Bu yazıyı yazdığım sırada resmi ölü sayısı 912’ydi, sonra bir deprem daha oldu, göçük altında kalanlar, yaralılar, hastalar var… 10 binlerce insanın öldüğü, sakat kaldığı, manen altüst olduğu bir depremi dayanışarak atlatacak ama çürük binayı “imar affına” sokanla da hesaplaşacağız. Bizi devletsizliğe mahkûm edenlere karşı bugün hepimizin konuşması gerekiyor. Aslında bambaşka konuları yazmak vardı aklımda ama korkunç bir sabaha uyandıktan sonra insanın elinden bir şey yazmak gelmiyor. Sadece öfke, pek çok şeyi içine alacak kadar geniş, güçlü, büyük bir öfke var içimde. Fotoğraflar, videolar, yakarışlar, mesajlar… Göçük altından gelecek bir umudu beklemek saatlerce ekran başında. Çaresizce, elinden hiçbir şey gelmeden. Bakın, hiçbir koşulda hastane yıkılamaz. İsterse 10 şiddetinde deprem olsun, yapmanız gereken ne varsa yaparsınız ve o bina yıkılmaz. Ama sadece yapandan sorulmayacak bu işin hesabı, kim izin verdiyse o da anlatacak. Çürük çarık binaya “oturulabilir” raporu veren kimse neden böyle yaptığını izah edecek. Bu yazıyı yazdığım sırada resmi ölüm 912’ydi, sonra bir deprem daha oldu, göçük altında kalanlar, yaralılar, hastalar var… 10 binlerce insanın öldüğü, sakat kaldığı, manen altüst olduğu bir depremi dayanışarak atlatacak ama çürük binayı “imar affına” sokanla da hesaplaşacağız. Kediler köpekler, sayısız hayvan o enkazın altında can verdi. Doğayla uyum içinde yaşamayı öğreneceğiz. Aksi takdirde işte bu oluyor. Bu canına yandığımın depremi nasıl bir şeydir ki Japonya’dakine hiçbir şey olmazken bizi her seferinde böylesine perişan ediyor? Yıkılan binaların iznini kim verdiyse ifşa edilecek, sonra da mahkemeye çıkarılacak. Yok öyle kolayından kadere sığınmak, hesap vereceksiniz. Kamu binalarının yerle bir olduğunu görüyorum, kim veriyor bu izinleri, kim atmış imzaları, ihaleler hangi usullere göre yapılmış? Hele şu enkaz çalışmaları bitsin, kimin binası yıkıldıysa hesap sorulacak. Aynı yerde beş tane apartman, dördü yıkılmış biri hâlâ ayakta. Nasıl oluyor bu? Senelerce uzmanların “bunu buraya yapmayın,” ihtarlarına aldırmadan burnunun dikine gidenlerin bizi getirdiği yer işte bu. Dahası o insanları “elitizmle” suçladılar, “giderlerse gitsinler” dediler doktorlara. Ne oldu, bugün afet bölgesine göndermeye doktor arar hale geldik. Sen daha sağlam bir hastane yapamamışsın, AFAD’ın kendi binası çökmüş, belediye başkanlığı yıkılmış…
AKP’li olmayanların canının pul kadar değeri yoksa, eğer bizi bu kadar önemsiz görüyorsanız ve sayıdan başka bir şey ifade etmiyorsak, beklemeyin depremi, vurun gitsin.
Hatta viyadük çökmüş, havaalanının bırakın çatısını, pisti çökmüş. Bu deprem değil, bunun depremle bir alakası yok. Deprem sadece yolsuzluğun, umursamazlığın, adamsendeciliğin hangi korkunç seviyeye geldiğini gösterdi. Bina çökmüş, insanlar altında can cekişiyor… Cumhurbaşkanı muhalif partilerin belediye başkanını aramıyor, bilgi istemiyor. Umursamıyor çünkü, yaşasa da bir yaşamasa da diyor herhalde… AKP’li olmayanların canının pul kadar değeri yoksa, eğer bizi bu kadar önemsiz görüyorsanız ve sayıdan başka bir şey ifade etmiyorsak, beklemeyin depremi, vurun gitsin. Deprem olsa yanımdakinin kim ve hangi partiye mensup olduğunu, mesleğini, adli sicil kaydını düşünmek aklıma hiç gelmez. Kimin gelir, neden gelir, nasıl gelir? Şu enkaz kalksın, kusuru olanlardan tek tek hesap sorulması için elimden geleni yapacağım. Canım çok sıkkın ama öfkem çok daha büyük. Çürük çarık binaya “oturulabilir” raporu veren kimse neden böyle yaptığını izah edecek. Hesap vereceksiniz, en sevdikleri enkaz altında can çekişenlerin her biri için hesap vereceksiniz. Hesap günü beklediğinizden çok daha yakında.