Sadece yumurta endüstrisi değil, tüm sektörle ilgili gerçekleri öğrenmek isteyeceklere birkaç öneride bulunmak istiyorum son olarak. “Earthlings” 2005 yapımı bir belgesel ve sadece gıda değil her alanda hayvanların maruz kaldığı acımasızlığa şahit olacağınız bir yapıt.Yılmadan gösterdikleri çaba sayesinde birçok sektörde ulusal ve uluslararası birçok marka kafeste yaşamını sürdüren tavukların yumurtalarını satmayı, ürünlerinde kullanmayı bırakmış ya da aksiyon planları hazır, taahhütlerini vermiş durumdalar. Bazı markalar ise tüm tepkilere rağmen direnmeye devam ediyor. Görüşmeleri sabırla sürdüren Kafessiz Türkiye, uzun süre sonrasında bu markalara karşı demokratik eylemler de organize ediyor. Hem kamuoyunda daha görünür olmak ve duyarlılığı artırmak hem de markaların daha çok dikkatini çekmek adına. Son dönemde büyük bir market zincirine karşı olan eylemlerine belki denk gelmişsinizdir. Gelmedi iseniz Kafessiz Türkiye instagram sayfasından ya da “kafessizturkiye.com”’dan neden böyle bir duyarlılık gelişti, siz ne yapabilirsiniz, hangi kodlardaki yumurta ürünleri hapsedilmiş tavuklara ait ve bunları satan noktalardan neden alışveriş yapmamalısınız hepsini öğrenebilirsiniz. Sadece yumurta endüstrisi değil, tüm sektörle ilgili gerçekleri öğrenmek isteyeceklere birkaç öneride bulunmak istiyorum son olarak. “Earthlings” 2005 yapımı bir belgesel ve sadece gıda değil her alanda hayvanların maruz kaldığı acımasızlığa şahit olacağınız bir yapıt. “Cowspiracy” ise hayvancılığın çevre krizi üzerindeki etkilerine de odaklanıyor. Nihayetinde hayvansal gıda tüketip tüketmeme tercihimiz ötesinde tüm bu kurulu sistemde yaşananlar ve gezegenin yok oluşuna bu katkımız insanlığımızı ve vicdanımızı rahatsız ediyor mu, ilk sorumuz bu olmalı. Eğer etmiyorsa bu yazıyı okumasanız da olurdu.
Kafessiz Türkiye
Gizem İspir
Görüşmeleri sabırla sürdüren Kafessiz Türkiye, uzun süredir yumurta üreten markalara karşı demokratik eylemler organize ediyor. Hem kamuoyunda daha görünür olmak ve duyarlılığı artırmak hem de markaların daha çok dikkatini çekmek adına.
Bir canlıya yuva olmakla mı ilgisi var, yaş almakla mı? Yoksa bizim kuşaklara göre dünyaya karşı kat be kat duyarlı genç bireylerle daha çok zaman geçirmeye başlamakla mı ilgili oldu bilmiyorum. Ama birkaç senedir kendi türüm dışında da umursamaya başladım dünyayı.
Her çaba bence çok kıymetli ama daha yolun başında hissediyorum kendimi. Eskiden dönüp bakmadığım taraflara bakmaya başladıkça doğaya ve diğer canlılara ne kadar çok haksızlık ve zalimlik yaptığımızla yüzleşiyorum. Yüzleştikçe vicdanımdan gelen sesler başka farkındalıklara kapı açıyor. Her değişim gibi zor, gelgitli bir süreç. Ama nihayetinde insanın ruhuna daha iyi gelen hiçbir şey yok.
Et yememeye karar vermem yıllara yayılmış, uzun bir süreçti. Endüstriyel hayvancılık ve gaddar düzeni beni et yediğim zamanlarda da rahatsız ederdi. Belki alışkanlık, belki genetik olmadığına emin olduğumuz ama bize hikâyesi öyle anlatılan kültürel kodlar, vicdanıma oturmuş bir taşa rağmen, uzun süre vejetaryen olmamı engelledi. Sosyal medyayı daha aktif kullanmaya başlamam, bu konuda çekilmiş belgesellere, ilgili dokümanlara daha kolay ulaşabilir olmam sonrasında o taş büyüdü, kaya oldu. Artık varlığını inkâr edemeyeceğim kadar büyümüştü ve değişim kaçınılmazdı
Her vegan ya da vejetaryen gibi ben de sinir katsayımı zorlayan çok soru ile karşılaşıyorum. “Bitkilerin canı yok mu?” ile başlıyor liste. Bu konuda bilinç ilk cevap. Bir gün bitkiler için de hayvanlarda emin olduğumuz bilinç, sinir sistemi, acı çekme deneyimi gibi konularda farklı bilgilerimiz olursa o paralelde beslenme şeklimizi değiştirmeye de açığım. Artık mağaralarda yaşamıyoruz.
Hayvansal ürünleri tüketme alışkanlığımızla onları sadece etlerinden ve kendi çocukları için ürettikleri sütlerinden ve hatta yumurtalarından faydalanmak için ilk gününden son gününe işkence çekerek yaşadıkları, acı çektikleri, hatta delirdikleri yaşamlara mahkûm ediyoruz. Sistematik bir sömürü sistemi üzerine kurulu hayvansal temelli beslenme. Hayvansal bazlı beslenenlerin bile, eğer aklı selimlerse kabul ettikleri bir gerçek bu.
İşte bu işkence düzeninin en acımasız alanlarından biri de yumurta endüstrisi. Sosyal medya özünde iyi mi kötü mü, bilgiyi ne kadar manipüle ediyor ayrı bir tartışma konusu. Ancak daha eski zamanlarda asla haberimiz olamayacak birçok bilgiye ulaşabiliyoruz. Sosyal medya olmasa Kafessiz Türkiye hareketi ile tanışamayabilir ya da çok geç kalabilirdim.
Kafessiz bir endüstri tabii ki tüm sorunları çözmeyecek. Ancak A4 kâğıdı kadar bir alanda, kanatlarını açacak kadar bile alanları olmayan, yaşamlarının her anını acı çekerek yaşayan, deliren, delirmekten birbirlerini gagalayan, yaralayan hatta ölümüne sebep olan milyonlarca tavuğu en azından kafeslerden kurtarmak bile büyük bir adım olacaktır.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi