Yerel seçimler için toplanan izinsiz göçmenler yine Türk kökenliler oldu, Suriyeliler iki günde serbest, Türk kökenliler ülkelerine deport ediliyor. Körün istediği bir göz, Allah verdi iki! Cumhur İttifakı hem seçimi kazandı hem de bizim tarafta öyle bir bozgun havası yarattı ki, önce çöküş, sonra kabulleniş ve kazanması için uğraşmış olduğumuz ittifakı reddediş! Biraz da geçim sıkıntısı, asayiş sorunu, yaz sıcakları, deprem korkusu derken herkes içine kapandı, haber kaynaklarına müthiş bir güvensizlik ve tepki, kimse ne duymak istiyor ne okumak, sadece küfretmek istiyor! Akbelen Ormanı’na üstelik de Orman Genel Müdürlüğü ve Jandarma desteği gibi DEVLET’in girmesi ve köylülerin darp edilmesi, bir kıvılcım çaktı. Muhalifler kıpırdadı, destek verdi. Köylülerin ormanı koruma mücadelesi neredeyse yeni bir Gezi Hareketi’ne dönüşüyor, mesele iki ağacın kesilmesinden öteye gidiyordu ki, vaziyeti kavrayan iktidar konuyu kapatıverdi. Kesileceği kadar ağaç kesilmiş, köylülere yeterince gözdağı verilmiş, aktivistlere yeterince eziyet edilmiş, gözaltına alınanlara yeterince acı çektirilmişti. Bu kadarı karar, daha fazlası ziyan, hele yerel seçimler öncesi! Farkında mısınız ki iktidar, her siyasetini yerel seçimlere, özellikle de İstanbul’u kazanmaya göre belirliyor! Bunun için bir yandan mevcut İBB yönetimini çalışmaz hâle getirmek için elinden geleni yaparken bir yandan da İstanbulluların şikayetlerine kulak veriyor. Nedir bu şikayetlerin birincisi? GÖÇMENLER TOPLANIYOR İstanbul’a yığılmış düzensiz göçmenler. Genç, erkek nüfus. İBB, 16 milyon için çalışıyor ama İstanbul’da kaç milyon kişinin yaşadığını kim biliyor? Düzensiz göç o boyutlarda ki, sokağa çıktığınızda çıplak gözle görülüyor. Siyah saçlı, aynı yavşak gülüşlü, kadın kollayan genç erkeklerin bu kadar çok olduğu başka hiçbir metropol yoktur! Kaç kişiler? Emniyetin bile bildiğini sanmıyorum. Ama nerede olduklarını çok iyi biliyorlar. Yeni kabinede yer bulmayan İçişleri eski Bakanı Soylu’nun yerine gelen eski İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın ilk işi valileri ve emniyet müdürlerini değiştirmek oldu. Ve Kurban Bayramı’ndan beri yeni politika: İstanbul’u tıka basa işgal etmiş olan düzensiz göçmenleri toplamak. Önce sahillerden başladılar; Florya ve Yeşilköy en iyi bildiklerim, oturma izni olmayan genç erkekler toparlandı. Sonra çalıştıkları yerleri elleriyle koymuş gibi buldular, Türk polisi bilir, emir verilirse yakalar: Merter, Aksaray, Fatih, Zeytinburnu’nda kapılarda durup gireni çıkanı aldılar. Bu gençlerin bir tür kurban olduklarını söylemek mümkün. İçlerinde Türki Cumhuriyetlerden gelenler çoğunlukta, özellikle de Türkmenler! Yanı sıra Özbek, Kazak, Uygur Türkleri, Yani olan yine Türklere oldu diyorlar! AFGAN VE SURİYELİLER AYRILIYOR Neden mi? Çünkü ilk götürüldükleri yerlerde yapılan ayıklamada Afgan ve Suriyeliler ayrılıyormuş. Türki Cumhuriyetlerinden gelenler ise Türkiye’nin Denizli, Aydın, Afyon gibi çeşitli göçmen toplama merkezlerine yollanıyor ve orada, bu sıcakta, yer olmadığı için herhâlde, açık havada, güneşin altında, günde bir şişe su, bir somun ekmek gibi bir tayınla, betonun üzerinde yerlerde yatarak haklarında verilecek deport kararını bekliyorlarmış! Neyse ki telefon izni çıkmış da gözü yaşlı ailelerine haber iletebilmişler şimdilik. Aileleri uzun süre haber alamamış. Gözü açık avukatlar soruşturup çıkarmak için 5 bin dolar istiyormuş! Deport edilmek için de ailesinin uçak biletini alması gerekiyor. Örneğin Türkmenistan bileti THY ile 600 dolar, Türkmen Hava Yolları ile 410 dolar. Sıkıntı şurada ki Türkmenistan’a deport edilerek döndüğün zaman bir daha çıkma şansın yok. Ülkede kalırsan bizimkinden beter. Babadan oğula geçmiş bulunan “demokratik” sistemde iş yok, eğitim de aileden birinin bakanlığında, torpili varsa giriyorsun okula. Türkiye’ye vize uygulayan 75 ülkeden biri Türkmenistan! Biz de onlara uyguluyoruz tabii. Gitmesi gelmesi zor ama, gençler iş bulmak, ya da eğitim imkânı için buraya geliyor ve fakat oturma izni alamıyor, kaçak çalışıyor.
Kuraklık, iklim sorunu, savaş, deprem, pandemi!  2. Dünya Savaşı’ndan bu yana öyle. Bunu da görmek bizim şansızlığımızmış! Ve tabii en büyük şanssızlığımız, ülkeyi sömürüp halkını düşünmeden adaletsiz ve kötü yönetenler…
Eski bakan Soylu diyordu, Afganlar olmasa çoban yok diye, kaçak göçmen iş gücü, iş yerleri için de bulunmaz nimet. Tekstilde, küçük atölyelerde kaçak çalışıyor hepsi. Sigorta yok, vergi yok. Gençler korkudan iyi çalışıyor. Sesleri çıkmıyor, çok yönlü bir kazanç! Bugüne kadar göz yumuldu, ama seçime kadar toparlanıyorlar! Olan Türklere oldu diye ağlayan ağlayana… AFGANLARA DOKUNAN YOK Ya hangi gizli anlaşmayla geldiği belli olmayan ABD ordusu işbirlikçileri Afgan askerleri? Kadınların videolarını çekip bakmakla şimdilik yetinenler? Ne zaman başımıza daha büyük bela olacaklar? Ya bir de yetmez, beş de deyip doğurdukça doğuran ve Kürt nüfusu dengelemek için kullanıldığı açık ve net olan Suriyeli Sünni yobaz Araplar? Sağlık harcaması bizim vergilerimizle, maaşı da var, AB’den geliyor, yeter ki Avrupa’ya gitmeyip burada kalsınlar diye? Nefret objesi haline gelip ırkçılık bilmeyen ülkemizde yeni duygular yeşertenler? Ya artık en lüks semtlerde bile Kunta Kinte gibi çalıştırıldıklarına tanık olduğumuz zavallı Afrikalılar? İstanbul’u almak için bir süre onları da sokaklardan toplayıp görünmez kılabilirler! İstanbul’u almak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Olan da Türkmenlere, Kazaklara, Özbeklere olur. Onların da başında diktatörleri var! Onlar da ailecek ülkeyi sömürüyor, onlar da sahip oldukları doğal gaza, petrole ve doğal kaynaklara rağmen 5-10 milyon nüfuslu ülkelerine ne refah getirebiliyor ne özgürlük veriyor ne mutluluk! Dünya, en kötü yüzyılını yaşıyor diyebilir miyiz? Kuraklık, iklim sorunu, savaş, deprem, pandemi!  2. Dünya Savaşı’ndan bu yana öyle. Bunu da görmek bizim şansızlığımızmış! Ve tabii en büyük şanssızlığımız, ülkeyi sömürüp halkını düşünmeden adaletsiz ve kötü yönetenler… Üstelik öbür tarafta hesap vereceklerine de en çok onlar inanıyor, nasıl oluyorsa?