Demokrasi Bloğu’nun tarihsel sorumluluğu ve fırsatı (III)
Politikyol
Sedat Peker’in son videolarından saçılan çürümüşlük, muhalefeti demokrasi, hukuk devleti ve sosyal adalet yanında çok daha temel bir hakkı yeniden kurmaya çağırıyor. Ortada, demokrasinin ve bir millet olmanın en temel şartı olan halk egemenliğinin, yani milli egemenliğin sistematik gaspı var.
Devleti yönetenler halkın kendilerine emanet ettiği gücü organize suç örgütleriyle iç içe, en yolsuz kişisel çıkarlar ve milli serveti yağmalamak uğruna kullanmışlar. Bunu yaparken bizzat vatan, millet, devlet, yurtseverlik, milliyetçilik, seçkinlere karşı halk gibi değerleri bir zırh ve örtü olarak kullanmışlar.
Halk olarak biz de başta özgür irade, akıl ve oy gücü olmak üzere anayasal haklarımızı ve siyasal temsilcilerimizi kullanarak bu büyük soyguna en hafifinden engel olamadık. Yani milli egemenliğimize sahip çıkamadık.
Kapsamlı ve partiler üstü bir reform programı olmadan çözüm mümkün değil
Gelişmeleri iktidarın çözüldüğü ve kendiliğinden eriyeceği şeklinde yorumlamak büyük hata olur. Peker’in itinayla hedef tahtasına koyduğu ve koymadığı isimler, iktidar bloğu içindeki bir parçalanmadan çok, yeni bir güç mücadelesinde oynamak istediği rolü işaret ediyor. Otoriter yönetimlerdeki opak güç mücadelelerinin kısmen de olsa kamuoyuna yansıması elbette bir zayıflama işaretidir. Ama tek başına bir çözülme anlamına gelmez, aşılabilir.
Dolayısıyla iktidarı değiştirebilmek hâlâ muhalefetin yapacaklarına bağlı. Bu konuda çok aşama kaydettiğini de biliyoruz. Ama neden henüz yeterli olmuyor?
Bundan yirmi beş yıl önceki Susurluk skandalı sonrası halk “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleriyle ne istediğini açıkça söylemişti. Sonra da 2002’de iktidarı yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları (3Y) kaldırmayı yani gerçek demokratikleşmeyi vaat eden AKP’ye emanet etti. Önce AKP sonra Cumhur İttifakı ise halkın bu güvenini sinsi otoriterleşmeyle istismar etti. Belki de halk bu yüzden bu sefer yoğurdu üfleyerek yemek istiyor. Aynı süreçlerin tekrarlanmayacağından ve şeffaf demokratikleşmeden emin olmak istiyor.
Tam da bu nedenle başarılı olmak için muhalefetin halkın önüne kendisini de bağlayan bir reform programı, demokrasi mutabakatı ve kadro hareketi ile çıkması gerekiyor. Cumhurbaşkanı adayı kim olacak gibi sorular elbette çok önemli olmakla beraber görece ikincil meseleler.
Her şeyden önce mevcut antidemokratik, frensiz ve denetimsiz yönetim sistemi ve yargıyı köklü bir reformdan geçirmek elzem. Bu olmadıkça en yetenekli siyasetçi de seçilse yolsuzlukları, yoksulluğu ve “yasakçıları” yenmekte başarılı olamaz. Seçimden sonra bu reformları yapmak için ise hiçbir partinin tek başına oyunun yetmeyeceği açık. Bir iş birliği gerekecek. Muhalefetin bu iş birliğini başarabileceğini ve beraber yönetebileceğini halka göstermesi gerekiyor. Bu da ortak ilkeler ve kapsamlı bir reform planında uzlaşıp protokol altına alarak başarılabilir.
Bu süreci “ben değil biz” diyerek yönetebilmek de önemli bir gösterge olacaktır. Gene bu iş birliğinin yürümesi için "Cumhurbaşkanlığı" (yani bir kurum ve kadro), Meclis Başkanlığı vb makamların demokrasi bloğuna destek veren tüm partileri temsil eden ve seçmenlerine güven veren bir şekilde tasarlanması yararlı olacaktır.
Siyasal partiler ve toplumsal muhalefet arasındaki güven sorununu çözmek gerekli
Tüm bu sorumluluklar sadece muhalefet partilerine değil aşağıdan yukarı bir süreçle bizzat halka ve sivil topluma da düşüyor. Temiz siyaseti sadece istemek ve yanlışlara itiraz etmek yeterli değil. Sivil toplumun da temiz siyaseti, kurumlarını ve kurallarını kurmak için bir araya gelmeyi başarabilmesi gerekli.
Siyasal partiler ve toplumun ortak başarması gereken bir süreç söz konusu. Bunun mekanizmalarını oluşturmak için yeni sinerji yöntemleri geliştirmek önemli.
Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar siyasal partilerin gerçekleri, önümüzdeki zor süreci tek başına başarmalarını zorlaştırıyor. Partiler son kertede varlıklarını belli bir parti ideolojisi, programı ve kadrosu için alacakları oylara bağlı gören özerk yapılar. Tüm örgütlenmeleri birbiriyle rekabete yönelik tasarlanmış. Bunun yanında Türkiye’deki partilerin patronaja dayalı örgütsel yapıları manevra alanlarını daraltıyor.
Bu durumda partiler üstü bir demokrasi bloğu ancak aktif bir toplumsal tabana, desteğe ve denetime dayanarak başarılabilir. Toplum hangi konularda ve nasıl bir demokrasi mutabakatı istediği konusunda partilere net mesajlar vermeli. Demokrasi, hukuk ve adalet konusunda bir arada duranların oy kaybetmeyeceklerini tersine destekleneceklerini açıkça duyurmalı.
Her şeyden önce de sivil toplum partilerden istediği mutabakatı öncelikle kendisi gerçekleştirmeye çalışmalı. Partilerin uzlaşmasını istediği konularda kendisi de bir arada durabilmeli. Konu hukuk, adalet ve demokrasi olduğunda kutuplaşmayı, sağ-sol, laik-dindar, Türk-Kürt, Sünni-Alevi vb. ayrımları bir kenara bırakabilmeli.
Evet bugün anayasal hak ve özgürlükler olağanüstü kısıtlanmış durumda. Ama bir yandan da son otuz yıldır toplumsal itiraz biçimlerinden alınması gereken derslerin avantajı var. Yeni bir şeyler söylemek ve yapmak gereği ortada.
Eğer bugüne kadar siyasal ve toplumsal muhalefet, temel hak ve özgürlükler, hakikat, hukuk ve adalet mevzubahis olduğunda ortak hareket edebilmiş olsaydı; o zaman bugün olanlardan sadece doğrudan failleri sorumlu olabilirdi. Ama böyle olduğunu söylemek mümkün değil. O yüzden farklı oranlarda da olsa kolektif bir sorumluluktan söz etmek zorundayız.
Sonuç olarak önümüzdeki seçimlerde sadece şu veya bu isme veya partiye oy vermeyeceğiz. Sadece halk yararına demokrasiyle şahıs yararına otoriterlik arasında bir tercih de yapmayacağız. Belki millet olmak veya olmamak arasında bir tercihte bulunacağız. Çünkü egemenliğine sahip çıkmak sadece demokrasinin değil bir halk olmanın da temel şartı.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de