Başkanlık sistemlerinin otoriter eğilimleri beslemesine karşılık, AKP-D. Bahçeli teklifi güç zehirlenmesine yol açacak düzeydedir. Başkanlık sistemlerinin bu sorunlu yönünün hayata çıkaran nedenlerin başında yönetme yetkisinin tek kişiye verilmesi gelir. Özellikle de demokratik kurum ve kuralların kökleşmediği ülkelerde bu olasılık hayli yüksektir. Yönetme yetkisinin tek kişiye verilmesi, önceki yazılarımızda da dile getirdiğimiz gibi, iktidarı kişiselleştirip parlamenter sistemlerde muhalefeti olağanlaştıran yasama organını ve onun gücünü arka plana atan bu olasılığı pekiştirir. Peki soru şu: AKP-D.Bahçeli anayasa teklifi bu gelişimi engelleyen özellikler / mekanizmalar içeriyor mu? Yanıt maalesef sadece olumsuz değil; teklif bu sorunu daha hızlı ve derinden hayata geçme gizilgücü (potansiyeli) taşımaktadır. AKP-Bahçeli teklifi, başkanlık makamına oturacak olanlarda güç zehirlenmesine yol açacağını ileri sürebiliriz. Türkiye’deki tipik siyasetçi profilini aklımızda tutarak şöyle açıklayalım: Seçimlere başkan adayı olarak giriyorsunuz. Geçmişinizde de ispat ettiğiniz gibi çok demokrat birisiniz. Seçim süreci başlıyor. Halk / kamuoyu, kimin başkan seçileceği ile ilgileniyor; TBMM / milletvekilliği seçimleri geri plana atmış. Kimse milletvekili adaylarıyla ya da partiyle ilgilenmiyor, (Cumhur)başkan kim olacak ile ilgileniyor. Yani bütün ilgi sizin üzerinizde ve yüzde 50’nin üzerinde oy alarak seçiliyorsunuz. Artık ülkenin geleceği sizin ellerinizde ve halkın sizden çok şey beklediği algınız giderek güçleniyor. Kısaca, çok önemli bir insansınız. Büyük bir şaşa ile (Cumhur)başkanlık koltuğuna oturuyorsunuz. TBMM seçimleri aynı anda yapıldığından sizin popülariteniz sayesinde milletvekili olmuş bir grup var ‘altınızda’. Seçimlerde onlar değil, siz konuşulmuşsunuz; sizin politikalarınız tartışılmış, milletvekili adaylarının değil. Vekillerin çoğunluğunu, ayrıca partinizin disiplin mekanizmalarını kullanarak da hizaya getirebilme gücüne sahipsiniz. Ve elinize Anayasayı alıp yetkilerinize bakıyorsunuz. Ama önce TBMM’de yer alan bu vekiller sizi yüce divana göndermeye yetkisine sahip gibiler. Bir korku, ama 3/5 çoğunluğa ulaşmaları gerektiğini görünce içiniz rahatlıyor. “A!” (Cumhurun)başkan olarak, seçimlerde gündeme gelmeyen milletin vekilleri denen kişileri bir anda koltuklarından edebiliyorsunuz. Siz de tekrar seçime gidiyorsunuz ama, siz ‘üstün’ kişisiniz. Bunlar, sizin, artık Türkiye’nin BİR numarası olarak ilk aklınızda oluşacak düşünce budur ve güç zehri yavaş yavaş kanınızda harekete geçmeye başlayacaktır. Ardından, milletin vekilleri diye adlandırılan gruptan, sizin istediğiniz kanunları çıkarmazlarsa diye korkmanıza gerek olmadığını düşünürsünüz doğal olarak. Bu çoğunluk zaten sizin popülaritenizle seçilmiş, vekil olmak için SİZE -(Cumhurun)başkana- borçlu olan grup. İkincisi, Anayasa size (Cumhur)başkanlık kararnameleri çıkarma yetkisi vermiş ve vekillere düşen onları TBMM’de onaylamak. Kararnamelerin alanına bakıyorsunuz, nerdeyse ihtiyacınız olan her alanda kararname çıkarabiliyorsunuz. Kararnamelerle kamu kurumlarını istediğiniz gibi yeniden yapılandırabilirsiniz; bürokratların, memurların atanma koşullarını dilediğiniz gibi değiştirip, istediğiniz kişileri atayabilirsiniz. Hatta arzu ederseniz, federalizmi çağrıştıran bölge yönetimleri dahi oluşturabilirsiniz. Her şey iki dudağınız arasında. Kanınızdaki güç zehri artarak beyninize doğru ilerlemeye başlar. Adına ‘bakan’ denen ama sizin de çok iyi farkına varacağınız gibi, şimdiki bakanların gücünde dahi olmayan kişilere laf anlatma, ikna etme gereği de ortadan kalkıyor. Öyle kişiler seçiyorsunuz ki, halkla bağlantısı olmayan, size bağlı bu ‘bakanlar’ sizin leblebi demenize gerek bırakmadan leblebi anlarlar; hatta bazıları arkasından humus gelir diye humus bile yapabilir. ‘Bakanların’ karşısında, kendinizde olağanüstü güçler olduğuna inanmaya başlıyorsunuz. Güç zehri beyninizi de kontrol altına almaya başlıyor demektir bu. Sonra aklınıza, sizi zor durumda bırakabilecek yargı geliyor aklınıza. Demokratik ülkelerde yargının önemli bir güç olduğunu biliyorsunuz, ama Anayasaya baktığınızda içiniz rahatlıyor. Yargının sizin ellerinizde, size bağlı olduğunun farkına varıyorsunuz. Ola da, çok düşük bir olasılık ama, yüce divana (Anayasa Mahkemesi) gönderilirseniz korkmanıza gerek yok, üyeleri sizin doğrudan ve dolaylı atadığınız üyelerden oluşuyor. Sizin atadığınız Adalet ‘Bakanı’ ve müsteşarı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) başkan ve üyesi; üyelerin yarısını siz, yarısını da sizin sayenizde vekil olan kişilerce atanıyor. Danıştay ve Yargıtay da aynı durumda olduğuna göre, yargı üzerindeki gücünüzün de farkına varınca, güç zehirlenmesi tamamlanmış demektir. Geriye bütçe kalıyor. Hani olur da, sizin sayenizde vekil olmuş kişiler TBMM’de sizin hazırladığınız bütçenin kabul edilmesini sağlayamazlarsa diye bir sıkıntı hissedebilirsiniz. Anayasaya bakınca, bu olasılıktan da korkmanıza gerek olmadığını görüyorsunuz. Kabul etmezlerse, önceki yılın bütçesi değer artış oranı göz önüne alınarak yürürlüğe giriyor. Böylece, demokratik ülkelerde, yasama organlarında olan bütçe gücünün (the power of purse), TBMM’den alınıp size verildiğini görüyorsunuz. Bu, kendi politikalarınızı hayata geçirmek isterken, önünüzde TBMM veya milletvekilleri gibi birileri olmadığını görüyorsunuz. Güç zehirlenmesi, (Cumhur)başkanlık koltuğuna oturduktan sonra birkaç ay içinde bütün organlarınızı ele geçirecektir. Yazılı ve görsel medyada, her yerde siz varsınız. Sizin ne düşündüğünüzün çok önemli olduğunu görüyorsunuz. Anayasa ile öyle yetkiler verilmiş ki sizi frenleyecek, sizi durduracak, sizi eleştirecek kimse ortalarda yok. İstediğiniz ihaleyi istediğiniz iş insanına verip, ödüllendirip veya cezalandırabilirsiniz. Yüz binlerce kişiyi memur yapabiliyor ve işlerine son verebiliyorsunuz. Devlet denen aygıtın bütün yetkilerinin size verilmiş olduğunu düşünüp, her yatağa yattığınızda AKP-D.Bahçeliyi takdirle anarak, anayasa değişikliklerinin sizin gibi biri için yapıldığını düşünürsünüz. Arada sizi eleştirecek olanlar olacaktır. Onları kamuoyunda bir azarlarsınız, medyada işlerine son verilir ve programlara çıkmasını engellersiniz. E bir de, güvenlik güçleri ve yargı sizin elinizde; susturabilirsiniz. Güç zehirlenmesi semptomları görülmeye başlanacaktır ve yeni bir safhaya, otoriterlik safhasına, geçilmiş olacaktır. Bu yazıyı okuyanların, (Cumhur)başkana verilen anayasal yetkiler yanında Türkiye’deki siyasetçileri de göz önüne aldıklarında, bu yazıdaki değerlendirmenin geçerliliğini daha iyi sorgulayacaklarını düşünüyorum. AKP-D. Bahçeli anayasa değişiklik teklifi, Sayın Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan sorunu değildir, memleket meselesidir, yani.