Geçtiğimiz kasım ayında yapılan COP26 konferansında sanat çalıştayları da düzenlenmişti. Bugün size bu oturumlardan bahsetmek istiyorum. Zira tüketici davranışlarını yönlendirmede sanat ve kültür çok değerli bir rol oynayabilir. Her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın 26’ıncı oturumu geçtiğimiz kasım ayında yapıldı. COP26 adıyla bilinen konferansta çevre ve iklim konusu her gün başka açılardan ele alındı. Konferansta ekonomi, göç, enerji gibi başlıklarda seminerlere ek olarak sanat gibi konularda da çalıştaylar düzenlendi. Bu cumartesi günü size bu oturumlardan birinden bahsetmek istiyorum. Hem cumartesi günü için biraz daha farklı, rahat bir konu olsun istedim hem de diğer yandan da ülkemizde her gün sanata, kültür varlıklarına, tarihi varlıklara ve doğaya verilen zararlar gündem oluyor. Bunları bir arada ele alan bir konudan da bahsetmek istedim. COP 26’da katıldığım bir oturumda sanatçılar Thimali Kodikara, Yazmany Arboleda, and Kristy Drutman iklim konusunda sanatın nasıl kullanılabileceğini tartıştılar. Açıkçası bu benim çok hoşuma gitti. Zira daha önce bireysel önlemlerin de önemi olduğunu ve tüketici davranışlarının devletleri ve şirketleri yönlendirmede çok önem taşıdığını belirtmiştim. Bu konuda sanat ve kültür çok değerli bir rol oynayabilir. Ülkemiz küresel iklim değişikliğinden ve çevre sorunlarından fazlasıyla etkilenecek olsa da hali hazırda bu etkiler yavaş görüldüğü için yaşanabileceklerin anlatılması her daim kolay olmuyor. Sanat tam da bu noktada etkili bir iletişim aracı olarak kullanılabilir. Zira özellikle çeşitli ada ülkelerinde sular altında kalan araziler, adalar olmaya başladı bile ya da buzullardaki çözünmeler çok ekstrem boyutlara ulaştı. Bunların gösterilmesi için sanat çok etkili bir araç olarak kullanılabilir. Özellikle genç yaşlarda çevre bilincinin oluşturulmasında göstererek öğretme yöntemi çok etkili olduğundan erken yaşta böyle bir yöntemin tercih edilmesi faydalı olacaktır. Çocuk yaşta çevre bilinci oluşturulduğunda ileride çok daha etkili çevresel kararlar alabildikleri ortaya çıkmıştır.  Dünyanın farklı bölgelerindeki krizin etkilerinin anlaşılması sayesinde çevresel adalet/iklim adaleti konusunda adımların atılması kolaylaşacaktır.
Bazı aktivistler sanat eserlerine zarar vererek eylemler yapıyorlar. Örneğin geçtiğimiz ay çevreci bir grup 200 yıllık bir başyapıta kendilerini yapıştırdılar. "Milyarlarca insan acı içindeyken sanatın ne anlamı var” diye slogan attılar.
Şunu belirtmeliyim ki dünyanın çeşitli yerlerinde iklim aktivistleri sanat eserlerine zarar vererek eylemler yapıyorlar. Örneğin geçtiğimiz ay İngiliz çevreci bir grup olan Just Stop Oil üyeleri Londra Ulusal Galerisi'nde bir eylem gerçekleştirdiler ve  200 yıllık bir başyapıta kendilerini yapıştırdılar. Bu eylemi yaparken de "Milyarlarca insan acı ve ıstırap içindeyken sanatın ne anlamı var” diye slogan attılar. İklim krizi gibi yaşamsal bir tehditin olduğu gerçektir fakat sanat da insanoğlunun en büyük kültür mirasıyken onu yok saymak ikisine ayrı değerler atfetmek bana doğru gelmiyor. Yazıyı bitirirken cumartesiye bir film önerisi de bırakıyorum. Pembe Misafirler isimli film çok yakın zamanda Los Angeles’ta en iyi çevreci film ödülü aldı ve Gediz Deltası’ndaki çevresel sorunlara dikkat çekiyor. Kesinlikle izlemenizi öneririm.