Kısa vadeli popülist uygulamalara giden iktidar Türkiye’nin gelecek nesillerinden çalmaktadır. Hâlihazırda son altı yılda borç stokunu neredeyse 5 katına çıkartarak gelecek nesilleri çıkmaz sokağa sürükleyen iktidarın bu konuyu çözme kabiliyeti ve kapasitesi yoktur.
Homo, Latince ‘de "insan" anlamına gelir. Homo, insanın bilimsel sınıflandırması için kullanılan cinsin adıdır. Homo cinsi, modern insanın (Homo sapiens) yanı sıra, soyu tükenmiş olan diğer insan türlerini de içerir.
Homo erectus, Türkçe adıyla “Dik İnsan” ayağa kalkıp yürümeye başladığı 2 milyon yıl önce Homo Sapiens’e (Modern İnsan) evirilerek tarihin akışında baş döndürücü bir hızla bugünün medeniyetlerini oluşturacağını herhâlde hayal etmemiştir. Gelişen beyni ve merakı, sadece alet kullanmayı, ateşi bulmayı ve tekerleği icat etmeyi değil, yaptığı bilimsel keşiflerle, insan ömrünün de dramatik bir şekilde uzamasının önünü açtı.
İnsanların ömür beklentisi, tarihsel olarak değişiklik göstermiştir. İnsanlık tarihi boyunca, beslenme koşulları, sağlık hizmetleri ve yaşam koşullarındaki gelişmeler, insan ömrünün uzamasına neden olmuştur.
Ortaçağ dönemi, insanların ömür beklentisi açısından oldukça zorlu bir dönemdir. Beslenme koşullarının yetersizliği, hijyenin düşük olması, salgın hastalıkların yaygın olması ve diğer faktörler, insanların ömrünü kısaltmıştır. Bu dönemde, insanların ömür beklentisi genellikle ortalama 30-40 yıl civarındaydı. Dönemin krallarının bile ortalama yaş beklentisi 45’li yaşlar civarındaydı.
Sanayi Devrimi ile birlikte, teknolojik gelişmeler ve modern tıp, insan ömrünün uzamasına büyük katkılar sağladı. Bu dönemde, beslenme koşullarının iyileştirilmesi, hijyen standartlarının yükseltilmesi, modern tıbbi tedavilerin geliştirilmesi, aşıların kullanımı ve diğer faktörler, insan ömrünü uzattı. Gelişmiş ülkelerde, insanların ömür beklentisi bugün ortalama 70-80 yıl arasındadır.
İktidarın değişimi ile birlikte ortak politikalar metni temel alınıp bu konuda çalışmayı ve çözüm üretmeyi bekleyen kadroların planları ve programları hazırdır. Bu kadrolar liyakat anlamında önemli katkılarda bulunacak değerli kişilerden oluşmaktadır.
Ancak, bu gelişmelerin her ülkede eşit bir şekilde gerçekleşmediği unutulmamalıdır. Bu gerçek yukarıdaki grafikte de kristal berraklığında görülmektedir. Günümüzde bazı ülkelerde hâlâ yetersiz beslenme koşulları, sınırlı sağlık hizmetleri ve başka birtakım zorluklar nedeniyle insanların ömür beklentisi oldukça düşüktür. Özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde, insanların ömür beklentisi hâlâ 60 yaşın altındadır.
Türkiye’de de hayat beklentisi ekonomik gelişim, sağlık ve teknolojideki ilerlemelerle birlikte 1950’lerden itibaren artmıştır. 1950 yılında ortalama hayat beklentisi 40 yaşın altındayken bugün 75 yaşına kadar yükselmiştir. Birleşmiş Milletlerin yapmış olduğu projeksiyonlar 2100 yılında gelindiğinde ortalama hayat beklentisinin 100 yaşına kadar uzayacağı tahminini göstermektedir.
Türkiye Tarihsel Hayat Beklentisi Grafiği
YAŞLANAN NÜFUSUN ÜLKE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Nüfusun yaşlanması sosyal ve ekonomik anlamda önemli etkileri olan bir süreçtir. Bunları şu şekilde saymak mümkündür.
SAĞLIK SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ BASKI
Yaşlı nüfusun artması, sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Nüfusun yaşlanması daha fazla sağlık hizmetine ihtiyaç duyulmasına ve sağlık sistemi üzerindeki baskının artmasına neden olmaktadır. Yaşlıların sağlık sorunlarının daha ciddi ve uzun süreli olma eğiliminde olduğu ve bunun da sağlık harcamalarını artırmasını tetikleyeceği unutulmamalıdır.
SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMLERİ
Yaşlanan nüfus, sosyal güvenlik sistemlerini de baskı altına almaktadır. Emekli maaşları, sağlık hizmetleri ve diğer sosyal yardımlar, daha önceki nesillerin yaptığı kadar finanse edilemeyebilir. Bu, devletlerin sosyal güvenlik sistemlerini yeniden düşünmeleri ve yenilikçi birtakım çözümler getirmeleri gerektiği anlamına gelir.
İŞ GÜCÜ PİYASASI
Yaşlı nüfusun, iş gücü piyasasından çıkışının ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkileri olacaktır. Bir yandan üretkenliğin düşmesi, diğer yandan çalışan nüfusun azalması ile birlikte açık olan işlerin yapılamaması birtakım sorunları beraberinde getirebilir. Enflasyon bu sorunların en başında gelmektedir.
TOPLUMSAL BAĞLAR
Yaşlanan nüfus, toplumsal bağları da etkileyebilir. Yaşlı bireylerin sosyal faaliyetlerindeki azalma, toplumda yalnızlığı arttırabilir ve bu da sosyal sorunları beraberinde getirebilir.
Türkiye’de yaşam beklentisinin yükselmesi, diğer yandan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının artışı, öte yandan genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının düşüşü hiç zaman kaybetmeden belirli politikalarda planlama yapılmasını gerekli kılmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, yaşlanan nüfusun negatif etkileri hakkında farkındalık yaratmak ve bu konuda çözümler üretmek önemlidir.
Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 yaş ve üzeri yaştaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı yıllar itibariyle artış göstermektedir. 2017 yılında 6 milyon 895 bin kişi olan yaşlı nüfus beş yıl içinde %22,6 oranında artarak 2022 yılında 8 milyon 451 bin kişiye ulaşmıştır. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı 2017 yılında %8,5 iken, 2022 yılında %9,9’a yükselmiştir. Daha da önemlisi yapılan projeksiyonlar göstermektedir ki 2080 yılında yaşlı nüfusun oranı toplam nüfus içerisinde %25,6’ya ulaşacaktır. Bu tablonun daha düşündürücü olan kısmı ise 15-64 yaş arasındaki nüfusun %68,1 düzeyinden %58,7 düzeyine gerileme beklentisidir.
Bu çerçevede Türkiye’yi bekleyen önemli bir problem söz konusudur. Bir yandan yaşam beklentisinin yükselmesi, diğer yandan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının artışı, öte yandan genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının düşüşü hiç zaman kaybetmeden belirli politikalarda planlama yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu politikalar:
- Eğitim Politikası: Hayat beklentisinin yükselmesi, bugünün mesleklerinin ileride yok olma riski sürekli eğitimi ve kişisel gelişimi zorunlu kılmaktadır. Yaşlanan nüfusun teknoloji anlamında eğitimi ve geleceğin mesleklerine şimdiden hazırlanması hayati önem taşımaktadır.
- Sanayi ve Teknoloji Politikaları: Güncel ve çağdaş trendleri takip eden, ileri yaşlarda da istihdam oluşturabilecek dijital bir perspektif sunan politikaların yaratılması oldukça önemlidir.
- Sağlık Politikası: Sağlığını kaybetmeden, sağlıklı bireyler olarak hayata devam etme her vatandaşın bireysel olarak görevidir. Bunun yanında sağlık sisteminden tedavi ihtiyacı duyacak nüfusun artışı hastane, tıbbi ekipman ve daha da önemlisi doktorlar başta olmak üzere daha fazla sağlık personeli gerekliliğini zorunlu kılacaktır. Öte yandan ilaç ve sağlık teknolojilerindeki gelişim yakından takip edilmelidir.
- Sosyal Politikalar: Yaşlıların bakımı, topluma kazandırılması gibi konular için bugünden planlama ve organizasyon yapılmalıdır.
- Sosyal Güvenlik Politikaları: Emeklilik yaşının gözden geçirilmesi, popülist bir yaklaşımdan uzak durularak toplumla konunun önemi hakkında iletişimin şimdiden başlatılması, aktüerya hesaplarının doğru ve sağlıklı yapılarak sistemin vereceği açıkların şimdiden doğru tahmin edilmesi ve fonlama ihtiyacı hakkında stres testlerinin yapılarak hazırlık yapılması hayati önem arz etmektedir.
- Bireysel Emeklilik Sistemi: Bireysel emeklilik sisteminin özendirilerek tasarruf oranlarının artırılması için önemler alınması, sistemin etkin şekilde kurgulanması ve yatırım ortamının iyileştirilerek tüm yükün tüm kamunun üzerine yüklenmesinin önüne geçecek politikalar üretilmesi gereklidir.
Sonuç olarak bir sonraki seçimi düşünerek kısa vadeli popülist uygulamalara giden iktidar Türkiye’nin gelecek nesillerinden çalmaktadır. Hâlihazırda son altı yılda borç stokunu neredeyse 5 katına çıkartarak gelecek nesilleri çıkmaz sokağa sürükleyen iktidarın bu konuyu çözme kabiliyeti ve kapasitesi olmadığı son dönem gerçekleştirdiği icraatla ayan beyan ortadadır.
İktidarın değişimi ile birlikte ortak politikalar metni temel alınıp bu konuda çalışmayı ve çözüm üretmeyi bekleyen kadroların planları ve programları hazırdır. Bu kadrolar gerek bilgi düzeyleri gerek çok yönlü ve farklı bakış açıları ve geleceğe yönelik çözümleri ile liyakat anlamında önemli katkılarda bulunacak değerli kişilerden oluşmaktadır. Dahası bu kadroların karşılıklı fikir alışverişi sadece dar bir çevre içinde kalmayacak, katkı sunmak isteyen akademisyen, iş insanı gibi geniş bir katılımcı vasıtasıyla şekillendirilecektir.
Gerçek liderliği bir sonraki seçimi değil bundan sonraki nesilleri düşünerek yapmak yükümlülüğümüz vardır.