Uluslararası alanda kazanılan başarıların bir zamanlar hepimizi birleştirici etki yaptığını, artık toplumun tüm kesimlerinin birleştiğini zannetmeyin. Eskiden de o kadar birleştirmiyordu, şu an daha belirgin hâle geldi. Mesela Cübbeli Ahmet Hoca, kaçından kıvanç duymuştur? Nuri Bilge Ceylan’ın 2014’de Cannes Film Festivali’nde “Kış Uykusu” ile Altın Palmiye kazanması yeterince kutlandı mı? Orhan Pamuk’un 2006 Nobel Edebiyat Ödülü kazanmasının önemini yeterince idrak edebildik mi? Peki, Aziz Sancar’ın 2015 Nobel Kimya Ödülü’nden tüm toplum aynı kıvancı hissetmiş miydik? Merve Dizdar önce 2022’de Antalya Altın Portakal Film Festivali, sonra 2023’de Cannes Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alırken hepimiz alkışladık mı? “Abluka”, “Kız Kardeşler”, “Sen, Ben, Lenin” ve en son “Kurak Günler” filmlerinin yönetmeni Emin Alper, neredeyse dünyada toplanmadık ödül bırakmazken hepimiz bu topraklardan böyle bir yönetmen çıkabildiği için kendimizi şanslı saydık mı? Şahika Encümen’in geçen ay Bahamalar’da 100 metreye 3 dakika 14 saniyede dalması kime, neyi ifade ediyor? Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in Time dergisinin 2023 yılında dünyadaki en etkili 100 kişi arasında gösterilmelerinden yoksa memnun olmayanlar mı var? Tüm bu sorular, internette gezinirken önüme düşen bir gönderi ile tetiklendi. Mesajda “Her başarı, artık toplumun tamamını sokağa dökemiyor, oysa bir zamanlar öyle değildi” diyordu. Gerçekten de öyle mi acaba? Hakikaten eskiden bu başarılar, büyükten küçüğe, en zenginden asgari ücretle geçinmeye çalışana, toplumun her kesimi üzerinde büyük bir gurur dalgası filan yaratıyor muydu? Daha siyasi motifleri karıştırmadan sorunun yanıtı belirginleşiyor ama bir de işin içine siyaset girince resim daha berrak hâle geliyor. Hem hayata laik pencereden bakanlar hem de İslami/muhafazakâr hayat yaşayanlar, bu başarılara aynı gözle mi görüyordu dersiniz? Elbette hayır. Bizim toplum, belki de dünyada hiçbir ulus devlet toplumunda görülmeyecek derecede bölüktü zaten. Günümüzdeki en büyük yanılgılardan biri, Türkiye toplumunu, biraz da o zamanki Hürriyet gazetesinin gazlamasıyla, dertte-tasada, sevinçte-başarıda tek bir yürek haline gelen, ama son 20 yıldaki bölünmenin etkisiyle artık bu özelliğini yitirmiş bir yer saymakta. Son 20 yılda iktidarın, aslında AKP ve özellikle MHP’nin bölücü politikaları ile iyice belirgin hâle gelse de zaten son derece bölünmüş bir toplum vardı. 2002 yılında Türkiye Dünya Kupası’nda 3. olduğu zaman, Galatasaray UEFA Kupasını kaldırdığında ya da Naim Süleymanoğlu’nun Olimpiyat Şampiyonluğa kaldırışlarında, yani numune birkaç sportif başarıda “tek yürek” hâline gelmemizi saymazsak, ne Fazıl Say’ın, Gülsin Onay’ın, Hüseyin Sermet’in başarılarında, ne Feza Gürsey’in ve Cahit Arf’ın çalışmalarında, ne de dünyada ilk defa denenen ve başarılan organ nakli çalışmalarında asla tek yürek olunmadı.
Ben kendi adıma, her şeye rağmen yukarılara sıçrayıp tüm gücüyle smacı yeterince çalışmayan beyinlere indiren kadın voleybolcularımızın başarılarıyla gurur duyuyorum, hiç değilse kayda geçsin.
O internetteki mesajda yazan gibi, uluslararası alanda kazanılan başarıların bir zamanlar hepimizi birleştirici etki yaptığını, artık toplumun tüm kesimlerinin birleştiğini zannetmeyin. Eskiden de o kadar birleştirmiyordu, şu an daha belirgin hâle geldi. Mesela Cübbeli Ahmet Hoca, kaçından kıvanç duymuştur? İnanmıyorsanız, yazının başına dönüp o sorulara eskiden, örneğin 1980’li yıllarda yaşansa nasıl, şimdi nasıl tepki verildiğini bir daha düşünün. Elbette, ödül konuşmalarında yapılan Gezi hükümlülerine, Boğaziçi direnişine, İran’da mücadele eden kadınlara, Cumartesi annelerine, eşit yurttaşlık ve anadil hakkına atıfları da gözden kaçırmayın. Kadın Voleybol Milli Takımı’nın şampiyonluğunu ve sonrasında yaşanan tartışmaları bir de bu gözle değerlendirelim. Milletvekilleri Sevilay Çelenk ve Türkan Elçi’nin, Türkiye-Sırbistan Voleybol maçı sonrası yaptıkları kadın voleybolcularla ilgili gurur ve sevinç dolu paylaşımlar yerini linç dalgasına bırakırken, saldırılar cinsiyetçi küfür ve tehditlere varırken acaba kimler ellerini ovuşturuyorlar dersiniz? Ben kendi adıma, her şeye rağmen yukarılara sıçrayıp tüm gücüyle smacı yeterince çalışmayan beyinlere indiren kadın voleybolcularımızın başarılarıyla gurur duyuyorum, hiç değilse kayda geçsin.