CHP’nin bir lider elinde, siyaseten neye tekabül ettiği belli olmayan kişiler için bir kariyer kapısı olmasına en büyük tepki CHP’nin sayısı 1.500.000’a yaklaşan üyelerinden ve bunun en az on katı olan doğal tabanından gelmektedir. CHP tarihinin en karışık dönemlerinden birini yaşıyoruz. Bu dönem olsa olsa 1999 seçimlerinde partinin % 10 barajını geçemeyip TBMM dışında kalmasıyla yaşanan büyük çöküntü ve krizle mukayese edilebilir ki, 1999’un şartları bile bugüne kıyasla daha tahammül edilir sayılabilirdi. Zira seçimlerden bir başka merkez sol parti (Demokratik Sol Parti) birinci çıkmış ve -tüm başarısızlığın en büyük sorumlusu ve bir yıl sonra geri dönmekten çekinmeyecek kadar ihtiraslı olan- dönemin genel başkanı Deniz Baykal istifa ederek partinin olağanüstü kurultaya gitmesi imkanını sağlamıştı. Kısacası bugünün CHP’sindeki ahval ve şerait belki de yakın tarihin en vahim seviyesine gelmiştir. Bu krizin en görünür veçhelerinden biri de CHP’yle yakından uzaktan ilişkisi olmayan, bir kısmı CHP’de görev aldıktan veya CHP genel başkanını danışman tayin edildikten sonra bile CHP kimliğiyle herhangi bir ünsiyet hissetmeyen kalabalık bir profesyonel siyasetçi ordusunun partiye eklemlenmesidir. İkinci bir belirgin veçhesi ise CHP’nin sadece tabanından veya örgütünden değil, partinin üst kurullarından bile gizlenen bazı esrarengiz ittifak ilişkileridir. Esasen bu iki olay da birbirleriyle bağlantılıdır. Burada isimlere takılmadan, bu zihniyetin işleyiş şeklini özetleyeceğim. CHP’de siyaset yapanlar, partide bazı “sağcı danışmanlar”ın varlığını, el üstünde tutulduğunu öteden beri duyarlar. Aslında bu ilk bakışta gereksiz veya zararlı sayılamayacak bir meseledir. Düz mantıkla düşününce, CHP merkez sol bir partidir, Türkiye’de toplumun çoğu sağcıdır veya öyle “kabul olunur”, böyle olunca sağcı seçmene ulaşmak için yöntemler bulmak gerekir. Bu konudaki -doğruluğundan yanlışlığından bağımsız olarak- pratik bir yöntem de söz konusu tabana ulaşabilmek için yardımcı olacak veya yol-yordam öğretecek milliyetçi-muhafazakâr politikacılar veya kalem erbabına akıl danışmaktır. Doğru söze ne denir. Türkiye’nin çoğunluğu veya değil, ama her halükârda toplumda belli bir ağırlığı olan sağcı kitleler varsa, onların oylarını alabilmek veya bu insanlara hitap edebilmek için belli kültürel, sosyal, politik parametreleri daha iyi anlayabilmek için bazı sağ görüşlü insanların katkısından yararlanmak yanlış olmaz. Hem söz konusu sağcılar zaten CHP’ye yol göstermek arzusunu taşıyorlarsa, belli ki Cumhur İttifakı’ndan ve mevcut iktidardan memnun olmayan sağcılardır. Bu bakımdan, söz konusu insanların CHP için çalışması, onların CHP’ye meyletmesinin de bir sonucu olmalıdır ve temelde profesyonel veya kariyerist değil, politik veya ideolojik bir tercihi yansıtmalıdır.
CHP’nin kimliği açıktır, CHP’nin ne olduğu bellidir ve bu parti dışardan gelen, ideolojik duruşu partiye zıt kimselerin bir takım günübirlik hesaplarla partiye doldurulmasıyla dizayn edilemeyecek kadar köklü ve sağlam bir yapıdır.
Ama ortadaki sağcı danışmanlar kataloğuna bakınca, Cumhur İttifakı’nın ülkeyi kötü yönettiğini görerek ve düşünerek, bu ittifakın yenilebilmesi için muhalefetin en büyük ve kurumsal partisi CHP’ye yönelen insanlar görmüyoruz, politik veya akademik çalışmalarıyla tebarüz etmiş kişiler de görmüyoruz. Gördüğümüz kimseler CHP çatısı altında istihdam edilen bir takım profesyonel politikacılardan fazlası değildir. Dün dediği bugün dediğini tutmayan, kerameti kendinden menkul, fikirlerinin veya politik eyleminin toplumda bir ağırlığı olmayan ve hepsinden mühimi CHP’yle kader birliği yaptığına dair bir işaret vermeyen bazı şahıslar, partinin yetkili kurullarının üyelerinden daha fazla el üstünde tutuluyorlar. Bunun bir parti için ne büyük felaket olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Yukarda bahsettiğim gibi söz konusu danışmanlar tercihini, CHP yönetiminin mevcut ittifaklar politikasından ayırmak mümkün değil. Bunun çeşitli izdüşümlerini 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde MHP’yle yapılan “Ekmeleddin İhsanoğlu İttifakı”ndan beri görmekteyiz. Altılı Masa ve 14-28 Mayıs 2023 arasındaki Zafer Partisi’yle ittifak süreçleri, bu pozisyonlara uygun danışman tercihlerini de yanlarında getirdiler. Aslında bu noktada, parti siyasetinin temel bir rüknünü ısrarla söylemek gerekiyor: iki ya da daha fazla partinin müttefik olması için elbette bazı ortak noktaları, hemdert oldukları meseleler ve paylaşılan pozisyonlar olması gereklidir. Fakat hiçbir ittifak partilerin birbirlerinin fikirlerini benimsemesini, kendi kimliklerinden vazgeçmesini gerektirmez. Yine bu minvalde, bir başka çarpıcı mesele de CHP’nin ittifak siyasetinden, bu siyaset doğrultusunda imzalanan gizli protokollerden genel başkan haricindeki yönetici kadroların haberdar olmamasıdır ki, demokratik değil konspiratif karakter gösteren böyle bir yaklaşım demokratik olduğunu söyleyen hiçbir partiye uygun değildir. CHP tabanı, CHP tabanından da öte geçtiğimiz seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’na veya muhalefet partilerine oy vermiş milyonlarca insan bu manzarayı öfkelenerek, yumruklarını sıkarak izliyor. CHP’nin tarihi, Sivas Kongresi’nden ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’nden günümüze uzanan şanlı bir geçmiştir, CHP’nin ideolojik duruşu sosyal demokrattır ve tüzüğünde belirtildiği üzere, “Başta Kurtuluş Savaşımız olmak üzere Aydınlanma ideallerini, emek mücadelelerini, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkelerini benimseyen çağdaş demokratik sol bir siyasal partidir.” CHP’nin kimliği açıktır, CHP’nin ne olduğu bellidir ve bu parti dışardan gelen, ideolojik duruşu partiye zıt kimselerin bir takım günübirlik hesaplarla partiye doldurulmasıyla dizayn edilemeyecek kadar köklü ve sağlam bir yapıdır. CHP’nin bir lider elinde, siyaseten neye tekabül ettiği belli olmayan kişiler için bir kariyer kapısı olmasına en büyük tepki CHP’nin sayısı 1.500.000’a yaklaşan üyelerinden ve bunun en az on katı olan doğal tabanından gelmektedir ve bu tepkiyi dikkate almayan yönetici kadroların siyasi geleceği bir hüsran manzarasından fazlası olmayacaktır.