2023'e doğru...
Ünal Çeviköz
Sorun özünde demokrasi sorunu. Demokrasi açığı, ne yazık ki, "yeni normal" diye kanıksatılmaya çalışılan, ama özünde demokrasiyi yeniden ihya etmek yerine otoriterleşmeyi içselleştirmeye yönelen bir anlayışın yükselmesine yol açıyor.
Son otuz yılın önemli uluslararası olaylarını gözden geçirdiğimizde iz bırakan birkaç gelişme öne çıkıyor. 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması, soğuk savaşın sona ermesine ve çift kutuplu uluslararası sistemin ortadan kalkmasına yol açtığı için, bu iz bırakan gelişmelerden biri elbette. Bu dönüşüm uluslararası ilişkiler açısından da önemli sonuçlar doğurdu.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI YENİ SORUNLAR
Eski SSCB coğrafyasında hiç düşünülmeyen ancak belki de yönetim sisteminin suni şekilde üstünü örttüğü bazı sorunlar ortaya çıkıverdi. Yukarı Karabağ'ın Azerbaycan'dan ayırılmak istenmesi ve bunun hemen ardından Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesi bunların başında geliyor. Benzer gelişmeler Gürcistan, Moldova ve son olarak Ukrayna'da da yaşandı.
Azerbaycan, 2020 yılındaki savaşla topraklarının ve Yukarı Karabağ'ın büyük ölçüde kontrolüne tekrar kavuştuğu hâlde ne bu ihtilaf ne de yukarıda sıralanan diğer ihtilaflar henüz tam anlamıyla çözüme kavuşturulmuş durumda. Eski Sovyet coğrafyası soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte yeni sıcak çatışmalara sahne oldu ve yeni uzatmalı sorunlar doğurdu. Uluslararası kuruluşlar bu sorunlarla mücadelede yetersiz ve başarısız kaldılar.
ULUSLARARASI TERÖR
İkinci iz bırakan gelişme kuşkusuz 2001 yılında 9 Eylül'de New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine yapılan terör saldırısıydı. Ardından başlayan Afganistan ve Irak müdahaleleri sorun çözmek yerine yeni sorunlar üretmek gibi bir sonuç doğurdu. Bugün tüm dünyanın karşı karşıya olduğu uluslararası terör sorununun köklerinde El-Kaide olarak uluslararası ilişkiler sahnesine çıkan, ardından isim değiştire değiştire geniş bir coğrafyaya yayılan terör örgütlerinin izi var.
Uluslararası terörle mücadelede devlet aktörler ön almak zorunda kaldılar. Uluslararası kuruluşların çözmekte yetersiz ve başarısız kaldıkları sorunlar mevcutken, uluslararası terörle etkin bir mücadeleye girmeleri ve bu soruna çözüm üretebilmeleri zaten beklenemezdi. Bugün bu sorunla mücadele de sürüyor ve tıpkı eski Sovyet coğrafyasının çözümlenememiş sorunları gibi, uluslararası sisteme olumsuz etki yapan sıkıntılardan biri olmaya devam ediyor.
ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA (ODKA)
Üçüncü iz bırakan gelişmeyi de 2011 yılından itibaren başlayan, kimilerinin "Arap baharı" olarak adlandırdıkları, ayaklanmalar oluşturdu. Özünde totaliter yönetimlerin yarattıkları sosyal, ekonomik ve yönetişimsel sorunların doğurduğu halk tepkileri olarak nitelenebilecek bu ayaklanmalar bölgeyi ciddi bir istikrarsızlık içine soktu. Son on yıl ODKA coğrafyasında bu sorunlarla mücadele içinde geçti, geçmeye de devam ediyor. Örneğin, Libya hala istikrara kavuşmuş değil. Suriye sorunu, en çok Türkiye'yi olmak üzere, yakın coğrafyamızı ve Doğu Akdeniz'i olumsuz etkiliyor.
ODKA bölgesinin karşı karşıya bulunduğu istikrarsızlık ve yönetim boşlukları uluslararası terörün de kendine elverişli ortamlar bulmasına ve daha geniş bir coğrafyaya yayılmasına yol açtı. Bugün, Afrika boynuzu başta olmak üzere kıtanın birçok bölgesinde bu yayılmanın yarattığı sıkıntılarla boğuşuluyor.
DEMOKRASİ AÇIĞI
1991, 2001 ve 2011... Her üç dönüm noktasının da ortak özellikleri var. Sovyetler Birliği demokratik bir toplum düzenine sahip değildi. Belki halklara asgari düzeyde refah sağlanmaya çalışılmıştı ancak rejimin kendini ayakta tutmak için dayattığı uygulamaların demokratik ve özgürlükçü bir sivil toplum düzeni oluşturduğunu ileri sürmek yanıltıcı olur.
İkiz kuleler saldırısı ile başlayan uluslararası terör dalgasının kökünde küresel adaletsizliklerin ve devletler arasındaki sosyal ve ekonomik dengesizliklerin doğurduğu kin ve nefret yatıyor.
ODKA bölgesinde başlayarak yayılan ve bazı ülkelerde iç savaşa dönüşen ayaklanma ve istikrarsızlıklara ise, demokratik olmayan, hatta totaliter olan rejimlerin kendi toplumları içinde yarattıkları eşitsizlik ve adaletsizliklerin yol açtığı kuşku götürmüyor.
Sorun özünde demokrasi sorunu. Bu üç tarih dönemecinin de ardında yatan demokrasi açığı, ne yazık ki, artık giderek "yeni normal" diye kanıksatılmaya çalışılan, ama özünde demokrasiyi yeniden ihya etmek yerine otoriterleşmeyi içselleştirmeye yönelen bir anlayışın yükselmesine yol açıyor. Avrupa'da birçok ülkede neo-liberal hatta siyasi yelpazede radikal sağ ideolojilere giderek yakınlaşan siyasal partilerin yavaş yavaş iktidara gelmeye başladıklarını görüyoruz. Dünya böyle bir gelişmeye teslim olmamalı.
2022 NASIL HATIRLANACAK?
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla başlayan ve Avrupa güvenliğini ciddi anlamda tehlikeye sokan gelişmenin de evrensel demokratik değerlerin batıdan doğuya doğru ilerlemesini engellemeyi hedeflediğini düşünenler var. Bu açıdan bakıldığında, Avrupa'nın tam ortasında, yirmi birinci yüzyılın henüz ilk çeyreği bitmeden beliren "demokratik değerleri savunanlar" ile "demokrasi karşıtı otoriter rejimleri savunanlar" arasındaki kutuplaşma 2022 yılının da ileride önemli bir tarihi dönemeç olarak anılmasına yol açacak.
2022 yılının iz bırakan gelişmelerinden birini de Afganistan'da yönetimi ele geçirmesinden bu yana henüz sadece bir yıl geçmesine rağmen fıtratını belli eden Taliban rejimi oluşturuyor. Afganistan'da kız çocuklarına eğitim sınırlaması hiçbir demokratik değer ile bağdaştırılamaz. Demokratik değerlerden uzaklaşmak toplumların sadece güncel sorunlarını oluşturmakla kalmıyor, geleceklerinde de sorunsuz bir toplum düzenine kavuşmalarının önünü tıkıyor.
2023'e birkaç gün kala yeni yıl için temenniler düşünülürken, tüm okurlarımıza, yurttaşlarımıza ve dünyaya barış, adalet, refah ve bol demokrasi diliyorum.
Yorumlar