Ülkemiz siyasi tarihindeki en büyük olumsuzluklardan birine tanıklık ediyoruz. Mevcut iktidar; devletin bütün imkanlarını, kurumlarını kullanarak, bütün demokratik ilke, değer ve kazanımları yok sayarak kaybettiği bir seçimi gayri hukuki bir biçimde yineleyerek, zorla kazanmaya çalışmaktadır. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böylesi bir seçim süreci yaşanmamıştır. Meselenin bu denli ulusal-popüler kılınmasının birçok nedeni ileri sürülebilir. İstanbul’un konumu, siyasetteki belirleyiciliği, kaynak üretimi ve dağıtımındaki işlevselliği v.d. Ancak başka bir duruma daha dikkat çekmek gerekmektedir. O da şudur; Ekrem İmamoğlu şahsında ortaya çıkan durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dönük ciddi bir rakibi gündeme getirmiştir. Şöyle ki, program, proje ve ideoloji dışında personalizm olarak tanımlayabileceğimiz kitlelerin kendini bulduğu bir siyasi figürün ortaya çıkışı AK Parti cenahındaki en büyük endişedir. Kazanılmış bir seçimi elinden alınarak mağdur edilmiş bir Ekrem İmamoğlu hikayesi aslında belediye başkanıyken cezaevine yollanan Recep Tayyip Erdoğan öyküsü akla getirmektedir. Kendi elleriyle yarattıkları bu durumla baş etmek adına daha önce kendilerine yönelik olarak kullanılan araçları ve söylemleri kullanıyorlar. Bütün bunların Ekrem İmamoğlu’nu daha da büyüttüğünü not etmek gerekmektedir. AK Parti öyle derin bir çelişki içindedir ki bir taraftan kendi liderlerini andırdığı için İmamoğlu’ndan korkuyor diğer yandan ise aslında onun da kendileri gibi “kibirli, kavgacı” olduğunu göstermeye çabalıyorlar. “Bu da bizim gibi” demeye, dedirtmeye, göstermeye çalışıyorlar. Ekrem İmamoğlu’nun halkla kurduğu ilişki, yarattığı etki ve son olarak Karadeniz turunda toplanan büyük kitleler aslında AK Parti iktidarının endişelerini haklı çıkaracak düzeyde. Zira kendi liderlerinin rüzgarı gibi başlayan, günden güne artan bir büyük umut dalgası toplumun bütün kesimlerinde karşılık buluyor. O nedenle Ekrem İmamoğlu’nu negatif bir paranteze almak için çabalıyorlar ve bunun sonucunda çok büyük hatalar yapıyorlar. Pontus göndermesi, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin “Topal Osman Ağa’nın Kurtuluş Savaşı döneminde Pontuslulara karşı, bu bölgeyi Pontuslulaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin bir benzeri şu anda yine biz torunları tarafından bu mücadelenin verilmesiyle karşı karşıyayız” ifadeleri aslında işin sağlıklı politik bir zeminden çıktığını göstermektedir. Ekrem İmamoğlu’na yönelik montajlarla oluşturulmaya çalışılan algılar kısa süre içinde yalanlanınca kitlesel sorgulamalar ortaya çıkıyor. Bugün itibariyle AK Parti kendi kitlesini dahi ne seçimin yenilenmesine ne de İmamoğlu hakkında yaratmak istediği algıya inandırabilmiş değil. Sistemsel olmayan bir propaganda, korku temelli ve saldırganlık dozu yüksek bir söylem rakibi güçlendirir. Yukarıda dile getirdiğimiz gibi bu korku sadece İstanbul’un kaybedilmesi korkusu değildir. AK Parti için “tehlike” daha büyüktür. Çünkü kendi liderlerine benzer bir toplumsal, siyasal etkiyi yaratmakta olan, geniş bir umut dalgasıyla toplumsal değişimi, beklentiyi ortaya çıkaran yeni bir siyasal figürün kendilerini siyaseten tasfiye edeceğinden endişe ediyorlar. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan İmamoğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak değil, kendilerine rakip bir cumhurbaşkanı adayı olarak görüyor ve bunun endişesini yaşıyorlar. O nedenle şimdiden önünü kesmeye çabalıyorlar. Yıpratma amaçlı hamleler sadece İstanbul için değil, şimdiden ulusal-popüler bir siyasal figürün inşasında önemli yol kat eden ve bu eksende oluşan atmosferi dağıtmaya dönük. “Proje” yakıştırması bu yüzden. Eğer İmamoğlu’nun İstanbul ile sınırlı kalacaklarını bilseler ne proje derler ne de bu denli üstüne giderler. Korkuları İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan örneğinde olduğu gibi İstanbul’dan Ankara’ya gelmesidir. O nedenledir ki 31 Mart öncesi söylemden vazgeçildi. Saadet Partisine dönük eleştiriler rafa kaldırıldı. Binali Yıldırım Diyarbakır’a gidip “Kürdistan” ve “PEKEKE” ifadelerini kullandı. Bütün bunlara dönük olarak MHP’den tek bir eleştiri gelmedi. Çünkü mesele ne pahasına olursa olsun İstanbul’da seçimi kazanmak ama ondan daha da önemli olan Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmektir. Elbette arzu edilen her zaman gerçekleşmiyor. Dahası toplumsal ve siyasal karşılığı günden güne güçlenen bir adaya karşı acımasız bir orantısızlıkla gitmek halkı onun arkasında sabitler. AK Parti yaptığı hatalarla ne denli büyük ve kitlesel bir yığınağı Ekrem İmamoğlu arkasından yaptığının yeni yeni farkına varıyor ama bu durum korku ve kaygıyı arttırdığı için daha fazla hata yapmasına neden oluyor. Elbette Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı şimdiden kesinleşen bir durum değildir. Sürecin nasıl gelişeceği, ne tür hareket tarzları, aktörleri ortaya çıkaracağı bilinmemektedir. Ama AK Parti bu konuda son derece net görünüyor. İmamoğlu onlar için son derece tehlikeli bir aday kompozisyonu teşkil ediyor. İstanbul özelinde farklı politik konumlanışları, kimliksel yapıları bir araya getirip seçimi kazanan birinin ülke genelinde de aynı başarıyı göstermemesi için bir neden olmaz. AK Parti’deki bu düşünce ve kabul aslında kendi iç krizlerinin de yarattığı derin bunalın da bir sonucu. Daha düne kadar siyasal arenada rakip tanımadıklarını söyleyen, bunun rahatlığını yaşayan bir parti bugün Ekrem İmamoğlu şahsında derin bir endişeyi taşıyor. Mesele İstanbul’u aşmış durumda...