Cumhuriyet Halk Partisi’nin 36. Olağan Kurultayı hem partinin bundan sonraki politik konumlanışı hem de ülkenin sorunlarına dönük yaklaşımlarıyla güncel ve tarihsel önem ve değer taşımaktadır.
Parti tüzüğünün 52. Maddesi’nde “toplumun ve ülkenin sorunlarına yönelik partinin tutumunu karara bağlayan” en yüksek organ tanımı bütün kurultayları olduğu gibi bu kurultayı da önemli kılmaktadır. CHP tarihine bakıldığında ülkenin en kritik zamanlarında toplanan kurultaylarda ülkenin sorunlardan kurutulması için hep bir çıkış yolu önerdiği görülür. Yani birçok kurultay ülkenin yön haritasını çizmiş ve ülkenin, siyasetin geleceğini belirlemiştir.
İlk kurultayı, ülkenin kurucu kongrelerinden Sivas Kongresi olarak kabul edilen CHP’nin kurultayları bu ülkenin kurucu süreçlerini şekillendiren bir nitelik taşımaktadır. İkinci Kurultayı 15 Ekim 1927 yılında toplanan ve Atatürk’ün Büyük Nutuk’u okumasıyla tarihe geçen CHP’nin Cumhuriyetçi, Halkçı, Laik, Milliyetçi ilkeleri bu kurultayda belirlenmiştir. 1931 yılında devletçilik ve devrimciliğin eklenmesiyle CHP’nin 6 oku parti programına girmiştir.
Çok Partili yaşama geçtikten sonra ve Demokrat Parti’nin baskılarının en yoğunlaştığı dönemde toplanan 12 Ocak 1959 tarihli 14. Kurultay'da kabul edilen “İlk Hedefler Beyannamesi” bir taraftan DP’nin anti-demokratik uygulamalarına karşı bir çıkış yolu sunmuş; diğer taraftan ülkede sistemin restorasyonuna dönük kurumsal ve politik öneriler getirmiştir. Seçim sisteminden bağımsız yargıya; sendikal haklardan sosyal haklara geniş bir demokratikleşme atılımı niteliği taşıyan bu kurultay aynı zamanda 27 Mayıs darbesinden sonra uygulamaya konulan bir programa dönüşmüştür. 1965’den 1980 yılına kadar olan CHP Kurultaylarında partinin sol içindeki konumu tartışılmış ve belli tanımlara ulaşılmıştır.
Türkiye sosyalist hareketinin ulaştığı örgütsel ve politik düzey ile bunun karşı cephesinde yer alan sağ/milliyetçi hareket CHP için bir konumlanmayı gerekli kılmış ve CHP lideri İsmet İnönü “ortanın solundayız” açıklamasını yapmıştır. Bu tanım her ne kadar İnönü’ye ait olsa da bunu programatik içeriğe kavuşturan Bülent Ecevit olmuştur. 1966 yılında toplanan 18. Kurultay'da Bülent Ecevit’in konuşması onu “ortanın solu”nun yeni lideri konumuna getirmiş ve bu tartışmalar, ayrışmalar sonucunda Ecevit galip gelerek 14 Mayıs 1972 yılında toplanan kurultayla genel başkanlığa seçilmiştir.
1974 yılındaki 22. Kurultay'da “demokratik sol” kavramı tartışmaya açılmıştır ve Bülent Ecevit bu kavramı üzerine derin çözümlemeler yapmıştır. 1976 yılındaki Tüzük Kurultayında 6 oka ek olarak sosyal demokrasinin temel ilkeleri kabul edilmiştir.
12 Eylül 1980 darbesi ve CHP’nin kapatılması hem ülkedeki demokratik gelişime hem de partinin siyasal olarak yenilenmesine, kendisini daha solda konumlandırmasına engel olmuştur.
1985 yılında SODEP ve Halkçı Parti'nin birleşimiyle kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti sosyal demokrat vurgusunun doruğa çıktığı, Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel sorunlarına sol bir perspektifle yaklaştığı bir süreci başlatmış; yerelde iktidar olmuş, genelde ise koalisyon ortağı olmayı başarmıştır. SHP sosyal demokrat ve sol siyaset açısından CHP için de önemli bir fasıl olmuştur. Ancak Kürt sorununda çatışmaların derinleşmesi, SHP’nin sistem açısından bir tür istikrarsızlık unsuru olarak görülmesine neden olmuş ve sonrasında tasfiye süreci başlamıştır.
9 Eylül 1992’de CHP’nin yeniden açılması, 18 Şubat 1995’te SHP ve CHP’nin CHP çatısı altında birleşmesi, 9 Eylül 1995’te Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanı olması partinin yeni bir siyasal hatta kaymasına neden olmuştur. Bu siyasal hat, lider odaklı ve devlet merkezli bir nitelik taşıyordu. Deniz Baykal dönemi CHP’sinin Anadolu Solu, yeni sol tartışmaları küreselleşmeyle uyumlu bir solu esas alıyordu. Hem dünyada hem de Türkiye’de neo-liberalizm uyumlu bir konumlanış krize girmiştir ve hala bu krizden çıkmış değildir.
33. Olağan Kurultay'da CHP Genel Başkanlığına seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşması partinin “daha sol”, “daha halkçı” bir çizgiye kayacağı işaretlerini vermiş; CHP, Kılıçdaroğlu döneminde sosyo-politik hatta önemli program ve projeler hazırlamış ve kamuoyuna sunulmuştur. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun 4. Büyük Devrim olarak tanımladığı Özgürlük ve Demokrasi Devrimi önemli bir tespit ve çözüm niteliği taşısa da hala ideolojik/politik bir hatta gerekli programatik içeriğe kavuşturulmamıştır.
Bugün Türkiye her alanda bir krizin içindedir. Bu krizi çözecek olan siyasal bir kadronun, hareket ve programın adım adım ama çok hızlı bir biçimde yürürlüğe girmesi ile mümkündür. Bugüne kadar CHP Kurultaylarına bakıldığında kriz anlarında tarihsel, toplumsal ve siyasal çıkışların toplum önüne konulduğunu görmekteyiz. CHP’den bugün de beklenen böylesi bir hamledir. Genel tanımlarla değil; somut öneri ve yaklaşımlarla kurultay gerçekleştirilmelidir. CHP Kurultaylarının bir diğer ayırıcı özelliği zor zamanlarda partinin kendi konumunu tanımlaması, hangi siyasi pozisyonda olduğunu netleştirmesidir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye'nin siyasi tarihine geçen bir eylem olan Adalet Kurultayı öncesinde, referandumdaki "Hayır" pozisyonunda ortaya konan temel beklentiler, bu kurultayda somut politik öneriler olarak kamuoyuna sunulmalıdır.
CHP kurultayı Türkiye’ye bir yol haritası sunmalıdır. Dış politikanın yeniden inşasından toplumsal ve siyasal özgürlüklere, OHAL’in kaldırılmasından düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasına, güçler ayrılığı ilkesinin bütün unsurlarıyla yaşama geçirilmesinden eğitim reformuna kadar çok farklı alanlarda bir yeniden dönüşüm, değişim hedefi kamuoyuna açıklanmalıdır.
Ali Haydar Fırat yazdı | Kurultaya giderken CHP
Ali Haydar Fırat | CHP’nin kurultayı 21. yüzyılın siyaseti