Tek tek partilerin veya liderlerin ayrı ayrı açıklama yapması, sosyal medya iletileri paylaşması mevcut ortamda yeterli değildir. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin inşası ertelenemez bir birlikteliği zorunlu kılmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisi, ittifak ve bileşenleri ile geri çekiliyor, çekildikçe radikalleşiyor.
Öncelikle bu durum bir yönetememe krizinin dışa vurumudur. Klasik bir yenilgi dönemi yaşıyoruz. Aslına rücu eden bir yapı, gün geçtikte hem söylemsel hem de pratik olarak radikalleşiyor. Radikalleştikçe toplumu boğuyor, nefes alınmaz bir siyasal atmosfer yaratıyor.
Milliyetçi ve muhafazakâr söylem değil geri çekildikleri nokta.
Bu ideolojik kampların en alt düzeyindeki, siyasal bilinçaltındaki gerçeklikten kopmuş bir alan. Kendilerini bu alana kapatıyorlar. Kendilerinden olmayanı da bu alana çekip kapatma çabasındadırlar.
Sadece siyasal rakipleri değil bütün ülkeyi kendi kaderiyle özdeş kılmanın ve zamanla buna kendilerinin de inandırmanın verdiği bir güçle her türlü eleştiriye karşı linç başlatıyorlar.
İyi anlaşılmamış, tanımlanmamış bir muhafazakârlık ekseninde sorun ele alınıyor daha doğrusu muhafazakâr tepkiden endişe edildiği için tartışma/gündem/cevap verme noktasında geri duruluyor.
Bütün bu süreçler yaşanırken “gündem değiştiriyorlar” eleştirisi ve karşı eleştiri yanlış yerden yapılanıyor. Gündem değiştiriyorlar çünkü kendi klasik alanında, en bildikleri alanda top çevirme ve inşa edilen sosyolojiyi orada tutma, sevk ve idare etme çabası içindedirler.
Buna prim verilmemesi doğru bir hamledir ama yetersizdir.
Karşı bir gündem yani söylendiği üzere gerçek sorunlara, iktidarın çözemediği sorunlara, ilişkin gündem en geniş haliyle toplumsallıktan siyasallığa evriltilemiyorsa “gündem değiştiriyorlar” eleştirisi yetersiz kalmaktadır. Ötesinde laiklik, demokrasi konusunda toplumsal ve siyasal birikim, yasal, anayasal durum hesaba katılmıyor.
İyi anlaşılmamış, tanımlanmamış bir muhafazakârlık ekseninde sorun ele alınıyor daha doğrusu muhafazakâr tepkiden endişe edildiği için tartışma/gündem/cevap verme noktasında geri duruluyor.
Türkiye’de muhafazakârlık yeterince iyi analiz edilmiyor ve genellikle başörtüsü üzerinden ele alınıyor. Kimliksel bir kod çözümüyle deniyor ki toplumun çoğu muhafazakâr ve bu geniş kitle kazanımlarını kaybetmekten korkuyor. Buradaki sınıfsal durum iyi çözümlenmiyor.
AK Parti öncesinden başlayan ama bu dönem zenginleşen bir muhafazakâr kesim var. Yeni sınıf, yeni bir sosyoloji oluşmuş durumdadır. Bu kesim için hayati kazanım sadece giyim ve ibadet alanına ilişkin değil; bundan daha büyük ve daha öte bir gerçeklik var o da elde edilen zenginliğe dokunulup dokunulmayacağıdır. Bunun da garantisi bizatihi hukuk devleti, demokrasi ve laikliktir.
Muhalefet partilerinin bu indirgemecilikten vazgeçmesi ve olgunun sınıf boyutunu fark etmesi bu çerçevede yeni bir siyaset ve söylem geliştirmesi zorunludur.
Hukuk, demokrasi ve laiklik sanıldığından çok derin ve kapsayıcı bir toplumsallık kazanmıştır. Buradan söz üretmekten kaçınmak muhafazakâr kitle için bir pozitif bir durum değil negatif bir pozisyondur.
“Gündem değiştiriyorlar” eleştirilerine dönük üretilen karşı eleştiri ise şu anlamda bir sorun teşkil etmektedir; baskıcı bir iktidarı tahkim etme noktasında üretilen her söze karşılık verilmesi, kutuplaşmanın derinleştirilmesi, kamplaşmanın büyütülmesi sorunları çözmeyecektir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, olağanüstü hal sürecinden bugüne kadar demokrasinin, hukuk devletinin, laikliğin yaşamsal önemini herkes kendi hayatında deneyimlemiştir. Bu kavramlar ve burada üretilecek söylem muhafazakâr kitleyi uzaklaştırmayacaktır.
Sağın kalkınma, büyüme ve sınıf atlamaya dayalı retoriği onu iktidara taşıyan en büyük güç olmuştur. AK Parti’nin içine düştüğü durum yani baskıcı ve otoriter bir devletçilik ile statükocu tavrı, oligarşik niteliği yeni vesayet sistemleriyle güçlendiren tarzı yeni bir politik konumlanışı ve söylemsel üretimi gerekli kılmaktadır.
“Gündem değiştiriyorlar” eleştirilerine dönük üretilen karşı eleştiri ise şu anlamda bir sorun teşkil etmektedir; baskıcı bir iktidarı tahkim etme noktasında üretilen her söze karşılık verilmesi, kutuplaşmanın derinleştirilmesi, kamplaşmanın büyütülmesi sorunları çözmeyecektir.
Tersine kitleler arasındaki geçişkenliği, yan yana gelme durumunu, ortak bir siyaseti benimseme sürecine ket vuracaktır. Evet “gündem değiştiriyorlar” sözü var olanı anlamak ve karşı siyaset üretmek için yetersizdir ancak söylenen her söze karşılık verilmesi iktidarın muhalefetten temel beklentisi olduğu gerçeğinden bizi uzaklaştırmamalıdır.
O yüzden muhalefetin oyun kurucu bir anlayışla mevcut iktidarın kendi hakikatini inşa ettiği ve güçlendirdiği alandan çıkması gerekmektedir. Bunun yolu da ortak ve güçlü farklı sözün, söylemin, çözümün hegemonikleştirilmesidir. Bunu yapmak içinde ortak hareket etme, toplumsal ve siyasal muhalefeti birleştirme, güçlü ve etkili bir örgütsel iletişim stratejisi kurma süreçlerini işletmesinden geçmektedir.
Tek tek partilerin veya liderlerin ayrı ayrı açıklama yapması, sosyal medya iletileri paylaşması mevcut ortamda yeterli değildir.
Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin inşası ertelenemez bir birlikteliği zorunlu kılmaktadır. Siyasi hesaplar ve alan açma çabaları böylesi tarihsel bir süreci içinden çıkılmaz kaotik ve yıkıcı bir noktaya evriltecektir. Son söz olarak şunu söyleyelim;
Muhalefet artık milletin önüne düşmelidir. Geldiğimiz nokta burasıdır. Ötesi yıkımdır…