İran istihbaratı Türkiye topraklarındaki operasyonlarını kilit noktalara sızacak kadar genişletmiş durumda. Bunun en çarpıcı örneği savcı Davut Yılmaz’ın Türkiye’deki İranlı muhaliflerin kaçırılması için İran istihbaratının elemanlarını odasında ağırlaması, devletin gizli bilgilerini sızdırması ve 150 bin dolar para almasıdır.
Orta Doğu, istihbarat örgütlerinin adeta cirit attığı bir coğrafyadır. Özellikle birbiriyle komşu olan ülkelerin istihbaratları birbirlerinin sınırı içinde bir hayli etkinlerdir ve pek çok operasyonun altına imza atarlar. İstihbarat örgütleri ülkelerin en önemli operasyonel baskı aparatıdır; Türkiye ve İran istihbaratları için de bu durum geçerlidir.
Son yıllarda İran istihbaratının Türkiye içindeki rejim muhaliflerine ve özellikle de İsrail hedeflerine yönelik adam kaçırma ve suikast faaliyetlerinde gözle görülür biçimde bir artış var. İran ve Türkiye arasındaki ilişkilerin iniş ve çıkışlarına göre dönem dönem Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) İran istihbaratının operasyonlarını deşifre edip önlediğine yönelik haberler basında çıkar.
Şunu açıkça söylemek gerekiyor; İran istihbaratı Türkiye’nin devlet kademesindeki bazı kilit noktalara sızacak kadar operasyonlarını Türkiye topraklarında genişletmiş durumda. Bunun en çarpıcı örneği Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nda görevli olan cumhuriyet savcısı Davut Yılmaz’ın Türkiye’deki İranlı muhaliflerin kaçırılması için İran istihbaratının elemanlarını adliyedeki odasında ağırlaması, devletin gizli bilgilerini sızdırması ve 150 bin dolar para almasıdır.
Görevden ihraç edilen savcı Davut Yılmaz hakkında hazırlanan iddianameye göre, savcı Yılmaz 3 İranlı rejim muhalifinin kaçırılması için Sağlam Savunma Sanayi Şirketi’nin sahibi İhsan Sağlam’la işbirliği yapmış, kamu gücünü kullanarak eski polis memurları Metin Ergül ve Mehmet İyigün ile hiyerarşik bir örgütlenmeye girmiş, örgütün karşılaştığı engelleri görevini kötüye kullanarak aşmış, kaçırılması planlanan ve Türkiye’de koruma altında bulunan eski İran Deniz Kuvvetleri Subayı Mohammad Rezaei’nin bilgilerine UYAP üzerinden ulaşarak İran istihbaratına ulaştırmıştı.
Savcı Davut Yılmaz, kendi adına kayıtlı arabalara Adalet Bakanlığı logosu ve çakar sistemi takarak İran istihbaratının hizmetine sunmuş, Türkiye devletinin gizli bilgilerini İran istihbaratına sızdırmış ve İran Askeri İstihbaratı Dış Operasyonlar Müdürü Seyed Mehdi Hosseini’yi adliyedeki makam odasında ağırlamıştı. Denizli’de yaşayan İranlı rejim muhalifi Mashali Firouzi ve ailesi Şubat 2019’da savcı Davut Yılmaz’a ait araçla İhsan Sağlam ve ekibi tarafından kaçırılmış ve Van’da İran istihbarat memuru Morteza Sultan Sanjari’ye teslim edilerek İran’a kaçırılmaları sağlanmıştı.
İkinci kaçırma girişiminde savcı Davut Yılmaz yine aynı şekilde 50 bin dolar karşılığında Yalova’da yaşayan ve koruma altında bulunan eski İran Deniz Kuvvetleri Subayı Mohammad Rezaei’yi İran Askeri İstihbaratı Dış Operasyonlar Müdürü Seyed Mehdi Hosseini’ye teslim etmek için anlaşmış ancak bu kez operasyon başarısız olmuştu.
Üçüncü kaçırma girişimi de yine savcı Davut Yılmaz ve İhsan Sağlam’ın ekibine İran istihbaratı tarafından 100 bin dolar ödenerek gerçekleştirilmek istendi. Zonguldak’da yaşayan İranlı rejim muhalifi Shahnam Golshani yine savcı Davut Yılmaz’a ait olan araçla takip edilip kaçırılmak istendi ancak operasyon başarısız oldu.
İran istihbaratının “maaşa bağladığı” cumhuriyet savcısı Davut Yılmaz savunmasında ağır koronavirüs geçirdiğinden dolayı unutkanlık yaşadığını, olanları hatırlamadığını, İran istihbaratına çalışmadığını, devletçi ve milliyetçi bir insan olduğunu söylese de kendini kurtaramadı. Savcı Yılmaz, tüm bu kaçırılma operasyonlarını Türkiye devletinin kendisine sağladığı yetkileri kötüye kullanarak adliye binasındaki resmî makam odasında organize etti.
İran istihbaratının Türkiye’deki bir başka operasyonu Mesud Mevlevi Vardajani suikastıydı. İHA/SİHA uzmanı olduğu bilinen Vardajani, Devrim Muhafızları Ordusu’nu hedef alan paylaşımlar yapmaktaydı ve öldürülebileceğini söylüyordu.
İran istihbaratının Türkiye’deki bir başka operasyonu İran Savunma Bakanlığı Siber Güvenlik Birimi’nde çalışan ve “dahi çocuk” olarak bilinen Mesud Mevlevi Vardajani suikastıydı. İran’dan kaçarak Türkiye’ye gelen ve İHA/SİHA uzmanı olduğu bilinen Mesud Mevlevi Vardajani, sosyal medya hesaplarından İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu hedef alan paylaşımlar yapmaktaydı ve açıkça öldürülebileceğini söylüyordu. Nihayetinde 14 Kasım 2019 tarihinde Şişli’de bir otomobilden açılan ateş sonucu öldürüldü. Cinayet sonrası yakalanan Türk ve İranlı tetikçiler operasyonu İran İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli olan iki istihbaratçı diplomatın emriyle işlediklerini itiraf ettiler.
İran istihbaratının Türkiye’deki bir diğer operasyonu da İsrailli iş adamı Yair Geller’e yönelik suikasttı. MİT İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı (İKK), İran İstihbarat Servisi'nin oluşturduğu casusluk hücresinin, savunma sanayii alanında dünya çapında başarılarıyla bilinen Yahudi işadamı Geller'i hedefine koyduğunu öğrendi. İsrail İstihbarat Servisi Mossad, Kasım 2020'de İran'ın nükleer programının mimarı Muhsin Fahrizade'yi aracında öldürdü İran bu suikasta misilleme için aynı zamanda Türk vatandaşı da olan İsrailli işadamı Yair Geller'i hedefine koymuştu. İran İstihbarat Servisi'nin 9 kişilik suikast hücresi Geller'i evinde ve işyerinde adım adım izlerken MİT de onları takibe aldı. İşadamı güvenli eve alındı ve suikast hücresi çökertildi.
İran'ın 1 İranlı ve 8 Türk’ten oluşan suikast timi, Yair Geller'in güvenli eve geçtiğinden habersizdi. İran timinin İstanbul sorumlusunun çok sayıda yurtdışı giriş-çıkış kaydının olduğu saptanırken, şahsın cep telefonunun da dikkat çekici biçimde farklı zaman dilimlerinde Çatalca'da bulunan CNC şirketinin civarında defalarca sinyal verdiği belirlendi. MİT'in değerlendirme aşamalarından sonra nihai operasyon için düğmeye basıldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından 9 şüphelinin gözaltına alınması için operasyon düzenlendi.
Mossad, İran'ın nükleer programının mimarı Muhsin Fahrizade'yi aracında öldürdü İran misilleme için aynı zamanda Türk vatandaşı da Yair Geller'i hedefine koymuştu. MİT işadamını güvenli eve alındı ve suikast hücresi çökertildi.
İran istihbaratının Türkiye’deki bir başka operasyonu da Taksim’deki İsrailli turistlere yönelikti. Türkiye'ye gelen İsrailli turist kafilesine suikast gerçekleştirmek isteyen İranlı ajanlar Taksim'de yürüyen İsrailli turistleri adım adım izlendi. Ajanlar otelden çıkan grubu takip etti ve takip görevi bir süre sonra başka bir ajana devredildi. Suikast timinin başında bir dönem İran Deniz Kuvvetleri'nde askerlik yapan bir tetikçi bulunuyordu. İran istihbaratının bu operasyon MİT, Terörle Mücadele Şubesi ve İstihbarat Şubesi tarafından önlendi.
İran istihbaratının Türkiye’deki operasyonlarından biri de İranlı muhalif Habib Chaab’a yönelikti. İsveç'te 14 yıl sürgün hayatı yaşayan İranlı muhalif Habib Chaab Türkiye'ye geldikten sonra ortadan kayboldu. MİT, İranlı muhalif ismin, İran istihbaratının kontrolündeki uyuşturucu kaçakçısı Zindaşti tarafından eski eşi kullanılarak tuzağa düşürüldüğünü ortaya çıkardı. Eski eşi, Chaab'ı İsveç'ten kendisini görmek ve 100 bin avro borç vermek vaadiyle İstanbul'a çağırdı. Chaab da Beylikdüzü'ndeki adrese geldi. Chaab, eski eşinin içinde bulunduğunu düşündüğü minibüse bindi ve o anda İran istihbaratına çalışan Zindaşti’nin ekibi tarafından bayıltılarak kaçırıldı. İran'a doğru yola çıkan ve başlarında Zindaşti'nin yeğeni Bahtyar F.’nin bulunduğu ekip alternatif yollardan Van'a ulaşarak Chaab'ı İran'a kaçırdı.
İran istihbaratının kanlı operasyonlarından biri de GEM TV isimli eğlence ve dizi şirketi sahibi İranlı Saeel Karimian suikastıydı. İstanbul'da prodüksiyon ve eğlence şirketi GEM TV’nin sahibi İran uyruklu İngiliz vatandaşı Saeel Karimian ve yanındaki Kuveytli iş ortağı Maslak’ta öldürüldü. Araca kurşun yağdıran saldırganların kullandığı cip ise ateşe verilmiş olarak bulundu. Saldırganların çarşaflı oldukları belirlenmişti.
İran devletinin Türkiye’deki operasyon ve suikast faaliyetlerine yönelik pek çok örnek verilebilir. Şurası kesin; Türkiye, İran istihbaratının kolayca operasyon yapabildiği, lojistik destek bulabildiği, hem sivil hem de devlet kademesinden yerli işbirlikçi devşirebildiği bir alan haline geldi. Öncelikle Türkiye ve İran arasında 90 günlük vize serbestisi olması İranlı istihbarat unsurlarının Türkiye’ye herhangi bir diplomatik pasaporta veya vize almaya ihtiyaç duymaksızın “sıradan turistler” olarak girişlerini kolaylaştırıyor. Böylelikle de tespit edilmeleri güçleşiyor.
İran ve Türkiye arasında 530 kilometrekarelik bir kara sınır hattı bulunuyor. Bu sınır hattının nitelikleri pek çok illegal giriş ve çıkışı kolaylaştırıyor. Her iki ülkenin sınır insanlarının birbirleriyle akrabalık ilişkileri, mezhebi yakınlıkları, kültürel yakınlıkları ve ticari ilişkileri olduğu düşünüldüğünde; İran istihbaratı için Türkiye içerisinden hem yerli işbirlikçi insan gücü devşirmek hem de operasyon için lojistik destek sağlamak kolaylaşıyor. Metropollerde ise İranlı mafya üyeleri ve Türk mafya çeteleri İran istihbaratının en kolay ulaşabildiği ve parayla her şeyi yaptırabildiği unsurlardır. İran istihbaratı bu mafya çetelerinin bağlantılarını da kullanarak kirli polis, hâkim, savcı ve çeşitli Türkiye devlet yetkililerini para vererek devşirebiliyor.
İran istihbarat sistemi homojen bir yapıya sahip değildir ve pek çok paralel istihbarat servisinin varlığı söz konusudur. İran İstihbarat Bakanlığı, Devrim Muhafızları İstihbaratı, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü İstihbaratı, Polis İstihbaratı, Yargı İstihbaratı, Savunma Bakanlığı İstihbaratı ve Ordu İstihbaratı gibi pek çok girift istihbarat örgütü bulunuyor. Bu bağlamda; Türkiye için İran’ın Türkiye toprakları içinde yürüttüğü istihbarat faaliyetleri ve operasyonları artık ciddi bir ulusal güvenlik meselesidir.