Siyasal partilerin devlet ve halk kategorileriyle kurduğu ilişki onun aynı zamanda siyasi ömrünü belirlemektedir. Devletleşmek, iktidar aygıtını toplumsal meşruiyet ve rıza üretiminin dışında kurmak olarak tanımlanmalıdır. Dolayısıyla bu, salt zora başvuran ve tamamen teknikleşen bir yapı karşımıza çıkarmaktadır. Halkçılaşmak ise demokratik bir siyasal ve toplumsal oluşu, inşayı ifade etmekte ve var olan sorunların çözümünde en geniş konsensüsün sağlanmasını anlatmaktadır. Bu yazıda meseleye bu çerçevede bakılacaktır. AKP, ülkenin hiçbir sorununa kalıcı çözüm üretmediği hatta kurulduğunda müesses nizama getirdiği eleştirilerin çok daha gerisinde bir yapıya dönüştüğü için bugün başka bir siyasetin imkanı doğmuştur. AKP topluma taahhüt ettiği hiçbir sorunu çözmediği için zorunlu olarak devletleşmektedir. Çünkü sadece devlet gücüyle ayakta kalabileceğini daha doğrusu siyasi ömrünü ancak bu şekilde uzatabileceğini görmektedir. Bugün AKP’nin devleti ele geçirme stratejisi, AKP’nin devletleşmesi ile sonuçlanmıştır. Bu süreç CHP’nin ise giderek daha fazla halkçılaşmasına zemin yaratmıştır. Müesses nizam tarafından AKP’ye üç büyük görev verilmiştir. İlki Kürt hareketinin geriletmek, ikincisi FETÖ ile mücadele, üçüncüsü ise neoliberal programın tümüyle uygulanması ve bu çerçevede sınıfsal mücadelenin içinin boşaltılması ve kadroların tasfiyesi. Bugün "Olağanüstü Hal Rejimi" aslında bu süreçlerin uygulanmasına, eksiksiz bir biçimde bu görevin yerine getirilmesine dönük bir “yasal” çerçevedir. Ancak asıl mesele AKP’nin bu misyonunu yerine getirirken devletin bir aparatına dönüşmesidir. Siyasal alandan, geldiği siyasal yapının temel değer ve taleplerinden kopmuştur. AKP, bir zamanlar ANAP ve Doğruyol’un çok daha gerisinde bir devlet partisine dönüşmüş, dönüştüğü devletçiliği de İslami referanslarla yeniden üreterek kendi kitlesinden kopmama çabası içine girmiştir. Ancak gündelik pratik içinde AKP’nin yapıp ettikleri bu referansları anlamsızlaştırmaktadır. Siyasal yapıların bu hale gelmesi ya da bu durumu aşmaları yani toplumsal olana, halka olana geri dönüşü pek mümkün olmamaktadır. O nedenle AKP şimdi siyasetin iç mekanizmaları, hareket tarzlarıyla zaman kazanmaktadır. Politika üretilemediğinde partinin yapısıyla oynamak teknik bir yoldur ve daha çok zaman kazanmaya dönük bir manevradır. AKP’nin de bir zamanlar kabul ettiği tarihi arka planı olan sorunlar AKP tarafından artık çözülemeyeceği kendisi tarafından da kabul edilmiştir. Salt Kürt Sorunu'nda bile AKP’nin çıkış noktası ile geldiği nokta aslında onun devletleşmesine dönük çok sağlam bir okuma sunmaktadır. AKP Kürt Sorunu'na kaynaklık eden politikalara sarılmıştır. Eğer bir gün Kürtçeyi yasaklarlarsa buna şaşırmamak gerekir. AKP’nin bu durumu diğer siyasal ve toplumsal sorunlar ekseninde de geçerli bir hal almıştır. Bir diğer kırılma AKP’ye bir zamanlar en büyük desteği veren emperyal ülke ve yapıların artık bu desteği kesme noktasına gelmeleridir. Bir zamanlar emperyal ülke ve çevrelerle kurduğu ilişki ile övünen AKP şimdi kavgasını halka satmaya çalışmaktadır. Fakat bu kavganın ekonomik boyutu ortaya çıktıkça bu kavganın satılması pek mümkün olmayacaktır. Nihayetinde AKP içeride ve dışarıda siyaset üretememektedir. Boşaltılan bu alanları doldurmak, siyaset üretmek başta CHP olmak üzere toplumsal ve siyasal muhalefetin görevi ve sorumluluğudur. CHP bu alanı kısa süre içinde doldurmazsa yeni siyasal öznelerin ortaya çıkması eşyanın tabiatının bir sonucudur. AKP devletleşmenin zorunlu rolünün gereklerini yerine getirdikçe başka bir yapıya dönüşmektedir. O yapı da sivil, demokratik ve adil bir yaşamın imkanı bulunmamaktadır.