Siyasetteki bu “Erdoğan Etkisini” kırmak ve onun anti-tezini inşa etmek zorunludur. Bunun yolu da ona benzeyen değil onu aşan bir çizgide siyaset ve liderlikle mümkündür. Siyasette her başarının arkasında yeniliğin, değişimin, dönüşümün izleri görülür. Ülkemizde siyaset, sosyolojik ezberler, siyasal kalıplar, ideolojik darlıklar ve kimliksel yanılsamalar üzerine inşa edilmiştir. Her defasında bu döngü kırılmış olmasına rağmen aynı pozisyon üretilmeye devam edilmiştir. Neyi anlatmak istediğimi daha açık bir biçimde yazayım. Bugün siyasetin temel konusu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı seçimlerde yenecek bir adayın ortaya çıkarılması üzerinden kotarılmaya çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanı ve AK Parti’nin başarısı, siyasal kodları kendi istediği gibi dönüştürmek ya da politik ve ideolojik hareketi kendini merkeze alarak tanımlatmaktan geçmektedir. Millet İttifakı ya da en geniş anlamıyla muhalefet farkında olarak ya da olmayarak kendi Erdoğan’ını yaratma peşindedir. Burada iki sorun alanı bulunmaktadır. İlki Erdoğan üzerine inşa edilen tezler, salt onun kişiliğine, karizmasına endekslenmekte; tarihsel, toplumsal, ekonomik ve sınıfsal gerçeklikler es geçilmektedir. İkincisi ise Erdoğan’ı yenmek adına kendi içinde Erdoğan’ı çıkarma çabası aslında Erdoğan’a güç kazandırma çabasından başka bir şey de değildir. Siyasette var olan “Erdoğan Etkisi”ni kırmak için doğru hamle, onun gibi olmaktan değil onun anti-tezini inşa etmekten geçmektedir. Erdoğan’ın otoriterliğine karşı demokratik bir seçenek, Erdoğan’ın bütün karar alma süreçlerini tahakküm altına alan siyasetine karşı karar alma süreçlerini en geniş toplumsal ve siyasal tabana yayan, Erdoğan’ın buyurgan, eril ve ortodoks söylemine karşı uzlaşmacı, eşitlikçi bir söylem üreten siyaset ile başarı elde edebilir. Erdoğan’ı esas alan ya da “bu toplum muhafazakâr insanlara oy verir” ezberiyle hareket edenler için tarihin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ne Erdoğan’ın olağanüstü bir karizması ne de toplumun muhafazakâr yapısı artık referans olarak alınmamalıdır. Sınıf yapısı oturmamış, sınıf atlama çabası içinde olan bir toplum sınıf kini ile hareket eder. Erdoğan salt muhafazakâr ve milliyetçi oylarla iktidar olmamıştır.
Erdoğan’a benzer bir adayla seçimi kazanamazsınız. Kazandığınızı varsaydığınız ölçüde Erdoğan’ın içinde olduğu paradigmayı yeniden üretirsiniz.
Topluma kalkınma, zenginleşme, demokratikleşme vaat ettiği için iktidar olmuş ve bunu sağladığı ölçüde toplumsal rıza üretmiştir. Bugün iktidarı kaybetmesinin nedeni de vaat ettiklerini gerçekleştirememesinden dolayıdır. Buradan hareketle iki ezberden kurtulmak siyasetin ve ülkenin geleceği için tarihsel önemdedir. İlki Erdoğan’a benzer bir adayla seçimi kazanamazsınız. Kazandığınızı varsaydığınız ölçüde Erdoğan’ın içinde olduğu paradigmayı yeniden üretirsiniz. İkincisi ise, toplumu salt muhafazakârlık ekseninde okursanız değişim talebini ıskalar ve yeni bir siyaset yaratmazsınız. Bu sebeple Erdoğan’ı ancak onun anti-tezi bir siyasetle yenebilir ve toplumu dönüştürebilirsiniz. Bu çerçevede adaylık konusunda tartışılan isimlerden bu tanıma uyan tek kişi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Demokratik birikimi, helalleşme çağrısı, toplumsal barışa yönelik talebi, ekonomik kalkınma ve bölüşüm konusundaki siyaseti ve de bunların toplamında bütün karar alma süreçlerini demokratikleştirme vaadi, onun Erdoğan’ın anti-tezi olarak net bir konuma oturtmaktadır. Yetkilerin TBMM’ye devri, kurumların karar alma süreçlerine katılımı, liyakati egemen kılma çabası bunun göstergeleri olarak okunmalıdır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde rakibine benzeyen ya da benzeyerek siyaset yapan bir aday kazanmamış, bir değişim, dönüşüm yaratmamıştır. ^
CHP lideri bugün müesses nizama meydan okumaktadır. Bir zamanlar Bülent Ecevit’in yaptığı gibi ciddi bir değişim talebini, mevcut rant düzenini tersine çevirme çabasını halkın önüne bir seçenek olarak sunmaktadır. Ülkedeki kutuplaşmayı, kimliksel yarılmayı ortadan kaldırmak; toplumsal ve siyasal barışı inşa etmek için 10 yıldır ortaya koyduğu istikrarlı çaba bugün sonuca en yakın birikim olarak görülmelidir. Dünyanın hiçbir ülkesinde rakibine benzeyen ya da benzeyerek siyaset yapan bir aday kazanmamış, bir değişim, dönüşüm yaratmamıştır. “Bizim halkımız muhafazakârdır” söylemi ülkedeki yarı aydınların tespitidir. 70 yıllık çok partili hayatta toplum, devlete mesafe alan, değişim ve dönüşüm vaat edene oy vermiştir. CHP lideri Kılıçdaroğlu ilk defa CHP’nin bu statükocu tavrını ve siyasetini değiştirerek, toplumsal değişim talebini gündemine almış ve toplumun her kesimiyle çok ciddi bir diyalog, kamusal müzakere imkanı yaratmıştır. Şimdi bu siyaset sonuç almaya bu kadar yakınlaşmışken; siyasal ezberler üzerinden siyasetsizliği dayatan anlayış aslında Erdoğan’ı üreten bir siyaseti farkında olarak ya da olmayarak yeniden üretmektedir. Toplumsal ve siyasal üretimin ölçeği değişmiştir. Bu değişimi görmemek, ıskalamak, ezberlerden hareket etmek ülkeye ağır bir maliyet çıkaracaktır. O yüzen artık siyasette ki bu “Erdoğan Etkisini” kırmak ve onun anti-tezini inşa etmek zorunludur. Bunun yolu da ona benzeyen değil onu aşan bir çizgide siyaset ve liderlikle mümkündür.