Kuzey Irak’ta yapılacak referandumun kaybedeni AKP olacak. Referandumu engellerse tek müttefiki olan, seçim dönemlerinde desteğini istediği Barzani’yi kaybedecek. Elbette AKP’ye oy veren Kürtlerin de ciddi bir duygusal kopuşu olacak ve bu önümüzdeki seçimlere yansıyacak. Eğer AKP referandumu engelleyemezse içerideki başta Devlet Bahçeli olmak üzere milliyetçilerin oylarını kaybedecek. AKP’nin bu süreçten kaybetmeden çıkması mümkün değil. Ancak bu sürecin AKP’yi aşan bir boyutu var. İlk olarak Kürtler, parçalı olarak yaşadığı bütün coğrafyalarda çok büyük sıkıntılar, akıl almaz dramlar yaşamışlardır. Her ne kadar referandum içeride ve dışarıda sıkışan Barzani için tek çıkış yolu olsa da bu Kürtler içinde tarihi bir anlam taşımaktadır. Orta Doğu’da Irak, Suriye, İran ve Türkiye statükosu bugüne kadar bir Kürt devletinin kendileri için ölüm kalım meselesi olarak görüp bu çerçevede yorumladılar, politikalarını böyle inşa ettiler. ABD’nin Saddam’a karşı yürüttüğü savaşlar, Suriye’de ortaya çıkan durum Kürtlerin yerleşik bir halk olarak belli özelliklerinin dünyaca fark edilmesine ve Orta Doğu siyasetinde özneleşmelerine imkan tanıdı. Nüfusu, yaşadıkları bölgedeki kaynaklar, artan etki alanı yeni bir Kürt yaklaşımını ortaya çıkardı. Birileri bunu emperyalizmin bir oyunu olarak görüp bu çerçevede bir pozisyon alırken Kürtlerin taleplerine karşı çıkanların emperyalizmle ilişkilerini görmemeleri iyi niyetli ve sağlıklı bir yaklaşım değildir. Dolayısıyla Kürtlerin taleplerini emperyalizm üzerinden okumak ya da o paranteze almaya çalışmak yaşanan sorunları anlamada ve çözmede hiçbir katkı sunmayacaktır. Başta Türkiye olmak üzere Kürlerin emperyalistlerle işbirliği yaptığını düşünenler o zaman Kürtlerle birlik olup emperyalizme karşı mücadele etmeli. Ama bu da kabul edilmiyor. Peki ne isteniyor? Kürtler eskiden olduğu gibi devletlerin işbirliği ve zoruyla bir halk olmaktan kaynaklı hiçbir haklarını kullanmasınlar ve asimilasyona razı olsunlar. Ama ok yaydan çıktığı için bu mümkün olmayacaktır. Orta Doğu’yu kazanmak Kürtleri kazanmakla mümkündür. Türkiye en yoğun Kürt nüfusunun yaşadığı ve Kürtlerle her alanda en sağlıklı ilişki geliştiren ülke olarak bu soruna çok daha farklı bir yaklaşım sergilemelidir. Kürtlerin her ülkede ayrılma gibi olağan üstü bir çabaları yok. O zaman birlikte yaşamın demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük ve barış zeminin de bir projesi olmalı ve bu yaşama geçirilmelidir. Orta Doğu’da Türklerin ve Kürtlerin ittifakı, birlikte hareket etmesi çok başka bir dünyanın bu bölgede inşası anlamına gelecektir. Hem Türklerin, hem de Kürtlerin kazanacağı böylesi bir birliktelik Türkiye’nin içinde bulunduğu bütün sorunları aşmasında çok ciddi bir imkan sağlayacaktır. Alışıla geldik yaklaşımlar artık miadını doldurmuştur. Türkiye Kürtlere ilişkin yeni bir temelde politika üretmelidir. Kürtlerden, onların temel haklarından korkarak sürekli emperyalistlere ödün veren bir ülke olmaktan çıkıp, Kürtlerle omuz omuza yürüyen bir ülke ancak barışın, huzurun ve kardeşliğin ülkesi olabilir. AKP’nin bu konuda statükoya teslim olmuş, geleneksel ama artık getirisi tartışmalı bir politikadan çıkması pek mümkün görünmemektedir. Türkiye’de siyasal partiler hep işin kolayını kaçıp geleneksel devlet politikası ile bir sonuç almaya çalışmışlar ama bugün gelinen noktada bu politikanın artık işlevsiz hala geldiğini bütün pratiğiyle ortaya koymaktadır. Türklerle Kürtlerin büyük barışını sağlayacak siyaset ve aktörler bu bölgede geleceğe yön verecek aktörler olacaktır.