Şimdi bakın, uzaktan pek çok insanın safiyane duygularla sevinçle karşıladığı, içinde belli oranda fedakârlık dahi bulduğu bu “zam durdurma” kararının ardından ne olacağını ben size kısaca anlatayım. “Üç harfli” denen marketlerden birinin ocak boyunca bin üründe fiyatları sabit tutacağını açıklaması pek çok kesimde büyük takdir ve sevinçle karşılandı. Zam yağmuruna tutulan vatandaşın geçici de olsa bir derin nefes alacağına dair umutlu yorumlar serdedildi. Peki, kronikleşmiş bir ekonomik krizi marketleri zamları belli bir süreliğini durdurmaya zorlayarak çözebilir misiniz? Eğer bu iş bu kadar olsaydı, herhalde daha önce birileri aklederdi di mi? Bu tezin bir teorisi yapılırdı, makalelere kitaplara geçerdi, di mi? Hiç gördünüz mü, karşınıza çıktı mı? Ben bu dahiyane çözümün bilimsel bir tartışmaya konu edildiğini hiç görmedim. Şimdi bakın, uzaktan pek çok insanın safiyane duygularla sevinçle karşıladığı, içinde belli oranda fedakârlık dahi bulduğu bu “zam durdurma” kararının ardından ne olacağını ben size kısaca anlatayım. Fiyatlar nerede durdu? Market rafında. Yani, ürünün nihai fiyatı sabitlendi. Diyelim, siz kayısı suyu âşığısınız ve ayda birkaç kez aynı markete gidip aynı kayısı suyunu alıyorsunuz. Kayısı suyu çok dayanıklı olmadığı için depoda uzun süre istiflenemez, o yüzden de düzenli olarak tedarik etmeniz gerekir. Bu da bir zinciri harekete geçirmeniz anlamına geliyor. En nihayetinde, biri size bu şişelenmiş kayısı sularını getirecek. Ama birinin de şişe üretmesi ve bu üretilen şişeleri, meyve sularının sıkılacağı yere getirmesi gerekiyor. Tedarik zincirinde biraz daha geriye gidelim, birinin kayısıları ağaçtan toplaması lazım. En basit tabirle, düzenli değilse de yevmiyeli işçiler olacak. Onların barınması, yemesi-içmesi, insani gereksinmelerini karşılaması gerekiyor. Ambalajcıya kâğıt, karton, boya lazım. Bir de tabii kayısı ağacı lazım, gübre başta, tarımın yapılabilmesi için gerekli zirai ürünlerin tedariki lazım. Böylece, geldik kayısısını satacak çiftçiye. Eğer tedarik zincirinin en alt katmanında fiyatlar artıyor ama bu artış nihai ürünün fiyatına yansımıyorsa ne olur?
Bu acayip uygulamalarla belki TÜİK vasıtasıyla enflasyonu düşük gösterebilirsiniz. Ama aşağıda sürekli basınç biriktirerek tepeyi tutmak mümkün de değildir, sürdürülebilir hiç değildir.
Ne olacağı aşikâr; marketçi tedarikçilerine der ki, “durum bu, görüyorsunuz, eski fiyatlardan devam edeceksiniz.” Varsayalım, bu ocak ayında kur yükseldi, nakliye giderleri arttı… Asgari ücret zaten yükseldi, işçi maliyeti arttı… Dahası enflasyon yüzünden hepimizin günlük mecburi yaşam giderleri arttı. Eğer marketçi fiyatını artıramazsa, çiftçiler ürününü zararına satmak zorunda kalır. Marketçi o ürünü almaz, nakliyeci pazara taşımaz çünkü. Altta baskı olacak, siz maliyetleri kontrol edemediğiniz için ÜFE patlayacak ama nihai ürünün fiyatı değişmeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Bu politika ısrar edildiğinde marketçi tarafından çiftçiye yapılacak ödemenin süresi uzatılacaktır. Enflasyonun her ay yüzde 4-5 götürdüğü ortamda bugünün 100 bin lirası, altı ay sonranın kaç parasıdır? Hatta geçen aralıkta olduğu gibi kurun kontrolden çıktığını düşünün, o 100 bin lira pul olmuş demektir. Çiftçi bu durumda neden üretsin? Zararına iş yapmak sürdürülebilir mi? Marketçi, ciddi bir ekonomik güce sahip olduğu için fiyatlarını artırmasa da tedarikçilerini baskı altına alıp maliyetlerini sabit tutabilir. Ya tedarikçiler, emeğiyle geçinenler, çiftçiler, işçiler? Fiyatları piyasa belirlemediğinde bir dengeyi bozmuşsunuz demektir. Marketlere zam yapmayacaksın demek çözüm değil, mantıklı bir ekonomi politikası izlerseniz zaten onların zam yapmasına gerek kalmayacak. Kim, neden aynı ürünü fahiş fiyatla alsın? Bu acayip uygulamalarla belki TÜİK vasıtasıyla enflasyonu düşük gösterebilirsiniz. Ama aşağıda sürekli basınç biriktirerek tepeyi tutmak mümkün de değildir, sürdürülebilir hiç değildir. Fiyatları, burada deneneceği gibi, piyasanın belirlememesi işçilerin ve çiftçilerin yararına değil, zararınadır. İşsizliği ve üretimden vazgeçişi artıracaktır. İktidar rasyonel ekonomi politikalarından uzaklaştıkça “zihni sinirden” medet umuyor. O böyle şeylerden “medet” umdukça, biz de avaz avaz “imdat” diyoruz