IMF küresel bir durgunluğun eşiğinde olduğumuzu ilan etti. Dünyanın en büyük üç ekonomisinde büyüme duracak mı? ABD, Çin ve Euro bölgesini bekleyen gerçekliğe yakından bakalım. IMF dün yayımladığı Küresel Ekonomik Görünüm (WEO) Temmuz versiyonunda dünyanın küresel bir durgunluğun eşiğinde sallandığını yüksek sesle ilan etti. Kurum, küresel büyüme tahminini aşağı çekerken enflasyon beklentilerini de yukarı itti. IMF’nin temel senaryosundaki tahmine göre, küresel büyüme geçen yılki %6,1’den bu yıl %3,2’ye ve gelecek yıl %2,9’a inecek. Nisan raporuna göre bu tahminler 0,4 ve 0,7 puanlık önemli aşağı yönlü revizyonlar anlamına geliyor. Temellerinde de dünyanın en büyük üç ekonomisinde, ABD, Çin ve Euro Bölgesi, büyümenin duracağı beklentisi var. Bu durma hali Türkiye’nin de dahil olduğu dünyanın geri kalan ülkeleri için önemli sonuçlar doğuracak. O zaman bu üç ekonomiyi bekleyen gerçekliğe biraz yakından bakmakta fayda var. ÇİN: EMLAK SEKTÖRÜ, PANDEMİ YASAKLARI VE BÜYÜK GÜVEN SORUNU Çin ekonomisi geçen seneki %8,1 büyümenin ardından Reuters’ın ekonomistlerle yaptığı ankete göre bu sene %4 büyüyecek. IMF’ye göreyse %3,3 büyüyecek. Resmi beklentinin %5,5 olduğu düşünülürse her iki seviye de Çin gibi bir ülkenin standartlarının çok altında. İktidardaki Komünist Parti'nin, Başkan Xi Jinping'in emsal teşkil eden üçüncü liderlik dönemini güvence altına alması beklenen beş yılda bir yapılan kongre öncesinde genel ekonomik gidişat hiç parlak değil. Tüketici güveni rekor düşük seviyelere yaklaşıyor, özel yatırımlar ilk yarıda yavaşladı ve genç işsizliği %19,3 gibi rekor bir seviyede. Hükümet hızla verdiği teşvikleri artırma telaşında ancak halen ekonomik yavaşlamanın yükü neredeyse tamamen özel sektörün üzerinde.
Çin ekonomisi geçen seneki %8,1 büyümenin ardından bu sene %4 büyüyecek. Genel ekonomik gidişat parlak değil. Ukrayna işgali ve Tayvan sorunu ile artan jeopolitik gerilimler, emlak sektöründeki iflas dalgası...
Düzinelerce şehirde yüz milyonlarca Çinli, bu yıl çeşitli COVID kısıtlamalarıyla boğuşurken, Şanghay Nisan-Mayıs aylarında tamamen kilit altındaydı. Özel firmalar ve bireyleri tüketimden uzaklaştıran Evergrande ardından domino taşları gibi gelişen emlak krizi, Çin’in önemli ihracat pazarlarında artan borçlanma maliyetleri, Ukrayna işgali ve Tayvan sorunu ile artan jeopolitik gerilimler. Çin ekonomisinin çeyreğine karşılık gelen emlak sektöründe devam eden iflas dalgası, bankaların bu durumdan sarsılmaya başlaması sorunların asıl merkezi. Artan bir tüketici güven krizi, yavaşlayan ekonomik büyüme ve tabi üretici fiyatlarındaki artışın tüketici fiyatlarına çok kısıtlı yansıması Çin merkez bankasının ABD ve Avrupa muadillerinden tam ters yönde hareket etmesine neden oluyor.  Fakat faizi yükseltmese bile Çin ekonomisine has sorunlar nedeniyle dünyanın ikinci büyük ekonomisi küresel büyümeye kuvvetlice aşağı yönlü baskılar yaratıyor. AVRUPA’NIN KARA KIŞI DÜNYA EKONOMİSİNİ VURACAK Son 25 yılın en yüksek enflasyonu olan %8,6 Avrupa Merkez Bankası’nı (ECB) geçen hafta 50 baz puan artışla harekete geçirdi. Fakat yaklaşan doğalgaz krizi ECB’nin bu temposunun büyüme şokuyla karşılaşırsa sürdürmesine engel.  Yine de daha yavaş adımlarla faiz artırmaya devam etmekten başka çaresi de yok. Enflasyonun seviyesi, genele yayılma durumu ve tabi doğalgaz fiyatlarında daha kış başlamadan yaşanan artış sert ekonomik yavaşlama da olsa ECB’nin yolundan geri dönmesine engel. En azından 2023 ortalarına kadar. Rusya, Ukrayna işgali karşısında Batı ülkelerinin verdiği tepkiye karşı elindeki güçlü Avrupalı politikacıların dediği gibi “doğalgaz silahını” kullanmaktan çekinmeyecek.  Belki korkulduğu gibi doğalgazı tamamen kesmeyecek ancak boru hattından akışı da kendisine en bağımlı ülkeler için-başta Almanya olmak üzere- doğalgaz depolarını kıştan önce hedef düzeyde dolduramayacakları seviyeye düşürecek. Biraz rakam vermek gerek: Gazprom'un Kuzey Akım 1 boru hattındaki gaz akışını 25 Temmuz'da kapasitesinin %20'sine düşürdüğü açıklaması AB'nin depolama tanklarını %80 doldurmak için belirlediği 1 Ekim’i ulaşılmaz bir hedef haline çevirdi.  Almanya'nın liderliğinde kışı atlatabilmek için AB Komisyonu Ağustos 2022-Mart 2023 arasında gaz tüketimini %15-%20 azaltma kararı aldı.   %15'lik bir azalma, ısınma mevsimi boyunca yaklaşık 45 milyar metreküpe ve tüm yıl boyunca 60 milyar metreküpe denk gelmekte. Başka bir ifadeyle Rusya'nın AB'ye gönderdiği tüm gazın yaklaşık üçte biri demek. Avrupa'daki gaz depolama tankları 25 Temmuz itibariyle %66,7, Almanya'daki tanklar %66,4 oranında dolu.  Portekiz (%100), Polonya (%98,5), İsveç (%90,8), Danimarka (%85,6) ve Fransa (%75,5) dahil olmak üzere birkaç ülke çoktan %80 hedefine yakın veya ulaşmış olsa da, Almanya yanında Rus gazına en çok ihtiyacı olan Çekya (% 77,7), Slovakya (% 68,3), İtalya (% 70,5) ve Macaristan'ın (% 49,2) sıkıntıları büyük olacak. Ukrayna doğalgaz stok seviyesi %23’le savaş ortamında kışın daha da zorlanacak.
IMF, Almanya ve İtalya gibi pazarlarda %2-3 arasında daralma uyarısı yapıyor. Rusya’nın AB’ye doğalgaz akışını tamamen kesmesi ana senaryo değil. Daha olası görülen Putin’in gaz akışını yeterlinin  altında tutarak krizi derinleştireceği.
IMF, Rus gazının tamamen kesilmesine ilişkin en kötü senaryosunda, en çok alım yapan ekonomilerde ekonomik daralmanın %6'ya kadar yükselebileceğini; Almanya ve İtalya gibi kilit pazarların %2 ila %3 arasında daralma göreceği uyarısı yapıyor. IMF’ye göre ayrıca, Avrupa'nın çoğu, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının ve yaklaşan stagflasyonun neden olduğu birçok sorun ve enflasyon nedeniyle bu yılın sonuna kadar resesyona giriyor. Rusya’nın AB’ye doğalgaz akışını tam olarak kesmesi ana senaryo değil. Daha olası görülen Putin’in Brüksel üzerindeki baskıyı sürdürmek ve gaz fiyatlarını kriz seviyelerinde tutmak için gaz akışlarını yeterlinin çok altında tutarak krizi derinleştireceği. Bu politikanın Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için kaldıraç olup olamayacağı tartışması bir yana, AB’de hızlı bir daralma ve gaz fiyatlarıyla daha da yüksek enflasyon ortamında faiz artırarak ilerleyen ECB elde veri olunca, Türkiye dahil Avrupa ile ticaret yapan ülkelerin, tedarik zincirlerinin çok zorlanacağı anlamına geldiği kesin. Dolayısıyla IMF’nin de Euro Bölgesi büyümesini 2021’de elde edilen %5,4’ten 2022’de %2,6’ya ve 2023’te %1,2’ye düşeceğini öngörmesi boşuna değil. ABD: ENFLASYONLA MÜCADELE BÜYÜME KAYGILARININ ÖNÜNE ABD ekonomisinde temel sorun %9,1’le beklenenden yüksek enflasyon. Fed’in geçen yıl boyunca kullandığı enflasyonun geçici olacağına dair söylemi ve pasif duruşu boşa çıkınca harekete geçmesi ve kredibilite problemini aşmak adına da hızla hareket etmesi piyasaların kabullendiği bir durum artık. Fakat ilginç olan, enflasyonun sene sonunda hedef %2’nin iki katından fazla olacağının öngörülmesine rağmen, Fed’in faiz artışlarının 2023’te yerini faiz indirimlerine bırakacağı hâkim görüşü. Çünkü 2021’de %5,7 büyüme elde eden ABD ekonomisi IMF’nin son büyüme tahminlerine göre 2022’de %2,3 ve 2023’teyse %1,0 büyüyecek. 2022 ilk çeyrekte yıllık %1,6 daralan ABD ekonomisi ikinci çeyrekte de beklenen %0,5 büyüme yerine eksi veri açıklarsa “teknik resesyona” girmiş olacak. Fed’in ve ABD hazine Bakanı (eski Fed Başkanı) Yellen’ın anlatmaya çalıştığı iki çeyrek üst üste daralmanın resesyon tanımına uymadığı. Resesyon olması için istihdam, talep ve diğer göstergelerde de olumsuz yönde değişim olması gereği.
ABD’de enflasyonla mücadele kolay olmayacak, beklenenden uzun süre yüksek kalacak ve Fed’in sert bir daralma yaratmadan bu sarmaldan çıkmasına alan tanımayacak.
2022 ilk yarıda teknik resesyon olsa bile ABD ekonomisinde aktivite seviyesi ve istihdam oranına bakarak durgunluk yaşanmasa da, IMF’nin tahminlerine bakınca özelikle 2023 için Yellen ve Fed’in tanımına uygun durgunluğun beklendiğini görmek gerek. Çarşamba akşamı Fed bir 75 baz puan daha faiz artışı gerçekleştirecek ve bilanço daralması sene sonuna kadar piyasalarda hissedilir seviyeye ulaşmış olacak. Fakat, Başkan Powell’ın enflasyonla ve dünyanın en büyük merkez bankası Fed’in güvenirliğini tazelemek adına giriştiği savaştan ılımlı bir resesyon nedeniyle 2023 ilk çeyrek sonunda vazgeçeceğini ya da bu savaşa ara vereceğini beklemek fazla iyimserlik olabilir. Aksine, tam da ekonomist Roubini’nin uyardığı gibi enflasyonla mücadele kolay olmayacak, beklenenden uzun süre yüksek kalacak ve Fed’in sert bir daralma yaratmadan bu sarmaldan çıkmasına alan tanımayacak. TÜRKİYE SEÇİM GERİ SAYIMINDA, TÜM BUNLARDAN UZAKTA MI?  Dünyanın üç büyük ekonomisinde gelecek beklentileri oldukça karanlık. 2022 ikinci yarıdan başlayarak 2023 sonuna kadar geçecek sürede giderek yavaşlayan bu üç ekonomi diğer ülkelerin de büyüme performanslarını çeşitli kanallardan olumsuz etkileyecek. Çin’in kendine özgü durumu bir yana, ABD ve AB’nin kısmen ortak alanları sıkılaştırma politikasının enflasyonu hedef %2’ye getirene kadar devam edeceğini, büyük iki merkez bankasının da düşük enflasyonun maliyeti olarak ekonomik durgunluğu göze aldıklarını anlatmalı. Türkiye açısından net olan ise ekonomik büyümesindeki düşüşü enflasyonla mücadelenin bir maliyeti olarak değil, uyguladığı hatalı ekonomik politikalar nedeniyle yaşayacağı. Küresel ekonomide merkez bankaları aracılığıyla yaratılacak yavaşlama dünyada yaşanan yüksek enflasyonu aşağıya çekmeyi başarırken, Türkiye ekonomisinin Erdoğan politikaları nedeniyle düşük büyüme yüksek enflasyon sarmalına sıkışıp kalacağı.