Seçim sonrası mevcut iktidarla yola devam edilmesi durumunda ise büyük bir belirsizlik toplumun bütün kesimlerini beklemektedir. Bu kadar belirsizliğin istenmeden de olsa nüfus planlamasına katkı sağlayacağı da açıktır. Son beş yıl içinde hemen hemen her makroekonomik  göstergede bozulma rekorlarla ifade edilecek cinsten. Enflasyon resmi rakamlarda %50’lerdeyken, bu konuda araştırma yapan akademisyenler ve ENAG gibi kurumlar enflasyonun %125’lerin üzerinde olduğunu gösteriyor. İşsizlik rakamları özellikle genç nüfusta %20’lere yakın. Burada iş aramaktan vaz geçmiş ve Türkiye’de uygun ücreetli işi bulamamaktan dolayı göç edenelerin istatistiklere katılmadığını da belirtmekte fayda var. Büyüme ve büyümenin kompozisyonu gibi konular da problemlerin bir başka yüzü. Türk-İş’in Nisan 2023 verilerine göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 10.135 ₺,  yoksulluk sınırı ise 33.015 ₺. Yine iş gücü istatistiklerinden anladığımız kadarı ile 85 milyon nüfusu olan ülkemizde 32.9 milyon insan çalışıyor ve bu çalışanların %50’si açlık sınırının altında , 8500 ₺ ücretle geçimlerini sağlama, daha doğrusu hayatta kalma savaşı veriyorlar. Çalışanların diğer kalan yüzdesinin ortalama maaşlarının ise  12.000-15.000 ₺ arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu tahmine baz oluşturan veri Cumhurbaşkanlığı raporuna göre ortalama memur maaşının asgari ücretten %39 daha fazla olduğunu gösteren istatistikler. Son bir yılda fırsat bulduğunda yurtdışına gitmek ve burada kendine hayat kurmak isteyen gençlerin oranı da %78’lere çıkmış durumda. Hayatını burada kuracak ve bu ülkede yaşayacak gençlerin ise bu tabloda bırakın düğün yapıp ev araba alıp yuva kurup çoluk çocuğa karışmasını, bu ekonomik şartlarda balayına çıkması, tatil yapması bile güzel bir hayalden öte değildir. Türkiye’de konut fiyatlarının 2017 yılından bugüne artışı 8 kattan fazladır. Yıllık fiyat artışı ise %132.8’dir. Ortalama 100m2’lik bir konutun bedelinin 2.2 milyon ₺ olduğu düşünüldüğünde 15.000$ ücret alan bir çalışanın yuva kurmak için borçlanarak dahi bu konutu alması mümkün değildir. Kaynak: TCMB Türkiye nüfusu artarken evlenen çiftlerin hızındaki artış dramatik bir şekilde düşmüştür. Evlenmenin ötesinde boşanmalardaki artış hızı da dikkat çekicidir. 2022 yılında boşanmadan etkilenen çocukların sayısı 180.592 olarak istatistiklere geçmiştir. Tüm bu gelişmelerin sonunda aile kavramı anlamını yitirmiş ve tek kişiden oluşan hane halkının oranı 2014 yılında %13.9 düzeyindeyken 2022 yılında %19.4’e yükselmiştir. Ekonomik koşulların zorladığı gençlerin, büyük sıkıntılarla kurdukları yuvalarda ise doğum oranlarında son yıllarda dikkate değer bir düşüş söz konusudur. Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki nüfus planlaması konusunda ekonomik koşullar oldukça belirleyicidir. Bu verilerden yola çıkarak ortaya konan istatistiklerin gösterdiği bir gerçek vardır. Türkiye’de genç nüfus önümüzdeki yıllarda hızla eriyecektir. Ortaya çıkan bu tablonun düşündürmesi gereken en önemli nokta yaşlanan nüfusa kim hangi katma değeri üreterek bakacaktır? Her 1.3 çalışanın 1 emekliye baktığı, erken yaşta emekli olmanın mümkün olduğu ülkemizde ileriye dönük yapılan tahminler göstermektedir ki 2080’li yıllara gelindiğinde 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranı %25.6, 15-65 yaş arasındaki nüfusun ise toplam nüfusa oranı %58.7 düzeyinde olacaktır. Nüfus planlaması sağlıklı ve organize şekilde yapıldığı, ekonomik olarak planladığı sürece refah artışına sebep olabilir. Diğer yandan ekonomik koşulların kötüleşmesi sonucu aile kuramama, doğurganlıkların düşüşü söz konusu olduğunda ise çok daha kötü bir demografik yapı ile genele yayılan bir yoksullukla karşı karşıya kalınması söz konusu olacaktır. Üstelik hiç bir göçmen politikası yürütülmeden artan nüfus, katma değer üreten gençlerin yurtdışına kaçışı da diğer bir problemdir. 2020 istatistiklerine göre Türkiye’den göç edenlerin sayısı 420.463 kişi olarak tespit edilmiştir. Göç edenlerin 77.810’u Türk Vatandaşıdır. 2023 yılında bu göç sayısının çok daha yüksek rakamlara ulaşması söz konusu olacaktır. Şimdi gelelim neden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın nüfus planlamasına katkıda bulunduğuna. Özellikle son bir yıldır, hem faiz hem de kuru baskı altında tutma amacı dışında başka bir görev üstlenmeyen, doğru para politikası uygulamayan TCMB, ekonominin büyümesi ve yeni yatırımların yapılarak istihdam yaratılması için gerekli kaynak olan kredilerin genişlemesini, düzenlemeler ve uygulama talimatları ile kısıtlamakta hatta durdurmaktadır. Döviz kuru artmasın diye TCMB tarafından son iki günde uygulamaya alınan, sonrasında bütüncül bir şekilde düşünülmediği için bazı noktalarda geri çekilen kredi kartlarına ilişkin düzenlemeler de kurumsal çöküşün önemli bir işaretidir. Kısa vadede tüketici kredisi, kredi kartı nakit avans kullanımı ile nefes almaya çalışan vatandaş ise uzun vadede ortaya çıkabilecek sorunlar karşısında endişeli ve şaşkın yarınından endişe duymaktadır. Durum böyleyken bırakın yuva kurup çoluk çocuğa karışmayı, tek başına bile insan onuruna yakışan bir şekilde yaşamak bile bu koşullarda mümkün değildir. Seçim sonrası mevcut iktidarla yola devam edilmesi durumunda ise büyük bir belirsizlik toplumun bütün kesimlerini beklemektedir. Bu kadar belirsizliğin istenmeden de olsa nüfus planlamasına katkı sağlayacağı da açıktır. Eğitimi, yeteneği ve yetkinliği son derece kısıtlı nesiller yetiştiren Türkiye’nin geleceğe nasıl umutla bakacağını da sizlerin düşünce ve takdirlerine bırakıyorum.