Türkiye içinden geçmekte olduğu kritik süreçten kurtulmak için böylesine trajik bir depremi  yaşamamalıydı. Toplumun bütün bileşenlerinin elini taşın altına soktuğu bir afet ertesinde en önemli görevi bu bileşenlerin çabalarını koordine etmek olan "devlet"in bu sınavdan başarıyla çıktığını savunanlar azınlıkta. Demek ki ülkede değişmesi gereken çok şey var. 6 Şubat 2023 Türkiye için önemli bir dönüm noktası oldu. Kahramanmaraş depremleriyle yitirdiğimiz insanlarımız ve onbinlerce yaralımızın acıları tüm Türkiye'yi sarstı. Deprem beşyüz kilometre uzunluğunda ve 13 milyon insanımızın yaşadığı bir havzayı vurdu ama Türkiye'de dokunmadığı insan yok denebilecek kadar az. Depremzedeler ülke içinde ciddi şekilde yer değiştiriyorlar, acılarını akrabalarının yaşadığı diğer şehirlerimize taşıyorlar, onlara kucak açanlar da bu acıyı paylaşıyor. Türkiye bu büyük felaketten o kadar etkilendi ki, acısını ve anısını yıllarca unutamayacak. Elbette ülke içinde arama-kurtarma faaliyetlerine katılan belediyelerin, madencilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve bizzat bu tür afetlerde görevli ve sorumlu kurumların çalışanlarının takdirle alınlarından öpülmesi gerekir. Enkaz altından kurtarılan, hele on gün sonra hala yaşadıkları belirlenerek hayata döndürülen insanlarımızın görüntüleri hepimizi etkiledi. Bu arama-kurtarma faaliyetleri en azından bazı kurumlarımızın hala sorumluluklarını gerçek bir görev bilinci ile yerine getirdiklerini gösterdi. Ama ülkemizde sorumluluğunu gerçek bir görev bilinci ile yerine getirmeyen birçok kişinin bulunduğu da afetin acı bilançosunun en çarpıcı sonucu oldu. 1999 Marmara depreminden sonra çıkarmamız gereken dersler anlaşılan yeterince öğrenilmemiş. Deprem bölgelerinde ve fay hatları üzerinde  yapılaşmaya izin verilmesi, deprem yönetmeliğine uygun inşaatların yapılmaması, kullanılan inşaat malzemelerine ilişkin standartların uygulanmaması gibi insan kusurlarından tutun da, yapılan binaların projelerinde, örneğin kolon kesmek gibi tadilatlara gidilmesine kadar birçok ihmal ve suç sayılabilecek davranış olduğu on gündür izlediğimiz televizyon kanallarındaki programlarda ardı ardına dile getiriliyor. Bunlarla ilgili olarak yargının gereken müdahaleleri yapmaya başladığı, gözaltı ve tutuklamaların olduğu da gözden kaçmıyor. Suç cezasız kalmamalı. Ama suç işlenmesine engel olmak için ceza ile caydırma anlayışı bir toplumun ahlaki değerlerden uzak olduğuna işaret eder. Ahlak, insani bir değerdir. Bir konuda ihmal ya da göz yumma davranışı cezayı gerektiren bir sonuç doğurmadıkça, yani kusur ortaya çıkmadıkça, o kusuru yapmak ve "kimse farkına varmazsa mesele yoktur" anlayışı ile yaşamak sorumsuzluktan da öte bir ahlaksızlık olarak nitelenmelidir. Toplumların ahlaki değerlerden uzaklaşmalarıyla sonuçlanan davranışları alışkanlık haline getirmeleri ise toplumsal çürümeye işaret eder. Deprem dolayısıyla Türkiye'ye yüze yakın ülke arama-kurtarma ekibi ve yardım gönderdi. Bunların en başında Azerbaycan'ın yer almasının, hem de en yüksek sayıda personelle arama-kurtarma ekibini  göndermesinin çok doğal görülmesi gerekir, zira bizler acıda ve sevinçte aynı duygularla yaşayan insanlarız. Bununla birlikte, Türkiye'de kamuoyu araştırmalarında çoğunlukla "düşman" olarak görülen  ülkeler arasında yer alan Yunanistan, İsrail, Ermenistan, ABD, İngiltere gibi ülkelerle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nden yardım ekiplerinin hemen ülkemize gelmeleri ahlaki ve insani değerler bakımından asla unutulmamalı. Bazı ülkelerin yardım göndermesini komplo teorileriyle açıklamaya çabalayan insanların varlığı kimseyi endişelendirmesin. Bu tür komplo teorilerini üreten, yayan ve bunlara kendileri inandıkları için düşünen insanların da inanacaklarını sanan birçok birey hemen her toplumda mevcuttur. Aslında bu tür komplo teorilerinin ileri sürülmesi insanların daha derin düşünmesine ve sorgulamasına yol açmalı, cehalet ortamından beslenen dezenformasyonun ortadan kaldırılması için de bir vesile olmalıdır. Türkiye içinden geçmekte olduğu kritik süreçten kurtulmak için böylesine trajik bir depremi  yaşamamalıydı. Ama deprem ülkemiz insanının gerçek bir sosyal devlete ihtiyaç duyduğunu göstermesi açısından önemli bir kilometre taşı oluşturdu. Toplumun bütün bileşenlerinin elini taşın altına soktuğu bir afet ertesinde en önemli görevi bu bileşenlerin çabalarını koordine etmek olan "devlet"in bu sınavdan başarıyla çıktığını savunanlar azınlıkta. Demek ki ülkede değişmesi gereken çok şey var. Gerçek bir sosyal devlet anlayışı, insani değerlere, ahlaka, sorumluluğa ve görev bilincine sahip bir koordinasyonun temel direğini oluşturacaktır. Az kaldı.