitülerine, medya kuruluşlarından yeni iletişim teknolojilerine kısacası hem doğruyu üretecek hem de yayacak kanalları oluşturmadan bu çağda siyaset yapmanın anlamı, karşılığı ve geçerliliği yoktur. Bu dönemi sonlandıracak ya da her alandaki eşitsizlikleri, baskıyı, sömürüyü ve zulmü kaldıracak tek şey gerçeği söylemektir. Gerçeği söylemek için de onu bilmek yetmiyor, onu egemen kılacak bir stratejiyi yaşama geçirmek gerekiyor. Aşık Serdari’nin dediği gibi “zamane şeyhine veli” dememek için yeni dönemi iyi anlamak ve ona göre mücadele araçlarını geliştirmek gerekiyor.