5500 lira olan asgari ücret kira ve faturalar olmasa bile tek kişiye yetmiyor. Bir kilo peynirin 150 lira, dışarıda bir bardak biranın 65 lira olduğu ülkede kriz yok demek en hafif tabiri ile yalancılıktır. Kemal Sunal’ın filmlerini her kesimden insan sever ama ben bir başka severim. Özellikle ‘’Orta Direk Şaban’’ benim favorim. Elbette filmdeki olayları bu zamanlarda ve zamlarda yaşıyor olmamızın da etkisi olabilir. En sevdiğim sahnelerden biri ise Şaban karakterinin peynire zam haberini görüp artık peynir bile yiyemeyecek olduğunu anlamasıydı. Galiba artık bizde peynir yiyemeyeceğiz. Evet anlıyorum büyükbaş hayvanlara bakmak artık çok zor olduğu için kesime yolluyorlar bu da doğal olarak süt ve süt ürünlerinde fiyat artışına neden oluyor. Peki neden kırmızı et fiyatları düşmüyor? Üç harfli marketler yüzünden olmadığı kesin. Cemaatçi iktidarın büyüttüğü cemaatçi oluşumlar nedense günün sonunda kendisini büyüten iktidarla ters düşüyor. Acaba neden? Aslında oy koparmak için suçlu gibi görünen bir suç ortağı yaratmak zor değil. FETÖ’yü hatırlayalım mı? İktidarla et ile tırnak gibi olan Fetullah Gülen çıkar çatışması yüzünden birdenbire düşman ilan edilmişti. 15 Temmuz tiyatrosuna hiç girmeyeceğim bile.  BİM’in sahibi ise Erenköy Cemaati. Enflasyon için marketleri suçlamaya büyük bir fırsat. Suç ortağı cemaatler böyle koşullarda iktidar babalarına oy kazandırmak için hazırda bekliyor diye düşünüyorum. Zamlara sebep olarak iktidarın başındaki ekonomist Erdoğan’ı ve yanlış politikalarını suçlamak elbette olmaz. Ne yapacağız? Marketleri suçlayalım bari. Kasım ayı enflasyon oranı aylık yüzde 84,39, yıllık ise 2,88 oldu. Peki bizim hissettiğimiz ne kadar? Geçen ay aldığım bir ürünün fiyatı iki katından fazla yükselmiş. Gerçekten 84,39 mu? En azından cebimde hissettiğim bundan daha fazlası. 5500 lira olan asgari ücret kira ve faturalar olmasa bile tek kişiye yetmiyor. Bir kilo peynirin 150 lira, dışarıda bir bardak biranın 65 lira olduğu ülkede kriz yok demek en hafif tabiri ile yalancılıktır. Zama bile zam geldiği bu zamanda ne yapılabilir? Buna çözüm çok fakat uygulayan yok. Çözüm önerisi sununca bile vatan haini stokçu ilan edilebiliriz. Ben sabahtan çok akşamları yemek yemeyi inanılmaz seven biriyim ve kafamı en çok kurcalayan konu ne yemek yesem? Markete gidiyorum ve fiyatları görünce derin düşüncelere dalıyorum. Dışarıda mı yesem acaba? diye sorular geliyor aklıma. Eskiden olsa dışarıda yenecek paraya neredeyse iki tencere yemek yapılırdı. Şimdi acaba dışarıdan yemesem o parayla evde yapabilir miyim diye düşünüyorum ama aynı para ne yemeği ne de zamanı karşılamıyor. Dışarıdan sipariş etmenin evde yemekten ucuz olduğu ilginç bir zamandayız. Ucuz bir markanın montunun en az 1000 TL olması ve artık giyim, ayakkabı kredisi diye rezil bir şey çıkması konusunu hatırlamak istemesem bile değinmek zorundayım. Eğer sizi ısıtacak, su geçirmeyecek bir ayakkabı ve mont alacaksanız en az 2500 lira gibi bir rakamı gözden çıkartmak zorundasınız. İki kişi asgari ücretle geçiniyorsanız mont ve ayakkabı aldığınızda ne kira ödeyebilirsiniz ne de simit yiyebilirsiniz. Bu zamlarda kimse insanı şartlarda yaşayamaz. Alınan ücret yoksul olmaya bile yetmiyor. Buna artık dur demek zorundayız. ‘’Televizyon durmadan endüstri, tarım ve uluslararası siyasette gösterdiğimiz etkinlik ve başarıları bir şenlik havasında yayınlayıp duruyor. Ama nedense yiyecek fiyatlarına durmadan zam geliyor; havyara, balığa, ayakkabılara. Öyle gözüküyor ki başarı¬larımız arttıkça yaşam standardımız kötüleşiyor.’’ -Andrey Tarkovski