Muharrem Bey, sadece dedikodu malzemesi sağlıyor kamuoyuna. Ülkenin ciddi sorunlarının çözümü için gerekli seviyeli ve tutarlı bir tartışma ortamı sunamıyor. Bu hâliyle onun da bu seçim dönemindeki fonksiyonu ister istemez sorgulanıyor.
Görünen o ki toplum bu kez iktidarın değişeceğine geçmişte olduğundan çok daha fazla inanır hâle gelmiş. Bir de bu değişimin, AKP’ye karşı birçok seçimi kaybetmiş olan biri eliyle gerçekleşme ihtimalinin olması gelecek seçimleri çok daha ilgi çekici yapıyor. Fakat bu seçimi ilginç kılan tek sebep bu değil.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakının adayı olarak ilan edilmesinden bu yana, kendisine yöneltilen itirazlar eskisi kadar görünür değil artık. Özellikle Meral Akşener’in Kemal Bey’in adaylığına karşı çektiği “
rest” sonrasında, kamuoyunda ortaya çıkan itirazlar Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusundaki ilk güçlü gösterge oldu.
Daha önce hiç kimsenin görmediği şekilde ortaya çıkmış olan bu destek, herhangi bir kamuoyu yoklamasından çok daha sahici, çok daha güvenilirdi. Kamuoyundan gelen bu tepki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik kamuoyunun bir kesiminden gelen eleştirileri büyük ölçüde ortadan kaldırdı.
Muhalif kamuoyunun şimdiki endişe kaynağı Muharrem İnce. Kendisi eski bir CHP’li. Ama daha önemlisi bir önceki 2018 seçimini kaybeden CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı. Şimdi de kendisi aday oldu ve 100 bin imzaya toplamaya başladı resmen aday olabilmek için. Bakalım bu imzaları toplayabilecek mi Muharrem Bey? Aslına bakarsanız bu da onun ilk sınavı olacak seçimden önce.
Ancak Muharrem Bey söylemleriyle de dikkat çekiyor. Kamuoyunun karşısına her çıkışında CHP’ye yükleniyor, geçmişle hesaplaşma içine giriyor.
Kamuoyuna umut vermesi gereken, yüzünü geleceğe dönmüş bir lider adayı olması beklenirken, geçmişin hesaplaşmasını yapmayı tercih ediyor Muharrem Bey.
Son derecede gergin bir yüzle geçmişte yaşadıklarından, belki de yaptığı hatalardan başkalarını sorumlu tutuyor. Türkiye’nin bu kadar önemli sorunu çözüm beklerden, bunların çözüm merciine aday bir kişinin seçileceği seçimde, geçmişe takılı kalmasına bir anlam verebilmek mümkün değil.
Kimse Muharrem İnce’ye mevcut ekonomik sorunları nasıl çözeceğini sormuyor. Oysa Millet İttifakını eleştirenler sürekli bunun cevabını arayıp durdular yıllarca. Nasıl bir anayasa taslağının olduğunu da kimse sormuyor.
Parlamenter rejimle mi, yoksa başkanlık sistemiyle mi devam edeceğini de kimse bilmiyor. 2018 seçimlerinde sürekli olarak ona ekibinin kimlerden oluştuğunu soranlar, bu sefer aynı sorudan muaf tutuyorlar Muharrem Bey’i.
Bu hâliyle Muharrem Bey, sadece dedikodu malzemesi sağlıyor kamuoyuna. Ülkenin ciddi sorunlarının çözümü için gerekli seviyeli ve tutarlı bir tartışma ortamı sunamıyor. Bu hâliyle onun da bu seçim dönemindeki fonksiyonu ister istemez sorgulanıyor.
O da kendini geçmişin pişmanlıklarından kurtarıp seçimlere zenginlik katacak bir tartışmanın aracı olamıyor. Olmak da istemiyor belli ki.
Zira çok öfkeli ve çok kızgın.
Lakin CHP’ye yönelik yaptığı eleştirilerle belli kesimlerde memnuniyet uyandırmayı biliyor. Bu nedenle kendisini bir türlü “
marjinallikten” kurtaramıyor. Oysa geçen seçimlerde hep birlikte peşinden gitmiş ve büyük umutlar bağlamıştık kendisine.
Ta ki seçim akşamı attığı o malûm mesaja kadar.
O geceki davranışıyla kendini destekleyenlere karşı borçlu kalmış ve bugüne kadar bu borcunu ödeyebilmiş değildir Muharrem Bey.
Hiçbir şey söylemeden, sessizce siyaset sahnesinden çekilmiş ve kendisini destekleyenleri kendi kaderleri ile baş başa bırakmıştır o gece. Onlara arzu ettikleri liderliği göstermekte yetersiz kalmıştır.
Bugün onun CHP’li yetkililere yönelttiği eleştiri okları ve belki de haklı olarak duyduğu öfkenin çok daha fazlasını, o gece umudu kırılmış bir seçmen olarak ben ve benim gibi hissedenlerin ona karı duymaması mümkün değil.
Muharrem İnce, o günleri hatırlamayan gençler arasında kendisine güvenli bir sığınak bulmuş olabilir.
Ama o geceyi yaşayan benim gibi birçokları için son derecede güvenilmez biri olduğunu kanıtlamıştır. O gece yapamadığı liderliğe ise şimdi soyunmuştur kendisi.
Yapabilir mi? Emin değilim.
Muharrem İnce, o günleri hatırlamayan gençler arasında kendisine güvenli bir sığınak bulmuş olabilir. Ama o geceyi yaşayan benim gibi birçokları için son derecede güvenilmez biri olduğunu kanıtlamıştır. O gece yapamadığı liderliğe ise şimdi soyunmuştur kendisi.
İnce seçimlerin ikinci turuna katılma hakkını kazanıp, yüzde 60’lık bir seçmen desteğiyle ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı olacağını iddia ediyor. Bunun nasıl olacağından ise bahsetmiyor. Sanki ülkemizin ana sorunun, vatandaşın önüne konulan adaylardan birinin seçilmesiymiş gibi düşünüyor.
Bazılarının ise, bu seçimlerin kişisel bir hesaplaşmanın vesilesi mi, yoksa ülkemizin geleceğini güvence altına alacak bir mücadelenin aracı olarak mı gördüğüne hâlâ karar vermediği görülüyor.
Aslına vatandaşın Meral Akşener’in Altılı Masadan kalkmasına karşın vermiş olduğu tepki, kamuoyunun bu seçimlere kişilerden ziyade bir sistem tercihi olarak yaklaşmakta olduğunun ipuçlarını vermektedir.
Geçen seçimlerde CHP’nin adayı olabilmek için de oldukça iddialı ve son derecede talepkârdı Muharrem Bey. Sonunda amacına ulaştı ve aday oldu. Hatırladığım kadarıyla da oldukça memnundu aday olabildiği için. Muharrem Bey’e özgü bir özgüvenle Erdoğan’dan randevu almış, ondan gelen randevu icabı işini gücünü bırakıp Saray’a gidebilmiştir.
CHP grubunda aday olarak takdim edilme şeklini bugün sorun olarak görenler, o gün Erdoğan’dan randevu günü almak için Saray’ın randevu defterine adını yazdırmakta bir beis görmemiştir.
İnce’nin 2018 seçim kampanyalarından tek aklımda kalan konu ise, hemen hemen her konuşmasının ana temasını oluşturan “
Endüstri 5.0” vurgusudur. Biraz da mesleki seçicilikten ötürü hafızama kazınmış olan bu söylemin, o günlerde son derecede sığ ve ülke bağlamından kopuk bulmuştum.
Aslında AKP’nin o güne değin uyguladığı
hizmet-ticaret-ve-inşaat çekişli ekonomik modele ciddi bir alternatif önerme çabasını içeriyordu bu söylem. Bu yönüyle yeni ve olumluydu. Bileşim teknolojisi üzerine kurulmuş sanayi faaliyetlerinin günümüzün gelişmiş dijital imkânları ve yapay zekâdan yararlanılarak oluşturulmuş bir ekonomik yapının meydana getireceğin ekonomik ve toplumsal dönüşümü temsil eden endüstri 5.0, daha çok gelişmiş piyasa ekonomilerinin ekonomik dönüşümlerinde ulaşılmış en son aşama olarak düşünülmektedir. Türkiye gibi gelişmekte ülkeler için uzun dönemde ulaşılabilecek bir hedef olmaktan öte bir anlamı da yoktur aslında.
Oysa beş yıllık bir dönem için seçilen bir Cumhurbaşkanı adayının ülkenin çok daha kısa ve orta dönemli sorunlarına çözüm öneriler ile halkın karşısına çıkması daha yerinde olurdu. İnce’nin ekonomiye yönelik bu tespit ve önerileri, biraz da onun kendine has konuşma tarzının etkisiyle kamuoyunda ilgi ve heyecan yaratabiliyordu. Tabii o da bir noktaya kadar.
Ne zaman ki konu o meşhur “
apolet” sökme noktasına geldi ve Erdoğan ile polemiğe girildi, ekonomi konusundaki önerilerinin sonunu getiremedi Muharrem İnce. Tabii o da böyle bir ekonomi politikası önerisi gerçekte varsa. Maalesef bunu o kampanyada öğrenemedik. İnce bu noktadan sonra kendini Erdoğan ile bu polemiğin içine hapsetti.
Söylem temelinde kendini tekrar etmeye başladı. Belki de elinde söyleyebileceği çok fazla şey olmadığı için, o kadar kısa döneme elde edebildiği az sayıda fikirlere sıkı sıkıya sarılarak kampanyasının yürüttü.
Büyük umutlar beslenerek gelinen İstanbul Mitinginde yaptığı konuşma bile, yeteri kadar özel ve özgün bir konuşma olmadı. Hatta daha öncekilerin kötü bir tekrarı olmaktan öteye geçemedi. Seçimin son günü yapılan bu miting ve konuşma maalesef muhalif kitleyi yeteri kadar heyecanlandırmadı.
Ne zaman ki konu o meşhur “apolet” sökme noktasına geldi ve Erdoğan ile polemiğe girildi, ekonomi konusundaki önerilerinin sonunu getiremedi Muharrem İnce. Tabii o da böyle bir ekonomi politikası önerisi gerçekte varsa.
Sanırım kendini çok fazla önemsedi Muharrem Bey. Kendinin vatandaşı ikna gücüne güvenerek, fikir üretilip, onların vatandaşa anlatılması pek önemsemedi. Sonunda vatandaş, iki sıradan aday arasında birini seçmeye zorlanırken, tercihlerini daha iyi tanıdığı adaydan yana kullandılar.
Aslında 2018 seçimlerinde Muharrem İnce Cumhurbaşkanlığı için kapsamlı bir hazırlığı olmadığı için, aday gösterildikten sonra hem kampanyasını yürütmek hem de kampanyası yapılacak fikir ve politikaları üretilmeye çalıştı. Ama bu yeterli olmadığı gibi, elindeki ekibi de iyi yönetemedi. Tıpkı seçim gecesini yönetememesi gibi.
Muharrem İnce’nin o günlerde ekonomi konularından söyledikleri hâlâ önemini koruyor. Ancak “
Adam seçimleri kazandı” mesajının ardından geçen sürede, ülkemizdeki ekonomik problemlerin hem boyutu hem de çeşitliliği arttı. İnce’nin o seçimdeki başarısızlığının ardından iktidarını koruyan Erdoğan’ın ekonomiyi yönetim şekli, bugün başta enflasyon olmak üzere, yoksulluk ve gelir eşitsizliği gibi birçok çözümü zor ve zaman alacak sorunların doğmasına yol açtı. Bu da ülkemizdeki siyasetin yeni gerçekleri olarak önümüzdeki seçimlere damga vurmaktadır.
Türkiye ve ekonomi bu kadar değişmişken, geçmişe bağlı kalmak, çözüm bekleyen bu kadar çok sorunlara çözüm önerileri üretmek gerekirken ve bunların kamuoyu önünde açıkça tartışılması gerekirken, geçmişte yapılan hataların ve yanlışların yol açtığı hınç ile hareket edenlerin bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmaları beklenemez.