Türkiye Cumhuriyeti’nin “orman vasıflı” olanlar dahil hazine taşınmazları, 28 Temmuz 2021 tarihinde çıkan yasa ile “kamu yararı” adı altında turizm amacıyla yatırımcılara açılabilecek. Yani yeşil alanlar üçlü-beşli çetelere peşkeş çekilip satılabilecek. Satılacak orman arazilerinin mevkii ve sınırlarına ise Cumhurbaşkanı tek başına karar verecek. Türkçesiyle tarladaki Ali Dayı’ya, bahçedeki Ayşe Teyze’ye, bakkal Mehmet Abi’ye, Doktor Fatma Abla’ya; alageyiklere, yılkı atlarına ve kuşlara; çamlara, gürgenlere kısacası halka ve tüm canlılara ait ormanlar “kılıfına” uydurularak, Cumhurbaşkanı tarafından talana açılabilecek. Erdoğan bu yasa ile şarkıcı Barbaros Hayrettin misali diyor ki; ‘Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur. Siz beni seçerek bana vekalet değil vesayet yetkisi verdiniz ve ben bunu sizlerin malları üzerinde dilediğim şekilde tasarruf yaparak kullanırım.’ Bu yasanın başka tek bir anlamı yok. Üstelik yasayı Türkiye alev alev yanarken çıkardılar. Yangınları dert edinen herkese sesleniyorum. Son 40 yılda ormanların çoğunu yangın değil 2B düzenlemeleri yok etti. 2B dumanı tütmeyen “yasal yangındır.” Resmi rakamlara göre 2B gerekçe gösterilerek 1973’den bu yana 620 bin hektar ormanlık alan yok edildi. Yetmezmiş gibi şimdi de 2B’ye bile rahmet okutacak bu yasa yürürlüğe sokuldu. Daha önce de 2018 yılında, Orman Kanunu’na getirdikleri Ek Madde-16 ile Cumhurbaşkanı’na anayasaya aykırı şekilde ormanlık alanların sınırlarını dilediği gibi değiştirebilme imkânı vermişlerdi. Yani ormanlık alanlar sadece fiilen değil kâğıt üzerinde de delik deşik ediliyor. Gelelim Manavgat, Marmaris, Milas üçgeninde ciğerimizi dağlayan onlarca yangına. Burada sorulması gereken iki soru var: Birincisi, Türkiye neden yanıyor? İkincisi, yangınlar neden söndürülemiyor? İlk sorunun cevabı: Türkiye iktidarın sorumsuz, rant odaklı politikaları ve liyakatsiz kadrolarından dolayı yanıyor. Küresel ısınma bangır bangır geliyorum derken bunun önünü almak için imzalanan Kyoto Protokolü’nün gereklerini yerine getirmeyen, Paris İklim Anlaşması’nı imzaladığı halde onaylamayan (onaylamayan diğer ülkeler; İran, Irak, Yemen, Libya, Eritre) AK Parti iktidarının kendisi. Üstelik bununla da yetinmeyerek küresel ısınmanın ivmesini daha da hızlandıracak şekilde sera gazı salınımını artırıcı politikaları son sür’at sürdüren, enerjiyi güneş veya rüzgâr yerine kömürden temin eden, şehirleri betona boğan, doğayı madencilere talan ettiren, dört bir yanımızı HES’lerle dolduran ve yetinmeyip nükleer enerji peşinde koşan da yine AK Parti. Hal böyle iken bu yangınlara doğal afet diyebilir miyiz? Diyemeyiz! Yangınlar bağıra bağıra geldi. Mesela 2011-2020 arası yıllık ortalama 9096 hektar orman yangın neticesi kül olmuşken sadece 2020 yılında aşırı sıcaklardan kaynaklı 20971 hektar alan yandı. Artış yüzde 132. Sebep? İktidarın küresel ısınmaya karşı tedbir almak şöyle dursun onu tetikleyen politikaları. Bir de utanmadan kalkmış kayıplarımızı ikame edeceğiz diyorlar. Yaşam nasıl ikame edilir Allah aşkına, biri çıkıp söylesin? Hangi ara insanlığınızı bu kadar yitirdiniz? Hep mi çürüktünüz? Yoksa para, güç, makam mı çürüttü sizi? AK Partili bir Belediye Başkanı kalkmış sırıtarak diyor ki “TOKİ çok güzel evler yapacak, evleri yanmayanlar buna üzülecek.” Bu yozlaşmışlığı tarif edebilecek kelime bulmakta zorlanıyorum. Gelelim ikinci sorunun cevabına. Bu yangınlar neden söndürülemiyor? Sorular farklı ama cevaplar aynı. İktidarın sorumsuz, rant odaklı politikaları ve liyakatsiz kadroları yüzünden söndürülemiyor. Akdeniz Havzası’nın ve özelde Antalya, Muğla civarının yangına hassas kızılçam ormanları ile kaplı olduğu bilinmesine rağmen tedbir almayan ve hazırlıklı olmayan, devletin tüm imkânlarını elinde bulunduran AK Parti. Yangın söndürme konusunda uzman olan ve sadece bize değil komşu ülkelere de uzun yıllar yardıma gidebilen Türk Hava Kurumu’nu uçakları ve malları ile yıllardır diri diri toprağa gömmeye çalışan da AK Parti. Tüm bunların üzerine yangınlar başladıktan sonra devletin kurumlarını koordine edemeyen, eldeki imkânlarla dahi anında müdahalede bulunamayan da yine AK Parti. Sorumluluğun kimde olduğu ayan beyan ortada değil mi? Deprem, sel veya yangın. İktidar hiçbirinin altından kalkamamakla kalmıyor, hepsinin altından çıkıyor. Hem yangınları harlayacak politikalar güdecek hem olası yangınları söndürecek tedbirleri almayacak, hem de kalkıp faturayı muhalif belediyelere, Allah’a, doğaya veya millete keseceksiniz. Yok öyle yağma. Ama hakikaten bu yağmanın eşi benzeri yok. Anayasa’nın 169’uncu ve Orman Kanunu’nun 69’uncu maddesi gayet açık. Her iki madde de sorumlunun bizatihi iktidarın kendisi olduğunu söylüyor. Kaldı ki, bu ucube başkanlık rejiminde tüm kurumların içi boşaltılmış, bakanların özel kalem müdürlerinden farkı kalmamışken sorumluluk doğrudan doğruya Bay Başkan’a, yani Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. Deprem oluyor enkazın altından, sel oluyor suların içinden, yangın oluyor küllerin arasından içi dışı kararmış AK Parti çıkıyor. İnsanlar maddi manevi perişan olmuş ama onlar hala TOKİ diyerek kirli ellerini milletin cebine atmaya çalışıyorlar. Yetmiyor zarafetten yoksun ruhları ile afet bölgelerindeki mağdurları ayaklarına çağırıyorlar. Feryatların yükseldiği yerde insanlara otobüslerin üzerinden çay fırlatıyorlar. Hangi ikram fırlatarak yapılır? Bunun dinimizde veya töremizde yeri var mı?  Bunların çayı demlenmeden acımış, çayı bozuk bunların. Aksi halde millete bunu reva görmezler. AK Parti iktidarı Anadolu açısından Moğol İstilası’ndan sonra gelmiş geçmiş en büyük yağma ve talan hareketi olduğunu bir kez daha gösterdi. Sadece sebep oldukları yangınlar ve sellerle değil, kurumsal ve kültürel açıdan da taş üstünde taş, toprak üstünde yaş bırakmıyorlar. AK Parti’nin geçtiği yerde ot bitmiyor. Yüreğimizi yakan yangınlar en çok da “yeni Türkiye” dedikleri yapının “eskinin” çürümüş halinden ibaret olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Kralın çıplak değil çırılçıplak olduğunu ve soytarılarının da tel tel döküldüğünü yakinen gördük. Canlı yayınlarda kötülüğün pespaye haline şahit olduk. Alageyik meşhurdur bu topraklarda. Kızıl elmanın sahibi Alageyik’i koruyamadılar. Diri diri yanmasına göz yumdular. Bu millet acziyetin böylesini en son 1999 depreminde görmüştü. Onun hesabını sordu, elbet bunun da hesabını soracak.