Yazarlarımızdan Berk Esen’in başlattığı ve sağlam argümanlarla detaylandırdığı Post Kemalizm tartışmasına Onur Alp Yılmaz’da önemli bir katkı sundu. Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları tarihsel bağlamından, konjonktürel dayanaklarından ve güncel bileşimlerinden ayırarak/görmezden gelerek/yok sayarak inşa edilen Kemalizm eleştirisi 1980 sonrası akademik ve entelektüel bir hegemonya yarattı. Bunun temel nedeni siyasal islamın yükselişi, neo-liberal dönüşümün egemenliği, Kürt Sorununda şiddet sarmalına girişi ve belli entelektüel/gazeteci/yazar çevresinin bütün bu sorunların kaynağı olarak Kemalizm’i sorumlu tutması ve bu sürecin bütün eskizlerini Post-Kemalizm başlığı altında toplaması aslında iki yanlışın bir torbaya konulmasıydı. İlki Türkiye’deki bütün sorunların kaynağını Kemalizm olarak görmeleri; ikincisi de Kemalizmin her dönem bir devlet ideoloji olarak hegemonik bir karakter taşımasıdır. Hem Berk Esen hem de Onur Alp Yılmaz’ın da belirttiği üzere bu okumanın tarihsel ve toplumsal dinamikleri söz konusu değildir. Kemalist düşünce dönemsel bir doktrin değildir o nedenle Kemalizm kavramsallaştırması süreci kapsamamaktadır. En genel anlamıyla çağdaşlaşma dediğimiz bizim modern dünya ile bütünleşme çabamız, medeni insanlık ailesinin bir parçası olmamız ve ona katkı sunmamız bu çerçevede kurumsal ataklar ve yeni bir insan inşa etmeye dönük çabalar Kemalizm parantezine alınmayacak kadar geniştir. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, devrim süreci ve sonrasında yeni bir insan yaratma çabası bugüne kadar yapılan Kemalizm tanımlarını aşmaktadır. Bu ülke gazeteci/yazar ve entelektüelleri hala Atatürk’ü ve onun devrimlerinin dinamiklerini, hedeflerini ve özgünlüklerini anlamış, detaylandırmış ve tartışmış değildir. Neo- liberal düzen ve onun kültürel formasyonunu oluşturan post- modernizmin etnik ve mezhepsel ayrışmayı çok kültürlülük olarak dayatması ve bu tarz çatışmalara entelektüel katkı sağlaması bu topraklarda da uluslaşma ve çağdaşlaşma dinamiklerini hedef almıştır. Hem Kemalizm hem de Post- Kemalizm aslında bir tür değer yitimine dönük bir çaba olarak görüşmeli. Nihayetinde bugün; Siyasal islam bütün öncüllerini tüketmiştir. Vaadettikleri düzeni kuramadıkları gibi Türkiye tarihinin en baskıcı, en liyakatsiz, en kutuplaştırıcı düzenini kurmuştur. Yani Kemalizm olarak eleştirdikleri düzenden çok daha ağır bir baskı rejimi kurmuşlardır. Etnik ve mezhepsel ayrışma ve çatışmalar emperyal odakların desteğiyle derin bir yarılmaya neden olmuştur. “Kemalist” anlayış ya da bir yönetim iktidarda olmadığı halde yaşananları Kemalizme bağlamak temelde neo-liberal saldıranlığa, üretilen siyasal İslamcılığa alan açmanın ötesinde bir gerçekliğe denk düşmemektedir. Kemalizm/Post-Kemalizm eleştirisi yapanların bugün kurulan düzende katkıları büyüktür. Buna dönük bir özeleştiri de bugüne kadar görülmemiştir. Toplumsal ve siyasal dinamikler hem bu tartışmaları hem de bu aydın/yazar ve entelektüelleri tarih dışına itmiştir.  Bu çerçevede bugün yapılması gereken Cumhuriyet birikim ve kazanımlarını demokratik bir düzenle güçlü bir bileşim yaratmak İslam coğrafyası, Orta Doğu, Kafkas ve Bakanlarda örneği olmayan bir düzeni geçmişin birikimi ve geleceğin öngörüleriyle ortaklaştırmaktır. Afganistan’daki son gelişmelerden sonra yoğun bir tartışma başladı. Atatürk Cumhuriyetinin ne denli eşsiz bir örnek olduğu toplum katmanlarında derinden hissedildi. Cumhuriyet ülkede var olan sorunları çözecek çağdaş/medeni siyasetlerin zeminidir. Kemalizm ve Post-Kemalizm bu zemini yok saymış olsa da toplum kendi gerçekliği içinde bu zeminin vazgeçilmez olduğunu görmüştür. Mesele ülkenin var olan sorunlarını demokratik, katılımcı bir düzenle çözülmesidir. Cumhuriyet olmazsa bu sorunların ne tartışılması ne de çözülmesi mümkündür. Yurttaşlığın eşit, özgür ve evrensel hukuk normlarına göre inşa edileceği bir düzen tek çaredir. Bununda engeli İddia edildiği üzere Cumhuriyet ya da “Kemalizm” değildir.