Son anayasa değişikliğinin içeriği ve bu eksende yapılan değerlendirmeler bize aslında AKP'nin neyi amaçladığını ve neyi hedeflediğini göstermektedir. AKP'li vekilin anayasanın ilk dört maddesi değiştirilebilir ve ya Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın "bu değişiklikten sonra seçimleri muhafazakarlar belirleyecek" mealindeki sözleri meselenin bir yandan sınırsız bir iktidarı cumhurbaşkanına sunmak, diğer yandan toplumsal ve siyasal düzenin İslami usul ve esaslara göre belirlemek olduğunu ortaya koymaktadır.
Demokratik bir zihniyet ve düşünce ikliminde yetişmeyenlerden demokratik bir düzen beklemek ya da böyle bir düzeni sahiplenmelerini istemek bu ülkenin liberallerinden daha saf olmayı gerektirir. Bu ülkede bir zamanlar kimi "sosyalistler", Kürt aydınları ve liberaller AKP'ye akıl vermeye kalkarak, AKP eliyle memlekete demokrasi getireceklerini düşünüyorlardı. Memlekette "Kemalist vesayet" vardı, el birliğiyle bunu ortadan kaldıracaklardı. Elbette AKP istediği güce kavuşunca bunların hepsinden kurtuldu. Aslında AKP'nin belki de hayırlı diyebileceğimiz tek işi herkesin safının netleşmesini sağlamak oldu. Artık bugün AKP için durum ya koşulsuz şartsız onun iktidarına biat edersin ya da ona karşı olduğun için başına geleceklere katlanırsın haline gelmiş vaziyette. Tüm bunlar için bir zemine ihtiyaç vardı ve AKP 15 Temmuz FETÖ'nün darbe girişiminden sonra bu zemine kavuşmuş oldu.
Bugünden sonra AKP iktidarda kaldığı sürece olağanüstü hal rejimi asla kalkmayacak. Anayasa değişikliği geçtiği anda bu olağanüstü hal daha da koyulaşacak, sıkıyönetim ve benzeri anti-demokratik hallere tanıklık edilecek. Ancak bu noktada bir ayrım yapmak gerekmekte; AKP sürekli kendi gerçekliğine dönme mücadelesi veren bir hareket oldu. Çok kaba bir biçimde bu şeriat olarak tanımlanamaz. Bu rejim anti demokratik uygulamaların islamcı bir senteziyle kurgulanan, yeni Osmanlıcılık ve İslamcılık bileşenlerinin oluşturduğu bir hibrit rejim olacaktır. Bu rejimin en büyük aşaması şüphesiz ki bu anayasa değişikliği olacak. Ancak bu değişiklik ile aslında anayasa artık işlemez hale gelecek.
Güç ve daha fazla iktidar istenci onu elinde bulunduranları gerçeklikten koparır ve onlara yeni bir gerçeklik oluşturma cesareti verir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yönetim tarzı her zaman tek adam olmak, hesap vermemek ve kanun ile sınırlandırılmamak oldu. Şimdi bu anlayış bir devlete ve topluma egemen kılınmaya çalışılmakta. AKP mevcut gücüyle bu anayasa değişikliğini geçirebilir ama bu değişiklikle bir sistem kurması ya da istediği sistemi kurması mümkün olamaz. Bu tamamen dönemsel bir durum olarak kalacaktır. Zira bu ülkenin birikimi, sosyolojisi ve siyasal, kurumsal yapısı bu değişikliği kaldıramaz. Aynı doğrultuda bu denli dış dünyaya bağımlı bir ülkenin böylesi hibrit bir rejimi kabul etmesi de mümkün olmayacaktır.  Nihayetinde bu değişiklik kabul edilirse bir ara döneme ve bir tür türbülansa girmiş olacağız. Çok uzun sürmese de bu sürecin ülkeye maliyeti ağır olacaktır. Böylesi bir sürecin yaşanması durumunda oluşacak maliyetin bütün boyutları halka çok iyi anlatılmalı. Ancak bu şekilde bu değişiklik yasalaşmaz ve Türkiye'nin normale dönmesi sağlanabilir. Bu normal elbette ki temel hedef olmamalı. Türkiye'nin önüne gerçek bir demokratik ve özgürlükçü rejim seçeneği sunulmalı. Sadece savunmada kalmak ve var olanı savunmak bir negatif propagandaya sıkışmak demek. Halka gelecek tasarımı sunmak ise bir taraftan AKP seçeceğinin genel karakterini diğer yandan güzel bir gelecek tahayyülünü ortaya koyacaktır. Bugüne kadar muhalefetin AKP karşısında sürekli olarak savunmada kalma hali kaybettirdi. Dolayısıyla bunu aşmak gerektiği ortada. Bütün toplumu birleştirecek ve birlikte hareket ettirecek bir hareket, söylem ve gelecek tasavvuru zorunlu. Eğer bu başarılırsa gerçekten yeni bir Türkiye'nin kapısı açılır.
AKP'nin baskı ve dayatmadan başka bir seçeneği kalmadı. Artık toplumsal rızayı üretecek bir söylem ve eyleme sahip değil. Bunun için baskı tek seçenek olarak elinde kaldı. Ancak bu yüzyılda ve bu koşullarda bunun da sürdürülebilirliği mümkün değil. Yani salt baskıya dayanarak böylesi bir ülkeyi yönetmek mümkün olamaz. 12 Eylül bile buna cesaret edemedi. AKP'nin islamcı referansla yeni bir rejim inşası da mümkün değil. Böylesi bir rejim hem içeride hem dışarı da derin yarılmalara ve çatışmalara neden olur. AKP bir süredir kendi sahasında top çevirmektedir. Bunun ne kadar süreceğini çok uzak olmayan bir gelecekte hep birlikte göreceğiz. Toplumlar iyi yönetilmek ister. Herkesin kendisine saldırdığı algısı bir yere kadar işler. Bir yerde toplum başka siyasi arayışlara geçer. AKP'nin yedi düvele karşı mücadele ettiğinin kabul görmesi mümkün değil. O nedenle gerçekçi bir söylem ve hareket tarzıyla yeni bir mücadele ve inşa süreci başlatılmalıdır. Ülkenin kurtuluşu buradadır.