Düşünme normlarımızı sonsuz oyun şeklinde kurguladığımızda başaramayacağımız hiçbir şey yok. Bu nedenle yaptığımız her işi aşkla yapmaya, aklımızı kullanmaya, sorunların üzerine cesaretle atılmaya ve sürekli çalışmaya ihtiyacımız var.
"Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir." -Cicero
Hayallerimizi gerçekleştirmek için dört şeye ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
- Beyin
- Kalp
- Cesaret
- Çok ve sürekli çalışma
Tam dokuz yıl önce arkadaşlarımla birlikte ormana bisiklet sürmeye giderken içlerinden biri yanıma gelerek “Bisiklete biniyorsun, koşuyorsun ve yüzüyorsun, Neden Iron Man yapmıyorsun?” diye sordu. O zamana kadar Ironman’in bir çizgi roman kahramanı olduğunu zannediyordum ama değilmiş. Biraz araştırıp baktığımda triatlonda en yüksek seviyelerden biri olduğunu gördüm. Bir sonraki buluşmamızda ise arkadaşıma “Geçen buluşmamızda bir soru sormuştun. Düşündüm ve Barcelona’da yapılacak Ironman’e gitmeye karar verdim. Üstelik kayıt da oldum” dedim.
Mevsim henüz sonbaharın sonlarına doğruydu. Bana “Bahara kadar vakit yetecek mi? Yarış Mayıs ayındaydı yanlış hatırlamıyorsam” diye yeniden sordu. Mayıs değil dedim Kasım başı daha çok zaman var. Gözlerinin fal taşı gibi açılarak biraz hayret biraz da dehşete düşmüş bir ifadeyle bana baktı ve “Sen Full Ironman’e mi yazıldın” diye sordu. “Evet” dedim, Annemin bir sözü vardır boğulacaksan büyük denizde boğul diye, ben de büyük denizde boğulmaya karar verdim.
Son zamanlarda sporla ilgilenenler Ironman’nin ne olduğunu öğrendiler ama bilmeyenler için açıklamakta fayda var. Triatlon, yüzme, bisiklet ve koşunun arka arkaya yapıldığı bir spor. Mesafelerine göre de dört kategorisi var. Sprint, Olimpik, Half Ironman ve Ironman. Ironman triatlonda en üst nokta diyebiliriz. Mesafeleri 3.8 kilometre yüzme, 180 kilometre bisiklet ve 42.2 kilometre koşudan oluşuyor.
John Collins, San Diego’da Amerikan donanmasında bir subay olarak çalışırken eşi Judy ile birlikte 1974 yılında bir triatlon yarışına katılıyorlar. Çift 1975 yılında Hawai adasına taşınıyorlar ve 1977 Ekim ayında Honolulu’da katıldıkları bir yüzme yarışı akıllarına triatlon etkinliğinin ilk tohumlarını atıyor. Sporcuların favori etkinliği olan Waikiki Açık Suda Yüzme ve Honolulu Maratonu gibi iki organizasyonu düşünerek atletlerin dayanıklılığını amaçlayan bir spor etkinliği kurguluyorlar.
Bisikletin bu etkinlik içindeki yerini düşünürken, John’un aklına yerel bisiklet rotasının uygun olduğu geliyor. Birbirlerine “Sen yaparsan ben de yaparım, kim önce bitirirse bundan sonra ona Iron Man (Demir Adam) diye hitap ederiz” diyerek işe koyuluyorlar. 1977 Ekim ayında yarışın 18 Şubat 1978’de yapılacağını ilan ediyorlar ve yarışa elli kişi kayıt yaptırıyor. O gün hava şartlarının kötü olması nedeniyle yarışa sadece on beş kişi katılıyor ve ABD donanmasından Tom Warren 11 saat 15 dakika 56 saniyelik derecesiyle ilk Ironman ünvanını alan atlet olarak tarihe geçiyor.
Ironman sadece bir spor değildir. Ironman olağanüstü bir şeyi başarmakla ilgilidir. İnsanın kendisi için çok yüksek bir hedef koyarak olağanüstü bir hayali gerçekleştirmesidir. Ironman, bitirilmesi nerdeyse imkânsız gibi görünen çok zorlu ve talepkâr bir yolculuktur. Ironman bir insanın vücudunun sınırlarını test ederek öğrenmesi ve öğrendiğinde de büyük bir gurur duymasıdır. Ironman sadece fiziksel değil zihinsel bir dayanıklılık göstergesidir. Sloganı da son derece motive edicidir. Ironman “Herşey Mümkündür- Anything is Possible” der.
Kendinizi bitkin ve ümitsiz hissettiğinizde, geçmişte kendinizle gurur duyduğunuz ve başardığınız bir olayı hatırlayın. Bundan sonra nasıl başarabileceğinizi de o dönemde yaşadıklarınız ve hissettiklerinizle yapmaya uğraşın.
2014 yılında, büyük denizde boğulmadan, katıldığım yarışı 12 saatte tamamladım. Herhangi bir antrenörüm yoktu. Yarışta nasıl besleneceğimi son iki hafta kala daha önceden Ironman yapmış ve tesadüfen tanıştığım bir arkadaşımdan öğrendim. Aklımdaki birçok soruya cevap bulamadan yarışa katıldım ve ailemin büyük desteği ile yarışı bitirdim. Yarışın son kilometrelerinde çektiğim tüm acılar yarışı sunan kişinin İspanyol aksanıyla “Omer Rifat, You are an Ironman – Sen bir Demir Adamsın” anonsuyla uçup gitti. Acı geçici zafer kalıcıydı.
Bu yarıştan üç yıl sonra yine Barcelona’da bir Ironman yarışına daha katıldım. Hedefim kendi kendimle yarışmak, daha iyi bir derece elde ederek sınırlarımı zorlamaktı. Başardım. Üstelik bu yarışı “İlk İş Babalık” sloganıyla bir bağış kampanyası ile taçlandırdım. İki yıl sonra farklı bir mekânda, Frankfurt’ta ve 40 derece sıcaklık altında başka bir Ironman koştum. Bu yarışta da “Okuyan Bir Gelecek” için bağış topladım ve 575 çocuğun okumasına katkıda bulundum.
Bu yarışların dışında da birçok defa Half Ironman yarışına katıldım ve birçok bağış kampanyası düzenledim. Tüm bu yarışlar, yaptığım spor bana mücadele etmenin, hayata bir şeyler katmanın ne kadar değerli olduğunu gösterdi. Sınırları zorlamanın ve yeni keşiflerin motivasyonu ne kadar artırdığını öğretti.
Bu yarışlarda fiziksel engeli olan birçok kişiye rastladım. Engelli oldukları hâlde bu uzun mesafeleri yüzen, bisiklet binen ve koşan insanlardan bahsediyorum. Hatta engelli oğlunu botla çekerek yüzen, bisikletinin önünde taşıyarak 180 kilometre bisiklet süren ve tekerlekli bir kutuda 42.2 kilometre koşarak onu taşıyan insanlardan söz ediyorum. Tüm bunlar, koşullar ne kadar zor olursa olsun, şartlar ne kadar imkansızı gösterirse göstersin, hedeflerimize ulaşmanın bir sınırı olmadığını gösteriyor.
Ülke ve vatandaşlar olarak son dört yılı gerek maddi gerekse zihinsel olarak çok zorlu süreçlerden geçerek yaşadığımız bir gerçek. Nereye baksam mutsuzluğun, tükenmişliğin ve ümitsizliğin hâkim olduğunu görüyor ve üzülüyorum. Bu durumun toplumda bir yorgunluğa sebep olduğunu düşünüyorum.
Ama potansiyelimizin farkında olmamız gerektiğine de gönülden inanıyorum. 2021 yılında
yazdığım bir yazıda içinde bulunduğumuz şartların sonsuz bir oyun oynamamız gerektiğini söylemiştim. Bu hâlâ geçerli ve daima geçerli olacak. Düşünme normlarımızı sonsuz oyun şeklinde kurguladığımızda başaramayacağımız hiçbir şey yok. Bu nedenle yaptığımız her işi aşkla yapmaya, aklımızı kullanmaya, sorunların üzerine cesaretle atılmaya ve sürekli çalışmaya ihtiyacımız var.
Ümitsizliğe kapılmak bizim gibi bir millete hiç yakışmaz. Kendinizi bitkin ve ümitsiz hissettiğinizde, geçmişte kendinizle gurur duyduğunuz ve başardığınız bir olayı hatırlayın. Bundan sonra nasıl başarabileceğinizi de o dönemde yaşadıklarınız ve hissettiklerinizle yapmaya uğraşın.
Benim başaracağımızdan hiç şüphem yok.
Çünkü her şey mümkün!