Yaşanan afet boyunca çelebi tavrını muhafaza eden ve şu an bile onu itibarsızlaştırmak için tezvirat yapanlara Haluk Levent adına Jimi Hendrix’in sözünü söylesek, herhalde ayıp olmaz değil mi: “O kadar iyi taklit edildim ki hatalarımı bile birebir çalan oluyor.” Rock müzik tabiatı gereği, muhalif, eleştirel, toplumsal meselelere duyarlı bir tonda ilerler. Rockçılar, çoğu zaman düzenin kafasına gitarlarını geçirmek isteyen adamlardır. Onlar siyah rengi tercih ederler; çünkü ‘iyiler siyah giyer.’ Türkçe sözlü rock müzik de bu tanımlardan beri değil hâliyle. 1960’ların sonundan itibaren Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray ve Cahit Berkay’la başlayan ‘Anadolu Rock’, isyan geleneğini türküler üzerinden modern zamana adapte eder. Özellikle Cem Karaca ‘sol majör’den müziğe unutulmaz eserler bırakır. Bu arada ‘parka’sını sırtına geçirmiş bu ‘tamirci çırağı’ndan hazzetmeyen vesayet, çok sevdiği, şiirlerinden şarkılar yaptığı Nâzım Hikmet gibi bir dönem onu da ‘vatansız’ bırakır. Evet artık Berlin Duvarı yıkılmış, Soğuk Savaş bitmiş, ABD-Rusya ekseninde seyreden iki kutuplu dünya, yerini başka bir hikâyede bulur. 1990’ların Türkiye’si de Yeşilçam filmlerini geride bırakır, yeni düzene ayak uydurma telaşına girer. Türk rock müziğiyse hem ses hem söz olarak dönüşüm içindedir. Fakat az önce isimlerini zikrettiğim ustaların açtığı yolda, gösterdiği hedefte ilerleyen kimi rockçı gençler, bireysel yalnızlıklarını, iç sıkıntılarını anlatsalar da yaşadıkları ülkenin sorunlarına bigâne kalmazlar, Yaşar Kurt gibi, Kıraç gibi, Yavuz Çetin gibi, II. Yeni şairlerini andırsa da Teoman gibi. Bu jenerasyon içinde aykırılığını kamunun yararına tahvil eden ve ilk albümünden bu yana başkaldırısını sürdüren Haluk Levent için yaptım bunca girişi. Malum 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş depremi sonrası Haluk Levent’in adı sosyal mecralarda trend topic oldu. Sebebi; 2017’de öncülük ettiği ve tam adı Anadolu Halk ve Barış Platformu’nun kısaca AHBAP’ın gösterdiği ataklık, kazandığı güven. Demokrasi ve hukukun tam manasıyla işlediği memleketlerde vaka-i adiyeden sayılacak böylesi bir tutum, ‘bu ülke’de neredeyse bir güvenlik meselesine dönüştü. Görece çok yeni olan bir yardım kuruluşu, ‘ahbap çavuş ilişkisiyle’ ‘devletle eş koşan’ bir yapıymış gibi kodlandı. İLK UZUNÇALARDA, İLK UZUNBOYLU GÖNDERMELER! Gayem; gündelik, siyasal hedef ve hevesleri bu yazıya taşımak değil, başlıktaki soruya cevap vermek. O zaman hazırsanız sanatçının diskografisinde yer alan, halkın gündemini önceleyen sosyo-politik şarkılarına uzanalım, başlıyoruz: Haluk Levent’in 1993’te çıkardığı Yollarda albümü, girişte değindiğim üzere Anadolu Rock müziğinin ikinci yükselişinin öncü eserlerinden kabul edilir. Genç rockçı, daha ilk uzunçalarında hem Türkiye’de hem dünyada olup bitenlere kayıtsız kalmaz, Gökova ve Bosna parçalarıyla kendince ses verir. Muğla’da körfez kıyısına inşa edilen fabrikalar için “Gelin gelin arkadaşlar birlik olalım/Zehir saçan santralleri çöpe atalım.” derken, Avrupa’nın ortasında yaşanan Bosna trajedisinin faillerini Hitler’in torunları olarak anar. “HALUK LEVENT YEŞİL KARTLARI VAR” Bu arada şunu hatırlatalım: Haluk Levent, sadece siyasî mevzular hakkında konuşmaz, şarkı söylemez. Bugün yeniden tedavüle giren ve sosyal medyada çokça paylaşılan bir video var. Yıl 1996. Ünlü rockçı, Cem Özer’in kanal kanal gezen Laf Lafı Açıyor programına konuk oluyor. O sırada Özer’in kurduğu cümleler, Levent’in geçmişini merak edenler için bir işaret levhası gibi: “Çok ahbaplığım yok ama seviyorum bu adamı nedense. Çünkü çok hayır işine giriyor. Konserlerinin yüzde 80’i neredeyse hayır işi. 30 tane mi böbrek makinesi aldın memlekete, ne yaptın? Sağlık Bakanlığından iyi çalışıyor. Haluk Levent Yeşil Kartları var. Kaç tane değil mi? Söylemiyor da sağda solda.”
‘Hayırsever rockçı’nın melodileri sadra şifa olmaya devam ediyor, çünkü o her daim emekçilerin yanında, çünkü o başka sanatçılar gibi sadece kendi mahallesinin sorunlarını dile getirmiyor, çünkü o bir kesim acı yaşarken diğerlerini görmezden gelmiyor.
HERKESİN ‘TÜRKİYEM’İ KENDİNE… O, 1997’de üçüncü çalışması Arkadaş’ta çocukların ölmediği bir dünya düşler. Mustafa Yıldızdoğan’ın aynı adlı hamasî şarkısının aksine Haluk Levent kendi ‘Türkiyem’inde şu soruları sorar: “Devletin gücü varken/Çeteler neden, niye?/İpekçi, Mumcu, Çetin Emeç/Hain miydi bu ülkede?” Aynı sene, bugün kendisine olan itimadı azaltmak için itibar suikastı düzenleyenlere ‘malzeme’ verecek olan gelişme yaşanır. Üç milyon liralık karşılıksız çek nedeniyle ceza alan Haluk Levent, memleketi Adana’daki Karataş Cezaevi’ne yollanır ve burada 9 ay 12 gün hapis yatar. Bu arada Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santrali protesto amacıyla kestirdiği saçlarını patronların olduğu yere yollar, muhalefetini içerden dışarıya genişletir. EN ÇOK SATAN ‘MEKTUP’ Saçları kısalmasına, dört duvar arasında olmasına rağmen sesi kısılmaz Haluk Levent’in. Mahpushaneye düşmezden evvel kayıtlarını tamam ettiği beşinci albümü Mektup, sanatçının zor zamanlarında yazılır, ilginçtir bir milyonluk tirajla onun en çok satan albümü olur. Ünlü rockçı, ‘Akdeniz Akşamları’ gibi romantik şarkılarının yanı sıra ‘Eller Eller’ ile müesses nizama karşı voltranı yükseltir: “Politik söylemleriniz, parasal güçleriniz/Kuruyan nehirler, göller sizin eseriniz/Bu köylü, bu toprak, bu ağaç bizim/Benim ülkem çöplük değil, çektirin gidin…” Cezaevinden çıkan sanatçıyı bu kez de askerlik vazifesi bekliyordur. Yine Ayrılık işte böylesi demlerde ses verir. ‘Pamukkale’ şarkısıyla rengini kaybeden doğal güzelliğin resmine dikkat çekerken, Türk kamuoyunun ‘Manisalı Gençler Davası’ olarak bildiği liselilerin yargılanmasını ayıp kabul ettiği ve güncelliğini koruyan parçasında, ‘Hâkim Amca’lara özgür düşüncenin sindirilemeyeceğini söyler. Yeri gelmişken; Ömer Lütfi Mete’nin senaryosunu yazdığı, İsmail Güneş’in kamerasına kaydettiği ve Ülkücülerin 12 Eylül’deki işkencelerini anlatan Gülün Bittiği Yer filminin aynı isimli şarkısı, akabinde klibi bu albümün flaş eserlerinden olur. ORDU GÖREVE YA DA BİR ASKERDEN DİĞER ASKERE… Türkiye, 1999’da 7,4 şiddetindeki Gölcük depremiyle sarsılır. Marmara üzerinden neredeyse tüm memleket enkaz altında kalır. Haluk Levent o sırada ‘vatanî görev’ini yapıyordur. Kamuflajlı hâliyle yardım çalışmalarına katılan bu ‘Mehmetçik’, canların kurtarılmasına vesile olur. Maraş depremi vuku bulduğunda Twitter’dan kendisine hitaben, “Abi senin kurtardığın çocuk büyümüş, şu an Maraş’ta gönüllü çalışıyormuş.” diye yazan takipçisine şu cevabı verir: “Söylediler ama galiba asker.” Türk Silahlı Kuvvetleri’nin depremin en kritik saatlerinde sahaya inmemesi üzerine ‘ordugöreve’ hashtag’iyle binlerce tweet atıldığını hatırlatıp, bu bahisten Haluk Levent’in ‘sevgili hayat’ını da anlatan bir İsmet Özel şiiriyle geçelim: “Ben öyle bilirim ki yaşamak/berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.”
Unutmadan belirteyim: Cuma hutbesinde AHBAP’a çatan İmam Efendi, toplanan paraların değil de deprem vergilerinin hesabını sorduğu gün, halkın neden ‘bir şarkıcının kurduğu platform’a teveccüh ettiğini anlayacaktır.
DEVLETİN FOYASI ORTAYA ÇIKIYOR! 2000 yılı Türkiye için hemen her anlamda yeni olur. Dijitalleşen ve global bir köye dönüşen dünyaya Haluk Levent de yedinci albümü www.leyla.com’la not düşer. Uzunçaların en gözde parçasında şarkıcı; 1996’da devlet-siyaset-mafya üçgenini günyüzüne çıkaran Susurluk Kazası’nı konu alan ‘Kamyoncunun Türküsü’nü şu sözlerle çığırır: “Alta girdin birader/Bütün yurda olduk haber/Bunda benim suçum ne?/Kader böyleymiş meğer/Foya çıktı ortaya/Boya gerek kaportaya/Yedi kat cila çeksen/Neye yarar hurdaya…” Aynı albümde ‘Kıratlar Kabilesi’ şarkısı sanatçının kişisel tarihinde önemli bir yer tutan doğa için verilen mücadeleye bir selam olur. Ünlü rockçı, Amerikalılara karşı “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” diyen Kızılderilileri de anmış olur böylece. Samoslu Dimitris parçasındaysa Bülent Ecevit’in Türk-Yunan şiirinde söylediği gibi Akdeniz üstüne aynı sazı çalan iki halkın dostluğunu, Aleksis Çipras’ın demecinden çok önce balıkların sınır dinlemediğini anlatır. 28 ŞUBAT TÜRKİYE’SİNİN SONU: “KRAL ÇIPLAK” Haluk Levent, 28 Şubat Türkiye’sinin sonunda 2001’de annesine şöyle der: Kral Çıplak. Sekizinci stüdyo kaydında sound olarak ileri bir yola giden ‘muhalif rockçı’, başörtüleri nedeniyle kampüslere alınmayan öğrencilere destek vermek için gitarıyla birlikte İstanbul Üniversitesi’ndeki eyleme katılır. Tarihin tenakuzu olsa gerek Arapça aynı kökten gelen ‘mazlum’, ‘zalim’ olur, not düşelim. Oysa Haluk Levent “Kıyafetin bozuksa/Kapıdan giremezsin/Saç sakal karışmışsa/Kafana sopa yersin” derken her kesimin birbirini ‘anla’masını istiyordur. KAÇ AHMET KAYA ŞARKISI SÖYLEMEK VATANA İHANETTİR? Ünlü rockçı 2002’de Bir Erkeğin Günlüğü’nde Ahmet Kaya’nın ‘Acılara Tutunmak’ şarkısını cover’lar. Bir sene sonra Türkiye Turnesi adıyla konser repertuvarından bir seçki paylaştığı yeni albümünde yine Kürt sanatçının ‘İçimde Ölen Biri Var’ını kendine has tarzıyla yorumlar. Malatyalı Ahmet Kaya, 2000 senesinde ülkesinden sürgün bir hâlde Paris’te son nefesini vermiş, onun şarkılarını söylemenin PKK’yla aynı fotoğrafın içinde yer almak demek olduğu demlerdir. Haluk Levent, bu üslubun memleket hayrına bir kazanç olmadığını beyan ve Ahmet Kaya şarkılarını söylemeye devam eder. “ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ, BUSH’A KAPAK OLSUN” 2004’te on birinci stüdyo albümü Pencereni’yi yayınlayan Haluk Levent, 2003’te Irak’ı işgâl eden ABD Başkanı George W. Bush’a hitaben ‘Corc Buş’ şarkısını yazar. Muhalif sanatçı, Amerikan askerlerini ‘yüzyılın kahramanları’ ilan eden Bush’un bu sözlerine binaen İskenderun konserinde, sahneden şöyle seslenir: “Çanakkale türküsü, Bush’a kapak olsun.” MEMLEKETİN HÂLİ: KARAGÖZ VE HACİVAT Geleneksel Türk tiyatrosunun önde gelen kurucularından addedilen Karagöz ve Hacivat, aslında derin muhalefeti imler. Öyle ki Arjantinli yazar Alberto Manguel, Karagöz’ü; Türkiye’nin büyük ve kudretli kişileriyle alay edebilen ulusal kahramanı olarak tanımlar. Haluk Levent’in 2010’da piyasaya çıkardığı çalışmasına Karagöz ve Hacivat’ı serlevha yapması tesadüf olmasa gerek. Bu albümde; ülkenin ‘öteki’lerini bir araya getirir: ‘Kürdî’ ile Doğu’daki vatandaşları hatırlar, ‘Ötme Bülbül’ ile Alevilere yapılan kötülüğü unutmaz. Öte taraftan Filistin şarkısıyla İsrail’e taş atar, Srebrenitsa parçasıyla Birlemiş Milletler’in gözü önünde işlenen ve 8 bin 372 Boşnak’ın katledildiği, aynı zamanda II. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımını gitarıyla gündemde tutar. HALUK LEVENT’İN ‘VASİYET’İNDE NE YAZIYOR? Sanatçının şimdilik son albümü 2021’de dinleyiciyle buluşan Vasiyet olur. Hem ünlü rockçının kişisel anlatısında çokça mühim olan hem de yaslandığı Anadolu Rock geleneğine el veren türkülerden müteşekkil olması ayrıca önemi haiz kılıyor bu uzunçaları. Toparlarsak; buraya kadar okuduğunuz yazıda Haluk Levent adının günahıyla sevabıyla Türkiye tarihinde nasıl bir rol oynadığını, onun neye tekabül ettiğini hızlı bir şekilde anlatmaya çalıştım. Manzaradan parçalarda her rengi görmek mümkün. Evet insanlık şemsiyesini açan ‘hayırsever rockçı’nın melodileri sadra şifa olmaya devam ediyor, çünkü o her daim emekçilerin yanında, çünkü o başka sanatçılar gibi sadece kendi mahallesinin sorunlarını dile getirmiyor, çünkü o bir kesim acı yaşarken diğerlerini görmezden gelmiyor. SAZINDAKİ VE SÖZÜNDEKİ SAMİMİYET AHBAP’I YARATTI Demem o ki Haluk Levent, önayak olduğu ve 2017’de dayanışmayı önceleyerek kurulan AHBAP’tan evvel de sahadaydı. Zaten onun sazıyla sözüyle samimi bir şekilde insanların hayatlarına dokunması, bugün hemen herkesin (her kesimin?) güvenini sağlayan ve yurttaşların bağışlarını yaparken tereddüt etmediği bir oluşum hâline gelen AHBAP’ı yarattı. Dernek; sosyal yardım, hayvan hakları, insanî yardımlar, doğal afet koordinasyonu gibi alanlarda vatandaşların yanında olmaya devam ediyor. Unutmadan belirteyim: Cuma hutbesinde AHBAP’a çatan İmam Efendi, toplanan paraların değil de deprem vergilerinin hesabını sorduğu gün, halkın neden ‘bir şarkıcının kurduğu platform’a teveccüh ettiğini anlayacaktır. Yaşanan afet boyunca çelebi tavrını muhafaza eden ve şu an bile onu itibarsızlaştırmak için tezvirat yapanlara Haluk Levent adına Jimi Hendrix’in sözünü söylesek, herhalde ayıp olmaz değil mi: “O kadar iyi taklit edildim ki hatalarımı bile birebir çalan oluyor.”