Sürecin yeni bir “aşırılıklar çağına”, 3. Dünya Savaşı’na dönüp dönmemesi sadece liderlere, kurumlara bağlı değildir, olmamalıdır. Dünya halklarının barış konusundaki azim ve kararlılığı onu bu cendereden çıkaracak yegâne güçtür.

1.Kendi kaderiyle ülkenin/toplumun kaderinin bir gören ve kendisine aşkın bir kimlik ile tarihsel rol biçen her lider ülkesi ve halkı için felakettir.

2. Dünyanın her alanda yaşadığı kaos, kriz ve çatışmalar öngörülemezlik ve belirsiz bir süreci dünya halklarının önüne koymaktadır. Bu çerçevede 3. Dünya Savaşı ya da nükleer bir saldırı olasılığı mevcuttur.

3. Putin’in Ukrayna işgali ve bu çerçevede izlediği politika ancak ve ancak Putin Rusya’nın başından ayrılmasıyla son bulacaktır.

4. Solun dünyadaki örgütsüzlüğü ve yeni düzeni tanımlamadaki kavram setinin zayıflığı ve bugünü çözümlemeden uzak analizleri hem savaşa karşı toplumsal bir tepkinin örgütlenmesini imkansızlaştırmakta hem de yeni bir dünyanın kurulma mücadelesini, isteğini ve arzunu ortadan kaldırmaktadır. Karamsarlık ve belirsizlik sürecin hâkim rengi olmaktadır.

5. İmparatorluk özlemlerinin, emperyal ve alt emperyal hedeflerin, arzuların yarattığı ve yaratacağı yıkım ve de bunun otoriter liderler tarafından kendi uluslarına dayattıkları gerçek olmayan anlatılarla beslenen mistik tarih yorumları ülkelerin kendi içlerinde de ciddi ayrışmalara sebebiyet verecektir.

6. AK Parti’nin izlediği dış politika Türkiye’nin daha önce sahip olduğu caydırıcı gücü ve bölgesel ağırlığını ortadan kaldırmıştır. Putin’in Türkiye’ye bakışı sorunludur ve Türkiye’yi kendisine bağımlı gören tavrı Türkiye’nin Rusya’dan uzaklaşmasına neden olacaktır.

7. Putin’in Ukrayna’yı işgali Batı’nın yeniden dünya siyasetini ve diplomasisini belirlemede aktör olmasına, geniş bir alanda siyaset belirlemesine de imkân sunmuştur. Putin’in yenilgiye uğratılması sonrasında Asya’da yükselen Çin başta olmak üzere diğer devletlere yönelik ciddi bir kuşatma ortaya çıkaracaktır.

8. Putin’in kaderi sadece kendi ülkesi açısından değil farklı ülkelerdeki otoriter liderlerin de kaderi hakkında yeni bir anlayışı yol açacaktır. Batı “materyal ve kurumsal” kapasitesiyle dünyanın “daha demokratik” bir sürece evrilmesine dönük bir doktrini piyasaya sürecektir.

9. Putin’in Ukrayna’yı işgalinin Rus halkına dönük bir faşist dalgaya dönüşmesine izin verilmemelidir. Rus halkın kendi kaderini yeniden özgür bir biçimde tayin etmesi noktasında mevcut oligarkrasiden kurutulması için gerekli dayanışma gösterilmelidir.

10. Sürecin yeni bir “aşırılıklar çağına”, barbarlık dönemine, 3. Dünya Savaşı’na dönüp dönmemesi sadece liderlere, kurumlara bağlı değildir, olmamalıdır. Dünya halklarının barış konusundaki azim ve kararlılığı onu bu cendereden çıkaracak yegâne güçtür.